Evliyâ olmanın alâmeti Allahü teâlânın Emir ve yasaklarına uymakdır

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bu *(Nefs)*, insanın içindedir ve bu hizmetlere *(Mâni)* olmak ister kardeşim. *(Li külli şey’in mâni’ûn, lil ilmü mevâni’ûn)*. Ne demek bu? 

 

Yâni her şeyin bir *(Mâni)* si vardır, ama *(İlm)* in mânileri *(Çok)* dur. İlimden maksat, islâmiyeti öğrenmekdir veyâ öğretmekdir. Yâni *(Emr-i mâruf)* dur. 


İşte *(Kitap)* dağıtmak, en iyi *(Emr-i mâruf)* yapma şeklidir. Bunu da *(Sizler)* yapıyorsunuz. Bu da bizi çok sevindiriyor kardeşim. 


Bir mü’minin, bütün *(Duâ)* larının kabûl olması, onun *(Evliyâ)* olduğunu göstermez. Peki, evliyâ olmanın alâmeti nedir? Evliyâ olmanın *(Alâmeti)*, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına *(Uymak)* dır. 


Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerine gelmişler; (Efendim, ümmet-i Muhammede duâ edin!) demişler. Ne buyurmuş Efendi? *(Bana ümmet-i Muhammedi gösterin, duâ edeyim!)* buyurmuş Mübârek. 


*(Kalp)*, yâni *(Gönül)*, bu kâinâtda Allahü teâlâya en *(Yakın)* olan şeydir. Kimin kalbi? Her insanın. Herkesin kalbi, Allahü teâlâya en *(Yakın)* dır. 


Ona, Mektûbâtda *(Cârullah)* deniyor. Yâni Allahın komşusu. Mektûbâtda geçiyor bu. Öyleyse *(Mü’min)* olsun, *(Kâfir)* olsun, hiç kimsenin kalbini kırmıyacağız kardeşim. 


Bu büyükler, kendilerini, hocalarının yanında, *(Arslan)* ın ağzındaki *(Yem)* gibi, hattâ karnındaki yem olarak görürler, öyle çok korkarlar. 


Niçin korkarlar? *(Üzerim)* diye, *(İncitirim)* diye. Çünkü hocalarının *(Büyük)* lüğünü biliyorlar, onu iyi *(Tanıyor)* lar. Kur’ân-ı kerîmde geçiyor zâten. 


*(İçinizde, Allahü teâlâdan en çok korkanlar, Onu en çok tanıyanlardır)* buyuruluyor. Kimdir bunlar? Büyük âlimler ve yüksek evliyâlardır.

BİR BABANIN KIZINA NASİHATİ

 "Kızım! Belki babanın ömrü, seni korumaya kifayet etmeyecektir. Annen, belki seni her yerde, her zaman takip edemeyecektir. Bu takdirde, sen sâhipsiz, tehlikeler karşısında âciz bir mahluk olarak, ahlâksızların elinde bir oyuncak mı olacaksın?

Kızım, öyle bir zamanda yaşayacaksın ki, herkesten sana zarar gelebilir. Bu zarar, senin iffet, şeref ve haysiyetinedir. Paraya olan zarar telafi edilebilir. Mânevî zarar, yerine konamaz. Cemiyet içinde öyle ahlâksızlar vardır ki, bunların içinde genç kadın ve kız için şerefi ile yaşamak cidden güç olur. Bunun güçlüğü, yalnız başkalarından değil, bizzat kendi varlığından gelmektedir. Eğer sen de, kadınlık duygusunun tesiri altında kalır ve kendine hakîm olamazsan, iffetsizliğin ve ahlâksızlığın çukuruna düşersin. Evlenmeden evvel, birçok kızların yaptığı gibi, flört yapmaya asla heves etme! Bu tecrübe mutlak tehlikelidir. İffeti zedeleyecek her yerden uzaklaşmalıdır. Meselâ kız ve erkek toplulukları, onlarla beraber gezintiler, danslar, plaja gitmek, erkekle beraber sinemaya gitmek, içki içmek, ahlâksız ve zayıf insanlarla arkadaşlık etmek vesâire gibi genç kız veya kadını baştan çıkarma yollarının her çeşidinden uzak durmak, tehlikeden uzaklaşmak demektir. 

