UZLETİN ÇEŞİTLERİ VE MERTEBELERİ

 MÜZEKK-İN NÜFUS DERSLERİ 


Uzlet, RAHMANÎ ve ŞEYTANÎ olmak üzere, başlıca iki çeşittir. Bunlardan RAHMANÎ olan da avamın uzleti, havassın uzleti ve hassül-hassın uzleti olmak üzere üç mertebedir.  


Şimdi, Rahmani uzletten başlayalım:  

Rahmani uzlet ona derler ki, uzlet edip halk ile karışıp kaynaşmaktan kaçınmaktan maksat ve murat, halvet bir yerde nefsi hapsetmektir. Tâ ki, halk senin şerrinden emin olsunlar. Eğer, uzletinin mânası ve maksadı bu ise, buna RAHMANÎ UZLET derler. 


Eğer, halkın şerrinden emin olmak maksadı ile bir kenara çekilmiş bulunursa, ona da ŞEYTANÎ UZLET denir. Zira, bu takdirde şeytan seni yoldan çıkarır, sonunda dalâlete düşer ve şeytanın esiri olursun. Oysa, Rahmani uzlet böyle değildir. Onda asıl gaye halkı şerrinden emin kılmaktır, halkın şerrinden kaçmak değildir. 


Rahmani uzlette bulunan, bir kenara çekilir, nefsini bir yere bağlar, onu açlığa ve susuzluğa alıştırır, o uğursuz nefsin ciğerini dağlar. Şeytanî uzlette bulunanlar ise, halvet bir yerde oturmayı, halkın şerrinden emin olmayı ve rahat etmeyi düşünürler, kendi nefsini terbiye edebilmiş gibi halkın fitne ve fesadın dan çekinir ve kaçarlar. 


Buna şeytanî uzlet denilmesinin sebebi de şudur: Bilindiği gibi, şeytan kendisini hayırlı sandı ve bu yüzden rahmet-i ilâhiyyeden kovuldu. Bunun için, kendi nefsinin şerrini düşünmeden, kendisini hayırlı ve halkı şerli bilip uzlet edenler de şeytana uymuş olurlar.  


Rahmani uzlet edenler ise, kendi nefislerini horlarlar ve Ona:  

— Seni bir yere bağlayayım ki, kimseye zararın dokunmasın. Şerrinden herkes emin olsunlar ve hiç kimse senden incinmesin, derler.  

Nitekim, Beni-İsrail zamanında bir rahibe sordular:  

— Rahip misin?  

— Ben rahip değilim. Fakat, çok güçlü ve yaramaz bir köpeğim var. Halkı fena halde incitiyor. İşte, onu aldım ve bir halvet yere çekildim ki kimseye zararı olmasın, cevabını verdi. Rahmani uzletin, avama mahsus olanı böyledir. Bunun bir de havassa mahsus olanı vardır ki, şöyle olur:  


Bunlar, beşerî sıfatlardan sıyrılırlar, dünyanın bütün zevk ve lezzetlerinden vaz geçerler. Haktan gayrı hiçbir şeyi özlemez ve düşünmezler. Bu sebeple de Hakkın visali halvet hanesine çekilir, orada cansız ve dilsiz mücavir olurlar.  Bundan daha ileri bir uzlet de hassül-hassın uzletleridir. Onu burada anlatmak olmaz. İnşa’allahu teâlâ, aşağıda halvet bahsinde söylenecek ve ehlinden gizlenmeyecektir. 


Ey tâlibim diye uzlet ve halvet ehli geçinen yalancı! Vay kendisini uzlette zanneden biçare: Henüz nefsini riya ve riyasetten ve şehvetten geçirememişsin, amellerini ihlâsa getirememişsin, doğru dürüst avama mahsus uzleti becerememişsin, nerede kaldı havas ve hassül-hassa mahsus uzlet edebilesin ve uzlet ehlinden olduğunu ileri sürebilesin.  


Yunus Emre ne güzel buyurmuştur:  

“Kerametim vardır diye halka sâlihlik satarsın, 

Nefsini müslüman eyle var, kerametin odur senin.”  


Sen de, nefsini hâlâ iyilik mertebesine ve adamlık rütbesine ulaştıramamışsın, nefsi emmâreliğin henüz üzerinde duruyor. Ey biçare! Ey edepsiz, daha asker mertebesinde bile değilken utanmadan, nasıl sultanlık dâvası edebiliyorsun?  


Ey kardeş: Uzlet etmenin nasıl olacağını anladıktan sonra, şimdi de uzletin faydalarını da sana anlatayım da uzlete riya karışır mı, karışmaz mı, uzlet riyâ ile olunca nasıl olur, nasıl olursa ihlâs ile olur, riyâ neye derler, riyâdan sakınmak nasıl olur, bunların her birini ayrı ayrı bildireyim, sen de ona göre amel et.  


Rahmani uzletin ilk faydası budur ki, kişinin ameline riyâ karışmaz. Riyâ, daha çok şeytanî uzlete karışır. Rahmani uzlete riyâ karışmamasının sebebi, halvet bir yerde oturur ibadet edersin, niyetin temiz ve hâlistir. Yoksa, uzletten murat hak için olmayıp da halk için olursa, kendi nefsini kınamak için olmazsa, o zaman uzlet ehlinin uzleti de ameli de riyâ üzerine olur ve kendisi de iki yüzlü sayılır.  


(Eşrefoğlu Abdullah Rumî Hazretleri)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder