*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
İnsan, kendini ne kadar *Âciz* görürse, *(Zelîl)* görürse, zillet içinde kabûl ederse, Allah indinde o kadar *(Azîz)* olur, o kadar *(Makbûl)* olur.
Ayrıca mü’min, ya *(Öğrenir)*, ya *(Öğretir)*, ya da bir *(Sohbet)* de bulunur. Onu da yapamazsa, böyle yapanlara *(Muhabbet)* besler.
Onları *(Sever)* ve duâ eder, beşincisi olamaz. Yâni mü’min, ya *(Talebe)* dir, ya *(Muallim)* dir, ya da *(Sohbet)* dinleyicidir.
Bunları da yapamazsa, en azından bunu yapanları *(Sever)*, açar ellerini, onlara *(Duâ)* eder, ama bir beşincisi olamaz. Bu zamanda *(Küfre)* girmek çok kolay.
Meselâ bir harama, *(Ne güzel)* dese, mâzallah *(Küfre)* girer. Fakat efendim îmâna gelmek de çok kolay. Bir tövbe etse, *(Küfr)* den kurtulur.
Meselâ; *(Yâ Rabbî, bilerek veyâ bilmiyerek bir günâh işledimse veyâ küfre girdimse, çok pişmânım, beni affet)* dese, o anda günâhları affolur. *(Îmânı)* gitdiyse geri gelir.
Yalnız iki şey geri gelmez. Kılınmayan namazların *(Kazâ)* sı, bir de *(Kul hakkı)*. Öyleyse helâllaşacığız. Kazâmız varsa, bir an önce kılıp bitireceğiz kardeşim.
Namâzını kazâya bırakan, iki *(Suç)* işlemişdir. Biri, Allahın *(Namaz)* emrini yerine getirmemekdir ki, ancak *(Kazâ)* sını kılmakla affolur.
İkincisi, o namâzı vaktinde kılmamak *(Suçu)* dur ki, o da, *(Emr-i mâruf)* yapmakla affolur.
Meselâ bizim *(Kitap)* ları dağıtmak, hem *(Cihâd)* dır, hem de *(Emr-i mâruf)* dur, hem de büyük *(Günâh)* ların affına sebepdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder