SEYYİD ABDÜLKÂDİR GEYLÂNÎ HAZRETLERİ VEFATI

"Hayatta olduğunuz müddetçe, ömrü fırsat biliniz. Bir müddet sonra hayat kapısı kapanacak, bu dünyâdan ayrılacaksınız. Gücünüz yettiği müddetçe hayırlı işler yapmayı ganîmet biliniz. Tövbe kapısı açıkken ve elinizde bu imkân varken bunu fırsat biliniz. Tövbe ediniz. Duâ etmeye imkânınız varken, duâ ediniz. Sâlih kimselerle berâber olmayı fırsat biliniz."


Kabir ziyâretine dâir:


"Kabirleri ziyâret ediniz. Sâlih kimseleri de ziyâret ediniz. Hayırlı işler yapınız. Böyle yaparsanız, her şeyiniz düzelir."


Günahlardan sakınmak husûsunda:


"Mümin kimse küçük günahları da büyük görür. Peygamber efendimiz; "Mümin kimse, günahını dağ gibi görüp, kendi üzerine düşeceğinden korkar. Münafık ise, günâhını burnu üzerine konan ve hemen uçan sinek gibi görür." buyurdu."


Vefâtı: Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri vefât edeceği sırada, oğullarına buyurdu ki: "Yanımdan ayrılın! Çünkü zâhirde, görünüşte sizinle, bâtında sizden başkasıyla yâni Allahü teâla ile berâberim." Yine o esnâda buyurdular: "Yanımda sizden başkaları da vardır. Onlara yer açın. Onlara edebi gözetin. Burada büyük rahmet vardır. Onları sıkıştırmayın!" Yine; "Aleyküm-üs-selam ve rahmetullahi ve berekâtühü. Allahü teâlâ beni ve sizi magfiret etsin! Allahü teâlâ benim ve sizin tövbelerimizi kabûl etsin!" Bir gün bir gece hep böyle buyurdular.


Oğlu Şeyh Abdürrezzâk anlatır:


Gavs-ül âzam, o esnâda, ellerini kaldırıp, uzattı ve; "Ve aleyküm selâm ve rahmetullahi ve berekâtühü! Tövbe ediniz!" buyurdu.


Vefât ederken iki defâ; "Allahümme refîk al a'lâ." deyip; "Size geliyorum, size geliyorum." buyurdu. Tekrar buyurdu ki: "Durun!" Bunun ardından, ona ölüm ve sekerât hâli geldi. Bu hâlde iken; "Bana kimse bir şey sormasın. Ben, Allahü teâlânın ilminde bir hâlden başka bir hâle geçmekteyim." buyurdu.


Son anlarında, oğlu Abdülcebbâr; "Babacığım, bedenin acı duyuyor mu?" diye arz edince; "Bütün uzuvlarım acı içindedir. Yalnız kalbimde hiç acı ve elem yok. O, Allahü teâlâ iledir." buyurdu.


Oğlu Şeyh Abdülazîz; "Hastalığınız nasıldır?" diye sorunca; "Benim hastalığımı, insan, cin ve meleklerden hiçbiri bilmez ve anlayamaz. Allahü teâlânın ilmi, hükmü ile nâkıs olmaz. Hüküm değişir, ilim ise değişmez. Allahü teâlâ, dilediğini siler, dilediğini yazar. Ümm-ül-kitab O'ndadır, O'na yaptığından suâl olunmaz. Kullara ise, yaptıkları sorulur." buyurdu.


Daha sonra; "Kudret ile hâkim, kullarına ölüm ile gâlib olan Allahü teâlâ, her ayıp ve kusurdan münezzehdir. Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah!" Sonra da; "Allah Allah Allah..." deyip sonra sesini kesti, dilini damağına yapıştırıp, mübarek rûhunu teslim eyledi.


Vefâtı büyük bir üzüntüyle karşılandı. Cenâze namazını kılmak üzere, görülmemiş bir kalabalık toplandı. Cenâze namazını oğlu Abdülvehhâb kıldırdı. O kadar insan toplanmıştı ki, kalabalık sebebiyle ancak gece defn edilebildi. İnsanlar, büyük kalabalıklar hâlinde ziyâretine geldiler. Bu ziyâretler günlerce devâm etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder