CENNET MEKÂN ABDÜLHAMİD HAN'IN VEFATI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
CENNET MEKÂN ABDÜLHAMİD HAN'IN VEFATI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

CENNET MEKÂN ABDÜLHAMİD HAN'IN VEFATI


CENNET MEKÂN ABDÜLHAMİD HAN'IN VEFATININ YILDÖNÜMÜNDE RAHMETLE ANIYORUZ 10 ŞUBAT 1918

II. Abdülhamid Hân, Sultan Abdülmecid’in oğludur. Henüz 10 yaşındayken annesi Tirimüjgan Sultan ölünce, bakımını Abdülmecid’in diğer çocuksuz eşi Perestü Kadın Efendi üstlendi. Perestü Hanım Abdülhamid’i kendi çocuğu gibi büyüttü. Babasının ölümünden sonra yerine geçen amcası Abdülaziz Han diğer şehzadelerle birlikte Abdülhamid’in eğitimiyle de yakından ilgilendi. Sultan Abdülaziz çıktığı Avrupa gezisine Abdülhamid’i de beraberinde götürmüştür.


O, siyasî bir deha idi...
Abdülhamid Hân, amcası Abdülaziz Han’ın 1876’da tahttan indirilmesi ve katledilmesi üvey kardeşi V. Murad’ın tahta geçirilmesi gibi olaylara şahit oldu. V. Murad Han birkaç ay sonra ruhsal çöküntü geçirince Abdülhamid Han tahta çıkarıldı; Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesine önderlik eden Mithat Paşa da Sadrazam oldu.
Cennetmekân ll. Abdülhamid Han düşmanlarının tasdiki ile dahi firâseti açık, siyasî bir dâhi idi. Bu “Ulu Hakan”ın zamanı, çileler, entrikalarla dolu aydınların (!) gaflet içinde boğulduklari bir devir olarak tarihe geçmiştir.
II. Abdülhamid Hân 33 yıl Padişahlık yaptıktan sonra 27 Nisan 1909’da tahttan indirildi, 3 yıl Selanik’te tutulduktan sonra, Balkan Savaşları başlayınca 1912’de İstanbul’a getirildi ve Beylerbeyi Sarayına yerleştirildi...
Sultan II. Abdülhamid Hân’ın, son gününde, hayatında hiç bir sabah terk etmediği banyo ve duşa girmesi hastalığını ağırlaştırmıştı. Son gününü Müşfika Dördüncü Kadın Efendi şöyle anlatıyor: “Kadın Efendi, bu, ecel teridir!”
“O gün sabah banyosunu yaptı. Ben çamaşırlarını giydirdim Fakat baktım ki sırtı durmadan terliyor.
- Aman Efendiciğim, çok terliyorsunuz, dedim.
- Kadın Efendi, bu, ecel teridir, cevabını verdi.
Elbisesini giydi. Kahvesini verdik. Hamamdan sonra kahve içmek itiyâdında idi. Yarım bardak sütlü maden suyu da içti. Oturduğu yerde iki rek’at namaz kıldı. Bundan sonra ağırlaşmaya başladı...”
Abdülhamid Hân, 1 Kasım 1912’den; vefât günü olan 10 Şubat’a kadar 5 yıl, 3 ay, 9 gün Beylerbeyi Sarayında kalmıştır. Burada en küçük oğlu Şehzâde Mehmed Âbid Efendi ve zevcesi Müşfika 4. Kadın Efendi ile yaşamıştır. Tahttan indirildikten 8 yıl, 9 ay, 13 gün sonra 75 yaşını 4 ay, 19 gün geçe burada dâr-ı bekâya irtihâl etmiştir.


Oğlu Âbid Efendi, babası Sultan Abdülhamid'in son günlerini ve vefatını şöyle anlattı:"- Ölümü, normal bir ölümdü. Zaten yetmiş altı yaşına gelmiş, saltanatı günlerinde de çok tehlikeli olaylar geçirmiş, su’i-kastten kurtulmuş, hele sürgünde yaşadığı yıllarda memleketin ve milletin savaşlarla uğradığı toprak ve insan kaybından büyük üzüntü duymuş, her gün yeni bir felâket işittikçe içi içine sığmaz olmuştu!.. İttihatçıların tedbirsizliği yüzünden, koca Rumeli’den İstanbul’a doğru atılmamızı, Arnavutluğun, Trakya’nın bir bölümünün kaybı, Afrika’daki Trablusgarb olayı, Mekke ve Medine gibi Müslümanlığın ocağı olan mukaddes yerlerin kaybı, münbit Mezopotamya’nın elden çıkışı, Suriye’nin karışıklığı babamı son derece üzmekteydi... İleri yaşının normal sayılan hastalıklarına dişini sıkarak katlanabiliyordu. Ancak, memleketin o günkü haline, ecdâd kanlarıyla yoğrulmuş imparatorluk topraklarının erimesine, savaşlarda kaybedilen insanlara öylesine üzülüyordu ki, bu felâket haberlerinin çöküntüsü içersinde âdeta ölümü bekler olmuştu!.. Babam Abdülhamid’in cenaze merasimi de hiç unutamayacağım hazin hâtıralarım arasında mühim bir yer alır. Kat’iyyetle iddia edebilirim ki, Osmanlı Devleti’nin son döneminde ölen hiçbir pâdişaha bu kadar büyük merasim yapılmamıştır. Oysa, babam öldüğünde hükümdar değildi. Bir fetvâya dayanılarak Parlâmento kararıyla tahtından uzaklaştırılmış, gözaltında tutulan eski bir pâdişahtı. Hükûmet ve millet üzerinde hiçbir tesiri yoktu. Hattâ genis bir topluluğun gözünde, pek de lehinde, olmayan kötülüklerin töhmeti altında bulunuyordu!.. Öyle olmasına rağmen cenazesinde bütün İstanbul sanki ayakta onu uğurluyordu. Sultanahmed’ten Divanyolu’na eller üstünde götürülen tabutunu pencerelerden ve çatılardan izleyen kadınların gözyaşları, gelenin gideni çok çok arattığının bir işaretiydi." Ölmeden bilinmedi kadri babam Abdülhamid Hân’ın Hiç kimseye bâkî değildir itibarı bu fani cihanın (Sultan Hamid’in kızı Ayşe Osmanoğlu)