ZAMÂNE MÜSLİMÂNLARI

“Zamânımızın müslimânları, farzları bırakıp, nâfile ibâdetlere sarılıyor, nâfile ibâdetleri yapmaya (meselâ, kadın erkek karışık olarak mevlid okutmaya, câmi yapmaya, sadaka ve hayrat yapmaya) ehemmiyet verip, farzları (meselâ, beş vakit nemaz kılmayı, Ramezân-ı şerîf ayında oruc tutmayı, zekât vermeyi, uşur vermeyi, borç ödemeyi, helâli ve haramları öğrenmeyi ve kadınların kızların sokağa çıkarken başlarını, sarkan saçlarını, kollarını, bacaklarını örtmelerini, radyo ve televizyonda, dîn düşmanlarının îmânı ve ahlâkı bozan sözlerini dinlemelerini) hafîf ve ehemmiyetsiz görüyorlar.”

(İkinci cild, 82. Mektûb)

Not: Parentez içinde geçen cümleler örnek vererek açıklama olup sözler İmam- Rabbani hazretlerine ait değildir.

İFTİTÂH TEKBÎRİ

İFTİTÂH TEKBÎRİ

Mes’ele:
İmâmdan tekbîr savtını (sesini, okunmasını), cemâat istimâ’ iderken (dinlerken, işitirken) müezzin (bu) tekbîri şiddet-i savt (yüksek sesle) ile iddigü (eylediği) takdirce nemâzına fesâd virir mi?
El cevâb: amel-i kesîr mertebesine (namaza ait olmayan bir hareketi namaz içinde bir rükunda üç ve daha fazla yapmak) varub, ya tahrîr esnasında (müezzinin tekbîri yüksek sesle alması esnasında) hemzede, yahud iki harf hâsıl olursa virir (namazı ifsad eder, bozar).

(Fetevâ-i Ebussu’ûd Efendi, Mehmed b. Mehmed İmâdî))

MÜEZZİNLERİN ELHÂNI

MÜEZZİNLERİN ELHÂNI

Mes’ele:
Hatîb hutbede iken, müezzinler ve ğayri kimesneler, Çehar-ı yâr (dört halîfe) zikr olundukda “radıyallahu anh” dimekde ve Hazret-i Hasan ve Hüseyîn olundukda “radıyallahu anhumâ” dimekde ve Aşere-i mübeşşere ( Hayatta iken Cennetle müjdelenen on sahâbe) ekledikde “rıdvânullahi teala aleyhim ecmaîn” dimekde ve bazı mevâzı’de dahi salavât getürmekde fesâd var mıdır?
El cevâb:
Hatîb hutbeye mütesaddî (başlamış) iken sükût gerektir. Ammâ umûr-ı mezkûre (yukarıda sayılan işlerde, durumlarda) de bu diyârda şe’âîr-i ehl-i sünnetden (ehl-i sünnetin şiârından, alâmetlerinden) olmuştur. Hatîb, ol mevâzı’de (orada) sekte iderse (durur, devam etmezse) asla lahn (nağmeli ses) ve tesanni’ (zorlayarak okuma, makam yapmaya çalışma) itmeden, sür’at üzerine dimek câizdir. Zamâne müezzinlerinin itdikleri elhân-ı bârdeye (nağmeli, makamlı okuma) asla ruhsat ihtimâli yokdur.

(Fetevây-ı Ebussu’ûd Efendi, Mehmed b. Mehmed İmâdî)

EHL-İ CENNET

“Bir kimsenin mîzacında (tabiatında) şu üç huy varsa, şüphesiz o kimse ehl-i cennet olur:
1-Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetler mıkabilinde şükür ve dahi kazâ ve belâya sabr, gönül ayinesine cilâ verir. Ve tasfiye-i kalbe sebeb olur.
O halde üç sıfatın birisi ŞÜKÜR ve SABIRdır.
2-Bir kimse ki günâhı hakkında İSTİĞFÂR edici olur, Allahu teala onu cehennem ateşinden mahfûz tutar.
3-Üçüncüsü dahi havfullahtır (Allah korkusu).
(Pendnâme-i Attâr şerhi)

ŞÜKÜR

“Ni’met-i hüdâya şükür, sehl (kolay) olmak hasebiyle, herkes eder.
Hüner oldur ki, belâ ve musîbete şükür oluna.
Bu herkesin kârı (işi) değildir.
Ancak Allahu teâlâ hazretlerine tekarrüb (yakınlık) sâhibi olanların işidir.”
(Pendnâme-i Attâr şerhi)

