İmanın Mahiyeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İmanın Mahiyeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İmanın Mahiyeti

İman, ziyadelik ve noksanlık bakımından kısımlara ayrılmaz. Çünkü iman hasıl olunca zaten kâmildir, ziyadelik ve noksanlık kabul etmez. Mahiyeti itibarı ile ne zaid ve ne de noksan olmaz. Zaid ve kâmil olması, inkişaf ve incila (açıklık ve berraklık) olarak, başka bir tabirle, zayıflık ve güçlülük bakımındandır.
İmanın mahiyeti: Peygamber Salallahü Aleyhi ve Sellem'in Risalet ve Nübüvvet itibariyle getirdiği akaidi; akla, hikmet ve felsefeye dayandırmadan ve havale etmeden, kesin olarak bilip ve inanmaktan ibarettir.
Akla uyarak inanmak ve tasdik etmek, aklı tasdik olup, risaleti ve Resulü tasdik olmaz. Yahud Resulü ve aklı birlikte tasdik etmiş olur ki, ol vakit risalete tam inanç hasıl olmaz; itimadı tam olmayınca mahiyet-i iman, tecezzi kabul etmediğinden dolayı, iman olmaz. Belki akıl, Resul'ün tebliğine muvafık olursa, aklı kâmil ve aklı selim olur.
İnanç mes'eleleri hikmete havale olunup, hikmet kabul ederse tasdik eder, etmezse ya red veyahud tereddüde düşerse ol vakit hakime i'timat etmiş olup, risalete tam i'timat hasıl etmemiş olur ki, bu, bu takdirde iman-ı kâmil zaten olmaz. Zira iman, tecezzi ve kısım gibi parçalara ayrılmaz.
Dini mes'elelere felsefe ile yön vermeye kalkışırsa, yine bir feylesofu tasdik etmiş olup, Resule tam i'timad etmemiş olur ki, bu da iman sayılmaz.
Hasılı İman: Resulü Ekrem Sallallahü Aleyhi ve Sellemin Allah tarafından Risalet ve Nübüvveti itibarıyle, bütün insanlara getirdiği ve tebliğ ettiği ahkamın kaffesine, tümü i'tibarıyle itimat ve inanmakla hasıl olur. Bu Ahkâm ve Akaid'in her hangi birinde tereddüd ve inkâr var ise, mü'min olamaz. Zira bir hükümde Resul'ü tasdik etmemekle veyahud bu hükme i'timad etmemekle, Resul'ü, hilafı hakikat ile itham etmiş olur ki, bu da noksanlıktır; noksanlık ise, Nübüvvet ve Risalete tamamen zıddır. Dinde ittifak olunan mes'elelerden birinde şüphe ve inkâr imanın gitmesine sebep olur.
Dinde ittifak bulunan mes'elelerden birinde tasdik olmaz ise --ekseriya böyle olur -- bu mes'elede murad-ı ilahi ve murad-ı Resul Sallallahü Aleyhi ve Sellem nasıl ise, öylece inandım ve tasdik ettim der, şüphesini giderecek bir zatı hemen arar; ilminde, dininde güvenilir, tam i'timat sahibi, zeki ve anlayışlı, arif, mes'elelere vakıf, dini bilgileri derin ve müşkilatları halle muktedir zatı bulur ve sorar; aldığı cevaba kalben mutmain olunca öylece inanır ve yakin hasıl eder. Böyle zatı aramak farzdır. Bunu tesadüfe bırakmak asla caiz değildir. Hemen arar bulur. Bulamazsa ve yahud bulup ta tatmin olmaz ise, Cenab-ı Hakk'ın irade ettiği ve Resulünün tebliğ ettiği şekilde inandım der, şüphesinin giderilmesini Cenab-ı Hakk'dan niyaz eder. İşte buna binaen her yerde müslümanların müşkilini hal edecek bir alimin bulundurulması farz-ı kifayedir. Felsefecilerin itirazlarını, fen bilgilerine, felsefe kaidelerine göre halle muktedir; hükemanın itirazlarını, hikmet kaidelerine göre halle kadir, batıl dinlerin itirazlarını ve dinlerinin batıl olduğunu ispata muktedir, Mutezile, Rafizi tarafından gelen itirazlara derin vukufu olan, cevaba muktedir ve tarih-i aleme vakıf, ulumu riyaziyede mahir, çeşitli İslam bilgilerinde maharetli bir kimse bulundurmak lazımdır. Böyle olmaz ise DİN, gerçekleri kabul etmeyenlerin elinde oyuncak olur. Diledikleri vechile te'vil ve tefsir ederler. Kimseyi kurtaramadıkları gibi, hem kendilerini ve hem de halkı sapıklığa iterler.

(Seyyid Abdülhakim Arvasi)