Gençliğin hakkı veya eğlence ismi altındaki bu gibi davranışlar, genç kızı veya kadını elde etmek için birer tuzaktır. Bunun tuzak olduğuna inanmayan bir genç kız, tuzağın içine düşdükten sonra, aklı başına gelir. Fakat iş işten geçmiştir. Yukarıda saydığımız eğlence veya tuzağın zâhiri güzelliğine ve câzibesine kapılan kızlar, erkeklerin elinde birer oyuncak hâline gelir. En kendine güvenen bir kız bile, onların karşısında sonuna kadar dayanamaz. 

Hâlbuki, o tuzak dediğimiz eğlence yerlerine gitmemek daha kolaydır. Giderse, kurtulmak kolay değildir. Bunu nasihat olsun diye değil tecrübelere güvenerek söylüyorum..."

Emekli Tümgeneral Hayri Aytepe 

[Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye (713)]

Rızıklar ve huzur niçin azaldı

“İnsanlar, İslamiyet’i terk ettikleri için, yani Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymadıkları için ve islâm dininin gösterdiği rahat ve huzur yolundan ayrıldıkları için, dünyada bereket kalmadı. Rızıklar azaldı. Tâhâ sûresinde yüzyirmidördüncü âyet-i kerîmesinde meâlen, (Beni unutursanız rızıklarınızı kısarım) buyuruldu. Bunun için, iman rızkı, sıhhat rızkı, gıda rızkı, insanlık ve merhamet rızkı ve daha nice rızıklar azaldı. (Hâşâ, zulmetmez kuluna hüdâsı, herkesin çekdiği kendi cezası) sözü Nahl sûresinin otuzüçüncü ayetinden alınmıştır. Bugünkü küfür karanlıkları ve Allahü teâlâyı, Peygamberi (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem), İslamiyet’i unutmanın bereketsizlikleri ve sıkıntıları içinde, insan gece gündüz, kadınlı erkekli çalışıp, bir âilenin nafakasını, rahat yaşamasını temin edemez hale gelmiştir. Allahü teâlâya inanmadıkça, Onun bildirdiği islâm dinine uymadıkça, Onun Peygamberinin güzel ahlâkı ile bezenilmedikçe, beş vakit namazı vaktinde kılmadıkça, dalâlet, felâket akıntısını durdurmak imkânsızdır.”


[İslâm Ahlâkı]

Ney sesi

 Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem ney sesi işittiğinde kulaklarını parmakları ile kapadı ve oradan hızla uzaklaştı.

(Abdullah bin Ömer radiyallahü anh hazretleri)

Bu hayat hayaldir

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Allahü teâlâ, çok sevdiği, müstesnâ *(Velî)* kullarının kalbini açar. O da, açılan kalpden *(Kabir)* de olanları görür, *(Mahşer)* de olanları görür. 


*(Sırat)*  köprüsünü görür, Cenneti görür, Cehennemde *(Yanan)* ları görür. Ama söylemeye *(İzin)* yokdur efendim. İstisnâ olarak bâzıları söylerler. 


Bu dînin aslı; Bu *(İyi)*, bu da *(Kötü)* diyebilmekdir. Yâni *(Hak)* olanı *(Bâtıl)* dan ayırmakdır. Ama sırf bilmek insanı kurtarmaz. İcraat lâzım. Çünkü *(İyi)* yi bilen, onu yapacak. 


*(Kötü)* yü bilen de, o *(Kötülük)* den sakınacak ki, fâidesini görsün. Mektûbâtda İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: *(İlim, edinmek içindir)*.


Yâni, *(İlâç)*, içmek içindir. *(Su)*, içip de kanmak içindir. Her şeyin sebebine yapışacağız. *(Şifâ)* istiyorsak, *(İlâcı)* nı içeceğiz kardeşim. Büyüklerden *(Feyz)* alan, kurtulur. 


