“Bu dünyada, herkesin, sevdiğine benzeyenleri çok sevdiğini görüyoruz. Sevgilinin sevdikleri sevilir. Düşmanları sevilmez. Beden ile ve kalb ile erişilebilecek bütün kemâller, yüksek dereceler, Resûlullahı sevmeye bağlıdır. İnsanın kemâli, bu terâzî ile ölçülür. Bunun için, tâ’atların, ibâdetlerin en kıymetlisi, Allahü teâlânın Evliyâsını, Dostlarını sevmek ve Düşmanlarını sevmemektir. Çünkü, Allahü teâlâyı sevmenin en büyük alâmeti budur. Dostun sevdiklerini sevmek, düşmanlarını sevmemek, insanda kendiliğinden hâsıl olur. Seven kimse, bu hususta deli gibidir. (Bir kimseye deli denilmedikçe, îmânı kâmil olmaz) buyuruldu. Böyle olmayan kimsenin muhabbetten nasîbi olmaz. Bu işte, (Uzak olmadıkça, yakınlık olamaz) sözüne uymak lâzımdır. Bir takım câhiller, hazret-i Aliyi sevenin, Eshâb-ı kirâmın büyüklerini sevmemesi lâzımdır diyorlar. Bu sözleri doğru değildir. Çünkü, birini sevenin, onun düşmanlarını sevmemesi lâzımdır. Dostlarını değil. Allahü teâlâ, Fetih sûresinin yirmidokuzuncu âyetinde, Eshâb-ı kirâm için, meâlen, (Birbirlerine çok merhametlidirler) buyurdu. Birbirlerine (rahîm) olduklarını bildirdi. Bu âyet-i kerîme, Eshâb-ı kirâmın, birbirlerine çok ve devamlı merhametli olduklarını gösteriyor. Merhamete uymayan, buğz, kin, hased ve adâvetin, aralarında hiç bulunmadığını haber veriyor.”
[Hak Sözün Vesîkaları]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder