Hakiki iman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hakiki iman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Feyz* in kaynağı *Kalp* dir kardeşim, feyz, kalpden kalbe intikal eder. Konuşmakla değil, *Sevgi* ile *Muhabbet* ile akar. Meselâ şimdi burada *Sohbet* var.


Niçin? Çünkü *Sevgi* ile, *Muhabbet* le bir arada oturuyorruz. İşte *Sohbet* budur. Onun için, buraya *Rahmet* yağıyor kardeşim, *Kalp* den *Kalbe* akıyor. 


*İki* tâne, *Üç* tâne müslümân bir araya gelse, muhakkak kalpden kalbe *Feyz* akar. Bu akımı durduramazsınız, kendiliğinden akar.


Sizin haberiniz bile olmaz kardeşim. Habersiz akar. Ne zamana kadar? *Kalp* ler aynı *Seviye* ye gelinceye kadar. 


Ehl-i sünnet *Âlimleri* ne inanmamak, onları beğenmemek, bu âlimlere *Hakâret* etmek, *Küfr* alâmetidir. Küfre sebep olan şeyleri okuyun. 


Bizim İslâm Ahlâkı kitâbında yazıyor. *Âlimlere hakâret etmek veyâ onları beğenmemek, küfr alâmetidir!* diyor. 


Velhâsıl *Kur’ân-ı kerîme*, Ehl-i sünnet *Âlimleri* nin verdiği mânâlara göre, *İlmihâl* kitaplarına göre, doğru *Tefsîr* kitaplarına göre inanacağız. Uydurma kitaplara göre olmaz. 


Sûre-i Nisâ, 135. ci âyetinde meâlen; *Ey îmân edenler, îmân ediniz!* buyuruldu. Yâni âyet-i kerîmede; Ey zâhiren, görünüşte îmân edenler, hakîkî *Îmâna* kavuşun! buyuruluyor. 


Yâni bu; *Ey îmânın sûretini edinenler, ibâdet yaparak, îmânın kendisine kavuşunuz!* demekdir. Ne güzel yâ Rabbî! Kur’ân-ı kerîmin mânâsı budur işte. 


Maksadımız, kalp gözünün açılması, kalbin temizlenmesi. Bâzıları; *Benim kalbim temizdir, sen kalbe bak, namâza lüzûm yok*, diyorlar.


Hâlbuki kalbin *Temiz* olması, *İbâdet* yapanlarda olur. İbâdet yapmıyanın kalbi temiz olmaz ki. Kendilerini aldatıyorlar. Hem *Kendi* lerini, hem de *Etrâfında* kileri aldatıyorlar. 


İmâm-ı Rabbânî’nin *Mektûbât* kitâbının 97.ci mektûbu çok mühim. Bir *Hazîne* yâni. Bu mevzûyu *Îzah* ediyor. Bu mektup, zındıklara *Cevap* veriyor. 


İbâdet yapmadan önce olan *Îmân*, îmânın kendisi değil, *Görünüşü* dür. İşte bizim îmânımız öyle, görünüşte îmân. 


Hakîkî *Îmân*, ibâdet yapdıkdan sonra *Hâsıl* oluyor. Kur’ân-ı kerîm bunu haber veriyor. İşte *İbâdet* etmek, hakîkî *Îmâna* kavuşmak için lâzım kardeşim.