Sen muallim olunca talebeye bol not ver

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bir gün dergâhın bahçesinde Efendi hazretleriyle oturuyorduk, kanepede yan yana. Bana dönüp; *(Sen muallim olunca talebeye bol not ver. Bu sözümü unutma)* dedi Mübârek. 


Ben de; Efendim, bizi *(Öğretmen)* yapmazlar, bizi *(Hastâne)* lere tâyin ederler, biz *(Eczâcı)* lık yaparız, öğretmen sınıfı ayrıdır, dedim. 


Ben öyle söyleyince, Mübârek gülümsedi ve; *(Sen şimdi eczâcısın, ama zararı yok, öğretmen olunca benim bu sözümü unutma)* dedi. 


Efendi hazretleri vefât etdikden dört *(Sene)* sonra, 1947 de, buyurdukları *(Gerçek)* oldu. Beni, Bursa Askerî lisesi’ne *(Kimyâ)* muallimi olarak tâyin etdiler. 


Bir müddet sonra Genelkurmayda işimiz kalmadı. *(Bu kimyâ mühendisini ne yapalım?)* diye düşünmüşler.


Sonra; *(Askerî mekteplere kimyâ muallimi yapalım)* demişler. Askerî Liseye sokak kapısından girerken, Efendi hazretlerinin bu sözü hâtırıma geldi. 

 

*(Bu sözümü unutma!)* buyurmuşdu bana. Bunu hâtırlayınca hüngür hüngür ağladım. Benim ilerde *(Muallim)* olacağımı haber vermişdi. 


Efendi hazretleri *(Ölüm)* hastalığında sık sık; *(Elhamdülillâh, dünyâdan bir şey götürmüyoruz)* derlerdi. Yatak üstünde konuşurduk. Beni imtihân bile etdi. 


Vefâtına iki *(Gün)* kala, yatağın içinde oturuyordum, o gün de pazardı. *(Bu gün günlerden ne?)* dedi. (Pazar efendim) dedim. 


Peki, Pazar *(Arabca)* mı, *(Farsça)* mı? dedi. Yatakda beni imtihân ediyor. 


Ben de; (Efendim Arabca) dedim. Efendi; *(Ooo olmadı, Fârisîdir)* dedi. Bilemedim orada. İmtihânı kazanamadım.

ESHÂB-I KİRÂM

 ESHÂB-I KİRÂM “Radıyallahu teâlâ ‘anhum ecmâin”


Ferâidü’l-fevâid fî beyâni’l-akâid  kitabındaki bir hadîs-i şerifde şöyle buyrulmaktadır:

“Kim ki eshâbım hakkında hüsn-i i’tikâd etse (güzel i’tikâdı olsa), (o kimse) mü’min-i sâdıktır. Ve kim ki onlara fenâ kelam söylese münâfıktır.”

CENNETE GİRMEK

Ferâidü’l-fevâid fî beyâni’l-akâidde yazar:

“Duhûl-i cennet (cennete girmek), ancak Hakk teâlânın rahmetiyle ve fadlıyledir. Amel-i sâlih ref’et-i dereceye (yüksek derecelere kavuşmaya) sebeb olur, duhûl-i cennete sebeb olmaz. Nitekim Sahîh-i müslimdeki bir hadîs-i şerïfde Resûl-i kâinat (sallallahu teâlâ aleyhi vesellem) şöyle buyurdu ki;

“Ey mü’minler! Amel-i sâlih sizden biriniz(i) cennete idhal (dahil) etmez ve cehennemden necat (kurtuluş) vermez. Benim amelim dahi böyledir. Duhûl-i cennet ancak Allahu teâlânın rahmeti ile olur. Îmân bu rahmete sebebdir.”

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:

 

Kıyâmete yakın, çok dehşetli, büyük (Zelzele) ler olacak. Dağlar (Pamuk) gibi atılacak. Dünyâ, yörüngesinden çıkacak ve yavaş yavaş (Güneş) e doğru yaklaşacak. 

 

Sonra (Mîzân), yâni terâzî, ortadoğu taraflarında kurulacak. (Sırat) köprüsü, dünyâdan Cennete giden bir (Merdiven) olacak. 

 

(Zaman) olmıyacak. Zaman, dünyâda olur efendim. Orada zaman duracak. O mahşer azâbının (Şiddeti) ne insanlar dayanamıyacaklar. 

