*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Peygamber aleyhisselâmın aslî vazîfesi, islâmiyeti yaymakdır. Yâni onun için gelmişdir. Onun dînine *hizmet* etmek, getirdiği dîni yaymak için uğraşmak da peygamberlik vazîfesine *ortak* olmakdır.
Böyle bir *mücâhid* yola çıkdığı zaman, melekler gelir, o mücâhidin ayaklarının altına kanatlarını döşerler. İslâma *hizmet*, böyle çok kıymetlidir.
Allahü teâlânın dînini yayan, *bu aşk* ile kalbi yanan bir mücâhid, yatağında ölse bile *şehîd* olur kardeşim. Bu dünyâda, iki şeye akıl erdiremedim.
Birincisi, Mehmed Dârende’nin *din gayreti*, kitaplarımızın dağıtılmasında gösterdiği *fedâkârlık*, akıl alacak gibi değil. Onun bu gayretine, bu fedâkârlığına akıl erdiremedim, anlıyamadım, olmaz böyle şey.
İkincisi de Enver âbi’nin *merhameti*. Bunu da anlıyamadım. Bu nasıl bir merhamettir efendim, aklım ermiyor onun merhametine. Ben öyle yapamam. Bu, yaratılıştan gelen bir şey.
*******
Ömründe bir defâ olsun, *bir fâtiha* okuyup, bu yolun büyüklerine gönderen kimseyi, bu büyükler unutmazlar kardeşim.
Onlar *vefâkârdır*, onu tanırlar, bu iyiliğini kaydederler. Ve yârın âhiretde, ona *şefâat* ederler. Bu, ne büyük *müjde*.
Bir mü’min, bir mü’mini, herhangi bir şekilde sevindirirse, bundan cenâb-ı Hak sevinir, memnun olur.
Bu memnûniyetden hâsıl olan nûr, bir *ampül* olarak dünyâya inse, onun ışığında *güneş* kararır efendim. Neden? O mü’mini sevindirdiği için.
*******
Mektûbât’da geçiyor, *dünyâ ehli* biriyle karşılaşırsanız, yolunuzu değişdirin. Aynı köydeyse, başka yere hicret edin. Aynı mahalledeyse, başka yere taşının. Niçin? Onunla karşılaşmamak için.
Bu, çok mühim, çünkü kalbiniz meyleder. Bizim yolumuz, *hassas* ve *ince*’dir. Bu yolda en çok dikkat edilecek husus, dünyâyı sevenlerle dostluk kurmamakdır. Gayr-i ihtiyârî *kalb* meyleder kardeşim.