*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Efendi hazretleri bana yazdığı bir mektupda; *(Pek çok sevilen Hilmi)* diye yazmış. Sâdece *(Sevilen)* deseydi *(Kâfi)* idi. Ne büyük müjde efendim.
Bunlar, *(Kalbin)* den gelmese, *(Yazmaz)* efendim. Kalbinden geliyor bunlar Mübâreğin. Bunları *(Niçin)* böyle yazıyorum? Bir maksadım var.
Çünkü büyükler buyuruyor ki: *(İnde zikrissâlihîn tenzîl-ür rahme)* Yâni Allahü teâlânın sevdiği kullarının *(İsmi)* anılınca, oraya *(Rahmet)* yağar.
Efendi hazretlerinin *(İsmi)* ni, buraya rahmet *(Yağsın)* diye söyledim kardeşim.
Bu büyüklerin oturduğu *(Yer)* ler, kıyâmet gününde *(Şefâat)* eder. Geçdiği *(Sokak)* lar şefâat eder. Molla Nâmık-i Câmî hazretleri böyle diyor.
● ● ●
Peygamber Efendimize; *(Allah nasıldır?)* diye soruyorlar. Efendimiz, nasıl cevap veriyor?
Şöyle gözünü kapat ve *(Allah)* de, hâtırına, hayâline ne gelirse, Allah o *(Değil)* dir diyor.
Yâni, *(Allah, hiçbir şeye benzemez)* buyuruyor. Akıl, ermediği şeyi nasıl anlasın? Küçük bir çocuk, büyük adamların işinden anlar mı? O, ancak *(Oyun)* dan anlar.
Peygamber aleyhisselâma; Allahü teâlâ, *(Şöyle)* değildir, *(Böyle)* değildir, ya *(Nasıl)* dır? diye soruyorlar.
Efendimiz cevâben; *(Küllü mâ hatara bi bâlike. Allahü gayru zâlike)* buyuruyor.
Ne demek bu? Yâni, *(Küllü)*, hepsi; *(Mâ)*, şol şeydir ki; *(Hatara)*, hutûr etdi, yâni geldi.
*(Bi bâlike)*, Arabcada bâl *(Kalp)* demekdir. Yâni Allah de, gözlerini kapat. Hâtırına, hayâline ne geliyorsa.
*(Allahü gayru zâlike)*. Allah, o değildir. Ne güzel cevap yâ Rabbî. Ne hakîmâne bir cevap.