*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
*İmâm-ı Rabbânî* hazretleri, bir mektûbunda; *Men tûtiyem!* buyuruyor. Ne demek bu? Yâni *Ben, bir papağanım, hocamdan ne duyduysam onu söylerim!* diyor.
Hocam ne buyurduysa, onu anlatırım. *Ben papağanım*, nasıl kendimden söyliyebilirim, diyor. O, böyle derse, bize ne demek düşer. Öyleyse en büyük *İzzet* ve *Şeref*, o büyüklerden *Nakil* yapmakdır.
Bir *Cümle* de olsa, kendinden söylemek *Tehlikeli* efendim. Ama nakleden, *Güven* dedir, *Emniyet* içindedir. Korkmaz, endîşe etmez. Neden?
*Nakl etdi* çünkü. Ama kendinden söyliyen, hesâbını verecek. Ya *Yanlış* söylediyse, Allah korusun. Nakletmekde bu *Korku* yok efendim.
Büyüklerin *Sohbeti*, hamama giden adama benzer. Nasıl ki hamama giden, istese de istemese de, *Terler* ve *Kirleri* dökülür, *Temiz* lenir.
İşte o *Büyük* lerin sohbetine giden, istese de, istemese de, bilse de bilmese de, *Mânen* temizlenir, pâklanır. Kalbinden *Dünyâ sevgisi* çıkar, yerine *Allah sevgisi* dolar.
*Sohbet*, bir arada bulunmakdır, konuşmak *Şart* değil kardeşim. Hiç konuşulmasa da, *Feyz* alınır.
*Kâfirler* Cehennemde *Sonsuz* yanacak. Niçin? Duyup da *İnkâr* etdikleri için. Bir gün bana sordular. Dediler ki:
Meselâ bir *Fransız*, yâhut da bir *Yazar*, Peygamberimizi *Medh* ediyor, işte şöyle başarılıdır, dünyânın en üstün insanıdır, diyorlar, bunlar *Cehenneme* girecek mi? dediler.
Ben de onlara; *Elbette girecek!* dedim. *Hem de sonsuz yanacak!* Niçin? Çünkü bizim dînimizin aslı, bilmek değil, *İnanmak* dır kardeşim. *Sevmek* dir.
Herkes bilebilir, *Yahûdî* ler de biliyordu Peygamberimizin büyüklüğ ünü. Anlatıyorlardı da. Şöyle *Fazîletli*, böyle *Kıymetli!* diyorlardı.
Ama bu dediklerine, *Kendi* leri inanmadılar, *İnkâr* etdiler. Bildikleri hâlde inkâr etdiler. *Münkir*, yâni inkâr eden, *Cehennem* likdir kardeşim.