Beydavi tefsiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beydavi tefsiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kâdî Beydâvî müfessirlerin baş tâcıdır

Dinde reformcu, *Kelbî tefsîri gibi tefsîrlerde uydurma hadîsler vardır sözünde haklı* ise de, *(Beydâvînin tefsîri de böyledir)* sözü, kesin olarak yanlışdır. 


Büyük âlim Abdülhakîm Efendi buyurdu ki, ( *Kâdî Beydâvî hazretleri ismine ve düâsına yakışacak kadar yüksekdir*. *Müfessirlerin baş tâcıdır. Tefsîr ilminde en büyük makâma yükselmişdir.* Her meslekde seneddir. Her fende mâhir, her üsûlde burhân, önceki ve sonraki âlimlere göre sağlam, kuvvetli ve yüksek tanınmışdır. *Böyle derin bir âlimin tefsîrinde uydurma hadîs var demek, büyük ve alçakca bir iftirâdır. Dinde derin bir uçurum açmakdır.* Böyle sözleri söyliyenin dili, inananın kalbi, dinliyenin kulakları tutuşsa yeridir. Acabâ, bu büyük ilm sâhibi, uydurma hadîsleri sahîhlerinden ayıramazmı idi? Evet diyenlere ne demelidir? *Yoksa uydurma hadîs yazacak kadar ve böyle yapanlar için Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdiği ağır cezâlara aldırış etmiyecek kadar, dîninin kuvveti ve Allahdan korkusu yokmu idi?* Yokdu demek, ne kadar şenâ’at, çirkinlik olur. Böyle söyliyen kimsenin dar havsalası, kalın kafası, bu hadîs-i şerîflerdeki ma’nâları çok gördüğü için, mevdû’ demekden başka çâre bulamaz.


Faideli Bilgiler -Sayfa 107,108

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Beydâvî Tefsîrinin birçok şerhi var. Biri de *Şeyhzâde Tefsîri*. Efendi hazretleri ondan *Ders* verdiği için biz onu basdırdık. Dünyânın *Her* yerine gönderiyoruz. 


Elhamdülillah, dünyâda çok *Ehl-i sünnet* mektepleri var. Bizim *Kitap* ları istiyorlar. Seviniyoruz. Sevinmemiz, *Bizim* kitaplar olduğu için değil. Bu kitaplarda, *Bize* âit birşey yok. 


Yine birçok tefsîr olduğu hâlde, ısrârla *Şeyhzâde Tefsîri* ni istiyorlar. Bu da, Efendi hazretlerinin bir  *Kerâmeti* işte. 


Din düşmanları; *İslâmiyet her zevki yasak etmiş!* diyorlar. Hayır, islâmiyetde hiçbir *Zevk* harâm değil. Ama bunların *Zararlı* şekilde kullanılmaları *Harâm* dır. 


Dînimiz, *Zararlı* olanları bildirmiş ve bunları *Harâm* etmiş. Yâni, zararlı oldukları için *Yasak* edilmişdir. Dünyâdaki *Zevk* lerin ve *Lezzet* lerin fâideli olarak kullanılmaları emredilmişdir.


Bunlar da *Farz* lar veyâ *Sünnet* lerdir. Her uzvun, meselâ *Kalb* in ve *Nefs* in lezzet aldığı şeyler başkadır. 


Meselâ *Göz* ün lezzet aldığı şeyden, *Kulak* lezzet almaz. *Kulağın* lezzet aldığı şeyden de, *Göz* lezzet almaz. 


İnsanın bütün uzvları *Kalb* in emrindedir. *Gönül* dediğimiz bu kalp, görülmez. Kalp, *Yürek* dediğimiz et parçasında bulunan bir *Kuvvet* dir. 


*Nefs*, harâm işlemekden zevk alır. *Nefs*, *Şeytân* ve *Fenâ Arkadaş*, sözleri ile, yazıları ile insanı aldatır, harâm olan şeylere sürüklerler. 


Kalbinde *Îmân* olan, yâni Muhammed aleyhisselâmın peygamber olduğuna inanan kimseye *Müslümân* denir. 


Müslümânın bütün *İşleri* Muhammed aleyhisselâmın şerîatine uygun olur. Bakın *Şerîate* demedim de, Muhammed aleyhisselâmın *Şerîatine* dedim. Neden böyle dedim? 


Çünkü bizim *İngiliz Câsusu* kitâbında, İngilizler böyle söylüyor; Bizim de *Şerîatımız* var. Hıristiyanlık da bir *Şerîat* dır, diyorlar. Onun için buraya bunu *İlâve* etdim. 


Müslümân, *Şerîate* uydukça, dünyâyı, yâni *Harâm* ları sevmez olur. Kalbinde harâm işlemek arzusu kalmayınca, o kalbe *Allah sevgisi* dolar.