 

Yâ Rabbî, azabsa (Azab), Cehennemse (Cehennem), ne olur, şu (İzdiham) dan bizi kurtar, bu (Azâbı) bizden kaldır, diyecekler. Kolay değil kardeşim. 

 

(Güneş) alçaklara inmiş, hiç (Gölge) yok, yer (Beton). Ama bütün bu sıkıntılar, (Kâfir) ler için. Mü’minler râhat. Mevlânâ Hâlid hazretleri buyuruyorlar ki: 

 

Mahşerde, (Ehl-i sünnet) îtikâdında olan mü’minler için hiç azap yok. (Mahşer), kâfirler için elli bin (Sene) sürerken, bu, mü’minler için birkaç (Dakîka) olacak. 

 

Onlar, (Arş) ın gölgesinde iki rekât (Namaz) kılacaklar, selâm verince, elli bin sene (Bitmiş) olacak. Onun için, bu doğru (Îtikâd) çok kıymetli kardeşim. 

 

Çünkü düşmanı çok. Doğru îtikâdın (Üç) düşmanı var. Biri, (İblîs), o mâlum, bütün şeytanların (Baba) sı. Bir de, onun evlâtları olan cin (Şeytan) ları var. 

 

Bir de insanın (Nefsi) var. Nefs en (Kötü) sü. İnsanı (Kâfir) yapmadıkça râhat etmez. Onun nihâî hedefi, sâhibini (Küfr) e sokmakdır, Allah korusun.

Üveysîlik

 “Resûlullahdan ( aleyhisselâm ) üveysî olmak isteyen, yatsı namazından sonra, Peygamber efendimizin ( aleyhisselâm ) mübârek ellerini, kendi elinde imiş gibi tutup şöyle demelidir: “Ey Allahın Resûlü, sana beş şeyde bî’at ettim: Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü demek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan’da oruç tutmak ve gücüm olduğunda Kâ’be’ye gidip haccetmek.” Birkaç gece bunu yapmalıdır. Eğer büyüklerden birine üveysî olmak istiyorsa, yalnız olarak oturup, iki rek’at namaz kılıp, sevâbını onun rûhuna göndermeli ve rûhuna müteveccihen oturmalıdır.”

(Abdullah-ı Dehlevî kuddise sirruh)

Diş kaplamak

 Hanefî mezhebine göre ağzın içinde iğne ucu kadar su değmemiş mahal [yer] kalırsa, gusl tamam olmaz. Cünüblük kalkmaz. Bu sebebden diş kaplatanlar [dolduranlar] Şafii'yi taklîd etmelidir.

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Mürted

 Allahın şeraîtinin bir hükmünü ibtâl edenler mürteddir. Bunların hiçbir ibâdeti makbul olmaz. 

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Hutbeyi ve Kur'ânı anlamak lâzım değildir

Hutbeyi ve Kur'ânı anlamak lâzım değildir. İbâdet emre imtisaldir, anlamak değildir. Kur'ânı anlamak için,yetmişiki ilmî öğrenmek lâzımdır. Anlamak lâzımdır, demek, dinde müdâhene etmek demektir. Kur'ânı anlamak için, istidâdı müsâid olanlar -zeki olanlar- on sene, orta zekâlılar elli sene çalışmak lâzımdır. Bizim gibi yavaş zekâlılar ise,yüz sene de çalışsa, bir şey anlamaz. Ancak bundan sonra Kur'ân-ı kerîmi anlamağa istidâd hâsıl olur. Ondan sonra Cenâb-ı Hak ihsân ederse, anlayabilir. 

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

İslâmiyyet ufül etti [battı]

 İslâmiyyet ufül etti [battı]. Mehdî zamanında yeniden doğacak. 

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

İslâm ilimle paydârdır

 İslâm ilimle paydârdır. İlim olmayınca, âlim bulunmayınca, islâmiyyet de olmaz. Bulut olmayınca yağmur beklemek, mucize istemek demektir. Allah celle şânühü bunu yapabilir. Fakat âdetullah câri olmamıştır. İslâm ilimleri yayılıp yüz sene paydâr olmalı [devam etmeli] ki, âlim meydana gelebilsin.

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Şerîat

 Şerîat Allah'ın emridir. Hâkim Allah celle şânühüdür. Hükmü de Kur'ândır. Şerîat dünyâdan kalktı; hiçbir yerde kalmadı. Cenâb-ı Hak Kur'ânı yalnız okumak için değil, amel için gönderdi. Ameli de pâdişah yapacaktır. Çünkü vekildir, halîfedir.

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)