Eshâb-ı kirâm, bir gün Peygamber aleyhisselâmın *(Huzûr)* una geldiler ve (Yâ Resûlallah, bir insanın feyz alıp almadığı nasıl belli olur?) diye sordular. 


Efendimiz aleyhisselâm; Feyz alanın kalbi nûrlanır)buyurdu. Bu defâ; (Peki yâ Resûlallah, kalbin nûrlandığını nerden bileceğiz?) dediler. 


Efendimiz aleyhisselâm; *(Eğer kalp nûrlanırsa, âhirete muhabbeti artar, dünyâya karşı da soğukluğu çoğalır)* buyurdu.


Velhâsıl bu dünyâdaki herşey *(Hayâl)* dir kardeşim. Bütün hayâller birleşirse, gene hayâl olur. Nitekim bu Büyükler; *(Dünyâ hayâl ise, içindekilerin hepsi de hayâl demekdir)* buyuruyorlar. 


*(Hayât)*, ne demekdir? Hayât demek, *(Hayâl)* demekdir, hayâl. İşte bu günümüz de geçti, yâni *(Hayâl)* oldu. Hayâller bir araya gelince ne olur? Hayâl olur. 


Velhâsıl, bütün *(Dünyâ)*, bütün bu âlem *(Hayâl)* den ibâret, her geçen gün de böyle *(Hayâl)* oluyor kardeşim.

Resûlullaha tâbi' olmadan kurtuluş aramak kuru hayaldir

...Azîz kardeşim! Kıyâmetin yaklaştığı zamandayız. Zulmetler, karanlıklar gittikçe artıyor. Dünya bu zulmetlerin girdabına gömülmüş gidiyor. Bir kahraman lâzımdır ki, böyle bir zamanda sünneti ihyâ, bid'ati imha etsin. Resûlullahın sünnetinin nûr ve ışıkları olmadan doğru yolu bulmak muhâldir. Resûlullaha tâbi' olmadan kurtuluş aramak kuru hayaldir...

(Mektûbât-ı Ma'sûmiyye,1.cild, 22.mektûbdan bir bölüm)

Ben haklıyım diyen ahiretde zararlı çıkar

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Kıyâmete yakın insanlar bozulduğu zaman, bir sünneti *(İhyâ)* eden, dirilten, ortaya çıkaran kimse, *(Yüz)* şehîd sevâbı kazanır. Ne güzel. Ya bir *(Vâcib)*i veyâ bir *(Farz)*ı ihyâ ederse? 


Hele doğru *(Îmân)* etmesine sebep olursa, ne kadar *(Ecir)* kazanır, Allahü teâlâ bilir. İşte sizler, kitap dağıtan arkadaşlar, bu *(Sevâb)*a kavuşuyorsunuz kardeşim.


İnsanlar içinde, en çok seveceğimiz *(Kişi)* kimdir? Peygamber Efendimizdir aleyhisselâm. Peki, Onu nasıl seveceğiz? Sevmek için, tanımak lâzım. Onun için *(Hayât)* ını okuyacağız. 


Güzel *(Ahlâk)* ını, cömertliğini, mûcizelerini, savaşlarını tekrar tekrar okuyacağız. Böyle yaparsak, inşallah *(Sevgi)* si kalbimizi kaplar kardeşim. 


Bu dünyâda, ben *(Haklı)* yım, diyen, âhiretde zararlı çıkar. Ben *(Haksız)* ım, diyen kazanır ve gideceği yer, *(Cennet)* dir. Onun için, Ben haklıyım diyerek âhirete gitmeyin. 


Haksız olabilirsiniz. Size göre haklısınızdır, ama Allah indinde *(Haksız)* olabilirsiniz? İnsanlar, kendilerini *(Haklı)* gördüğü müddetçe, kendini beğendiği müddetçe, *(Feyz)* kapıları kapanır. 