MÜRŞİD-İ MÜTEEHHİLÎN

MÜRŞİD-İ MÜTEEHHİLÎN

Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî “kaddesallahu teala sirreh” hazretleri bir mektublarında, dîn ilimlerini izah buyururlarken fıkıh ilmi için şöyle buyurdular:
“Fıkıh ilmi , ef’âl-i mükellefîni öğretir. Yani, beden ile yapılması ve sakınılması lazım olan emrleri ve yasakları ve mübahları öğretir. Fıkıh bilgisi dörde ayrılır: ibâdât, münâkehât, muâmelât ve ukûbât.”
Efendi hazretlerinin işaret buyurdukları “münâkehât” bilgileri; evlenme, boşanma, nafaka ve sair bilgilerdir.
Bu cümleden olmak üzere, vakti zamanında müslimanlar arasında “mürşid-i müteehhilin (evlileri irşâd)” ismiyle meşhur pek kıymetli bir kitab okuna gelmiş idi.
Evlilik hazırlığında olan, yeni evlilerin okudukları ve istifade ettikleri bir evlilik rehberi idi adeta.
İş bu mürşid-i müteehhilîn” isimli kıymetli kitabın günümüz harfleri ile basılmış nüshaları olduğu gibi, eski yazı ile basılmış nüshaları da mevcuddur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphanesinden bu kitabın eski harflerle baskısına ulaşabilirsiniz.
Dili sade Türkçe’dir.

KÜFR

Ehemmiyetine binâen:
“Ta’zîm ve tahrîmi vâcib olanı tahkîr ve tahfîf, tahkîr ve tahfîfi vâcib olanı ta’zîm ve tahrîm KÜFRdür.”

EHL-İ CENNET

“Bir kimsenin mîzacında (tabiatında) şu üç huy varsa, şüphesiz o kimse ehl-i cennet olur:
1-Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetler mıkabilinde şükür ve dahi kazâ ve belâya sabr, gönül ayinesine cilâ verir. Ve tasfiye-i kalbe sebeb olur.
O halde üç sıfatın birisi ŞÜKÜR ve SABIRdır.
2-Bir kimse ki günâhı hakkında İSTİĞFÂR edici olur, Allahu teala onu cehennem ateşinden mahfûz tutar.
3-Üçüncüsü dahi havfullahtır (Allah korkusu).
(Pendnâme-i Attâr şerhi)

AHMAK

“Bil ki, ahmakta üç alâmet olur. Kimde var ise, ahmak olduğunu bil.
•Evvelkisi, Hakk teâlânın zikrinden gâfil ve Hakkı ferâmuş (unutucu) idici olur.
•Çok söylemek (konuşmak) ona âdet olur.
•Ve ibâdette ona tembellik olur.”
(Pendnâme-i Attâr şerhi)

EY OĞLUM!

Ey oğlum!
Fırsat (dünya hayatı) çok kıymetlidir. Gece gündüz ilim tahsiline çok çalış!Gayret et! Çünkü ilim öğrenmek zamanı şimdidir. Her zaman abdestli olmağa, farzları ve sünnetleri, şeriatın sâhibinin bildirdiği gibi ta'dil-i erkân, huzur ve huşu ile yapmağa çok dikkat eyle! Bu işleri devamlı yapmakta her iki dünyanın seadeti, ebedî devlet, sayısız bereket ve rahmetler vardır.
Bil ki, ilim öğrenmekten maksad, onunla amel etmektir. Çünkü yarın kıyamet gününde amelden soracaklar, ilmin çokluğundan sormayacaklardır.
Amelden maksad, ihlâs ve Allah sevgisini elde etmektir.

“Sâdıklara, sıdklarından sorulur” âyet-i kerimesi avamın ve havasın kemerini kesmektedir.
İhlâstan ve muhabbetten maksad, hakikî ma'bûd olan Hâlıka kulluktur ve mutlak var olan da O’dur.

Elbette, namazım ve haccım, dirim ve ölüm, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.

Dört şeyi dört şeyden pâk tut

Pendnâme-i Attâr şerhinden...

Her kimse ki îmân ehli olur; ey azîz!
Dört şeyi dört şeyden pâk tutsun:
(1) Evvelkisi;
Hasedden kalbini pâk tut! Ondan sonra kendini mü’min say!
Hased; başkasının nimetinin azalmasını taleb etmeye derler. Bu ahlâk-ı zemîmedendir ve harâmdır. Hased dedikleri huluk-i zemîm ilk olarak şeytanda vâki’ oldu ki Âdem aleyhisselâmın halîfe-i Hakk olmasına hased etmiştir.
(2) Yalan ve gıybetten lisânını pâk tut!
Hattâ ki senin îmânın ziyân olmasın.
(3) Eğer amelini riyâdan pâk tutar isen, senin îmânın şem’ine ziyâ olur.
Riyâ; âhiret amelini dünyâ celbi için işlemeğe derler. Bu harâmdır ve şirk-i hafîdir.
Amel, ancak livechillah olmak lazımdır.
(4) Çünki (eğer) karnını haramdan pâk tutar isen, îmânını da tutan, mü’min-i kâmil olursun.

Her kimse ki bu beyân olunan sıfât(lar)ı tutar, şerîf ve muhterem olur.
Eğer tutmaz ise, îmânı zaîf tutar, yani mü’min-i kâmil olmaz.