Evet feyz gelir, *(Kâfir)*e de gelir. İçine girer. *(Mürted)* in de içine girer. Çünkü ışığın, enerjinin girmediği yer yok ki. 


Ne olur peki? Orada değişime uğrar. O gelen *(Feyz)*, içerde *(Zehir)* hâline dönüşür. O fâideli şey, zehir hâline gelir. 


*(Küfr)* ü artar, dinsizliği artar, îmânsızlığı çoğalır. Ne gibi? Şeker hastasının baklava yemesi gibi. Her dilim, onu biraz daha *(Ölüm)*e sürükler.

Habîbi habîbe kavuşturun

 Hazreti Ebu Bekir (radıyallahü anh) Peygamberlerden sonra, insanların en üstünüdür. Aşere-i Mübeşşerenin yani Cennetle müjdelenen on sahabenin birincisidir. Hazret-i Ebu Bekir'in faziletleri, üstünlükleri pek çoktur. 

Câbir bin Abdullah "radıyallahü teâlâ anh" anlatır:

Bir bedevî (Arâbî) kırmızı deve üzerinde, Hazreti Ali'nin (radıyallahü teâlâ anh) huzuruna gelip, deveden indi ve dedi ki:

-Esselâmü aleyke, yâ emîr-el mü'minîn! Çabuk bana haber ver! Ebu Bekir'den ki, o cennette midir? 

Hazret-i Ali bundan dolayı üzülüp, buyurdu ki: 

-Yâ Arâbî, keşke, anan seni doğurmamış olaydı. Resûlullah "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hazretlerinin hayatında ve vefâtlarından sonra, bu sözü hiç kimse söylemedi. Sen söyledin. Muhâcirîn ve Ensâr "rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în" arasında, şüphe yoktur ki, Ebû Bekr-i Sıddîk, Resûl-i ekrem ve nebiyyi muhterem hazretlerinin hayatında vezîri idi. Vefâtından sonra ha­lîfesi idi. Ondan sonra her kimin itikâdı bunun üzerine olmaz ise, o dalâlettedir... Ey Arâbî! Resûlullah, Ebu Bekr-i Sıddîk'ı babası yerinde tutardı. Hazreti Ebu Bekir cennet ehlini; tıpkı, gökyüzündeki bir yıldı­zın, yeryüzünün ehlini aydınlattığı gibi aydınlatır. Ebu Bekir cennette, bir köşkten bir köşke, bir kasırdan bir kasıra gider. Cennette hiçbir kasır ve bir saray, bir oda, bir bahçe, bostan ol­maz ki, illâ Hazreti Ebu Bekir'in nûrundan aydınlanmasın. Cen­net ehli köşklerden başlarını çıkarıp, derler ki: "Yâ Rıdvân! Bu nûr nedir?" Rıdvân der ki: "Bu Ebu Bekir'in yüzünün nûrudur ki, kasırdan kasıra ve odadan odaya gider..."

Hazreti Ali, sözüne devamla dedi ki:

-Yâ Arâbî! Ebu Bekr-i Sıddîk hazretleri, vefâtı ânında bana dedi ki: "Benim cânım, benim gözümün nûru ve benim dostum ve benim azîzim. Benim vefâtım yaklaştı. Beni, Resûlullah hazretlerini yıka­dığın o mübârek ellerin ile yıka. Kefene sar ve tabut üzerine koy. Cenâzemi Resûlullah hazret­lerinin Ravda-i mukaddeselerinin kapısına koy. Ve de ki: 'Yâ Resûlallah! Ebu Bekir kapıdadır. İçeri girmek için izin ister!' Eğer kilit anahtarsız açılırsa, beni Seyyid-i âlemin mübârek ar­kası yanına defnedin. Eğer kilit açılmaz ise, beni Bakî Kabris­tanı'na götürüp, garipler kabristanına defnedin... 

-Yâ Arâbî! O halîfe-i Resûlullah olan Ebu Bekr-i Sıddîk dünyâdan göçtü. Vasiyetini ye­rine getirip, techîz eyledim. Ravda-i mukaddese kapısına gö­türdüm. İzin istedim. O anda kilit kendiliğinden açılıp, bir ses işittim. Şöyle diyordu: "Habîbi habîbe kavuşturun. Habîbini çok özlemiştir..."


[Menâkıb-ı çihâr yâr-i Güzîn- Hakikat Kitabevi]

Müzik nefsin gıdası ruhun zehiridir

 "İncilin yasakladığı müziği, sonradan papazlar Hristiyanlığa soktu."

(Mevahib-i ledünniyye şerhi Zerkanî)


" Müzik, nefsin gıdası, ruhun zehiridir, kalbi karartır [günahlara sürükler]."

 (Dürr-ül mearif)


 "Şeytâni hâlleri en çok güçlendiren şeyler; 

şarkı ve müzik dinlemektir."


(Mecmüu'i Fetâvâ 11/295)

Allahü teâlâ, Ehl-i sünnet îtikâdında olmıyana kendi sevgisini vermez

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Allahü azîmüşşân hepimize *(Din)* ve *(Dünyâ)* iyilikleri versin kardeşim. Din ve dünyâ selâmeti versin. Bundan daha kıymetli *(Duâ)* ne olabilir? Hem dünyâda *(Râhat)* edeceksin, hem de âhiretde. 


İşte, *(Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil âhireti haseneten)* bu demekdir. Yâ Rabbî, bize, hem dünyâda, hem de âhiretde *(rahatlık)* ver, *(sıkıntı)* verme. 


*(Ve kınâ azâbennâr)*. Bizi, Cehennem ateşinde yanmakdan koru. 

 

Bilâl-i Habeşîye radıyallahü anh sormuşlar ki: *(Efendimiz aleyhisselâm en çok hangi duâyı severdi?)* Cevâben bu *(Duâ)* yı buyurmuş Mübârek. 


Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr. Hepsi var bunun içinde. *(Dünyâ)* râhatlığı da var, *(Âhiret)* râhatlığı da. 


Mü’minin âhireti, dünyâsından daha iyidir. Bir gün Abdülhakim Arvasi Efendi hazretleri buyurdu ki: *(Lâf olsun diye dinlemeyin, bunu Mazher-i Cân-ı Cânân böyle buyuruyor)*. 


Ne diyor? (Mü’minin âhireti, dünyâsından iyidir) buyuruyor.


Hadîs-i şerîf var, meâlen; *(Bu dünyâ mel’ûndur. Bu dünyâda Allah rızâsı için olmıyan her iş de mel’ûndur)* buyuruluyor. 


Eğer *(Enver)* in kalbinde bir zerrecik *(Menfaat)* düşüncesi olsa, hiçbir âbi onu sevmez, hattâ sevemez. Çünkü menfaat *(Nefsânî)* dir, *(Şeytânî)* dir.


Ve mü’min kullar, *(Nefs)* ine ve *(Şeytân)* a uyan kimseyi sevemezler. Çünkü hubb-u fillâh ve buğd-u fillâh, bu dînin *(Aslı)* dır kardeşim.


Çok bahtiyârız kardeşim. Eğer o *Büyük* leri görmeseydik, ne olurduk? Hiç! Allahü teâlâ, *Ehl-i sünnet* îtikâdında olmıyana, hele *Kâfir* ve *Müşrik* olana, kendi *Sevgi* sini vermez. 


Nasıl ki musluğa gidersiniz, *Su içmek* için, yâhut karpuzu kesersiniz, *Karpuz yemek* için. İşte bunun gibi Allahü teâlâ da kendi sevgisini, Peygamber aleyhisselâmın *Vâsıtası* ile verir. 


Veyâ o büyük Peygambere *Tâbi* olan, ehl-i sünnet vel cemâat *Îtikâd* ında olan büyük zâtların *Kalbinden* verir. Aynen muslukdan *Su içer* gibi. 


Siz *Havuz* dan belki alamazsınız, ama *Musluk* dan içersiniz. O hâlde, o havuzun musluğuna kavuşan kimseden daha *Şanslı*, daha *Bahtiyâr* kim vardır? 


İşte Allahü teâlâ, bize böyle bir *Musluğu* nasîb etdi. Bunun için dünyânın en *Bahtiyâr* insanlarıyız kardeşim. Tasavvufu *Yediyüz* kişi târif etmiş, bir büyük *Zât* da diyor ki: 


Ben, bu yediyüz târifin özetini çıkardım. O da şu: *Vaktin kıymetini bilmek, tasavvufun kendisidir*, diyor o mübârek zât. 


Tasavvufun bir târifi de, *Kimseyi incitmemekdir*, kardeşim. Nitekim, Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerinin vasiyetnâmesinin son cümlesi, *Kimseyi incitmeyin*. Öyle buyuruyor Mübârek. 


En korkduğumuz şey, *Îmânsız* olmak kardeşim. Çünkü insan bilemez îmânsız olup olmadığını. *Îmânım Var* der, ama îmân *Gitmiş*, haberi yok.

Sevab bağışlamak

Bir kimse, farz olsun, nafile olsun, herhangi bir ibadeti yaparken veya yaptıktan sonra, sevabını, ölü diri, herkese hediye edebilir.


Namaz, oruç, hac, umre, sadaka, Kur'an-ı kerim okumak, evliyanın kabrini ziyaret, kurban, zikir gibi ibadetlerin sevapları başkasına hediye edilebilir. Hediye edenin kendi sevabından hiç azalmadan, bütün müminlere de sevabı erişir. Yani sevap, hediye edilenlere, taksim edilmeden, herbirine bütünü kadar erişir


Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Kabristandan geçen kimse 11 ihlas okuyup, sevabını kabirdekilere hediye ederse, ölü adedince sevap verilir.) [İslam Ahlakı]


Bir kişi, (Ya Resulallah, ölmüş olan ana babamın günahlarının affı için ne yapmalıyım?) dedi. Ona, (Onlar için dua et, Kuran oku ve istigfar et!) buyurdu. (Ey Oğul İlmihali)


Mümin, ibadetlerinin sevabını ölü diri herkese hediye edebilir. Kendi sevabından da hiç eksilme olmaz. (Hidaye)


Hatm-i tehlilin, ölü diri, herkese faydası vardır. (Mekatib-i şerife)


Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:

(Kendisi için veya başka Müslüman için 70 bin kelime-i tevhid [hatm-i tehlil] okuyanın günahları affolur.) [Makamat-ı Mazheriyye]


Üç hadis-i şerif meali şöyledir:

(Ölülerinize Yasin okuyun!) [İ.Ahmed]


(Yasin-i şerif okuyun. Onda, on bereket vardır: 1- Aç okursa, doyar. 2- Çıplak, okursa, giyinir.3- Bekâr okursa, evlenir. 4- Korkan okursa, emin olur. 5- Mahzun okursa, ferahlar. 6- Misafir okursa, seferde yardım görür. 7- Kayıp olan bulunur. 8- Hasta okursa, şifa bulur. 9- Ölüye okunursa, azabı hafifler, 10- Susayan okursa, suya kavuşur.) [Deylemi]


(Ana babasının veya birinin kabrini her Cuma günü ziyaret edip Yasin sûresini okuyana, Allah, Yasin’deki her harf miktarınca mağfiret eder.) [İ.Rafii]


Ahmed bin Hanbel hazretleri, (Kabristana girince, Fatiha, Kul-euzüler ve İhlâs sûrelerini okuyun! Sevabını ölülere gönderin! Sevabı hepsine vasıl olur) buyurdu. Hadis-i şerifte de, (Bir kimse, kabristandan geçerken, 11 kere İhlas sûresi okuyup sevabını ölülere hediye ederse, kendisine ölüler adedince sevab verilir) buyuruldu. (Etfal-ül müslimin - İmam-ı Birgivi)


Kabristanda Kur’an-ı kerim okumak sünnettir. (Seyyid Ahmed Tahtavi)