Benim dînimde sen nasıl fetvâ verdin?

 Din ilminde konuşan kimse, Allahü teâlânın kendisine; "Benim dînimde sen nasıl fetvâ verdin, nasıl söz söyledin?" suâlini sormıyacağını zannediyorsa, dinde gevşeklik etmiş olur. 

(İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe)

Dinini bilmemek suçdur

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bizim kitaplarımızdan başka kitap okumayın kardeşim. Bu kitaplar size yeter. Bunları okuyan, *Âlim* olur. İçindekilerini yapan da, *Evliyâ* olur. Hem okuyun, hem de dağıtın kardeşim. Niçin böyle söylüyorum? 


Eğer dağıtmazsak *Mes’ul* oluruz. Ecdâdımız, kanla, canla, malla, islâmiyetin bize kadar gelmesi için büyük fedâkârlık gösterdiler. Eğer onlar bu fedâkârlığı göstermeselerdi, biz belki *Müslümân* olamazdık. 


Eğer biz çalışmazsak, islâmiyeti yaymazsak, bizden sonraki nesil, bizden dâvâcı olur efendim. Size kadar gelen bu emâneti, niçin bize ulaştırmadınız? diye bizden dâvâcı olurlar. 


********


Diyelim ki, bir kimse harâm işliyor, ama onun harâm olduğunu bilmiyor. Bilmeyince, bu kimse özürlü mü olur? Hayır, *Suçlu* olur. 


Bilmemek *Suç* dur. Çünkü Allahü teâlâ, kullarına; *Bilenlerden sorun, öğrenin!* buyuruyor. O ise sormuyor, öğrenmiyor. Allahü teâlânın emrini yapmıyor, onun için *Suçlu* olur. 


Bir kız yâhut bir oğlan çocuğu, anasına babasına tâbi olarak *Müslümân* dır. Ama âkıl bâliğ olunca, anaya babaya tâbi olmaklık kalmıyor. 


Dînini, kendisi öğrenecek. İbn-i Âbidîn öyle buyuruyor. Öğrenmezse ne olur? Öğrenmemek *Suç* dur. Peki, öğrenmek istiyor, ama kitap bulamıyor. 


İşte bizim *Kitaplar* var ya! Onları okuyup öğrenecek. Öğretecek adam da var, kitap da var. Çok mühim bu. Bilmiyenin *Îmânı gider* bu zamanda. 


Ne için? Çünkü Allahü teâlâ; *İslâmiyeti öğrenin!* diye emrediyor. O ise öğrenmiyor, söz dinlemiyor. Çok tehlikeli.


********


Düşman ne kadar *Kuvvetli* olursa, cihâdın *Sevâbı* da o kadar çok olur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bunu tekrar tekrar buyuruyor. Düşman *Kavî* olursa, cihâdın sevâbı kat kat *Fazla* olur. 


Arkadaşlar birbirlerine, kendi hanımından, çocuklarından ve anne ve babasından daha *Kıymetli* olmalıdır. Arkadaşlar birbirlerini gördüklerinde, büyükleri görmüş gibi olmalı. 


Böyle olmıyan, büyükleri tanıyamaz. Arkadaşları şikâyet eden, bizimle muhâtap olmasın. Âbilerin hepsi, çok *Kıymetli*, hepsi birer *Pırlanta*. Hepiniz pırlantasınız, hepiniz. 


Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerine sormuşlar: Efendim, bu zamanda evliyâ var mı? diye. Ne buyurmuş? 


*Bu gün, harâmlardan sakınan, beş vakit namâzını kılan, zamânımızın evliyâsıdır* buyurmuş. 


Öyleyse, bütün arkadaşlar *Evliyâ* dır kardeşim. Abdülhakim Efendi hazretleri, *Şaka* söz söylemez. Onlar, dâimâ *Vesîkalı* konuşurlar.

Kâfirlerle müdârâ

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Abdülhakim Arvasi Efendi* hazretlerini bir sâat görebilmek için, her hafta sonu *Ankara* dan gelirdim. Bir defâsında yine bir *Kış günü*, Ankara dan gelirken asker sevkiyâtı vardı. 


Trende yer bulamadım. Yine iki vagonun arasında, demirlerin üzerinde *Ayakta* geldim. Hattâ parmaklarım *Donup* körüğe yapışmışdı. *Buzdan* kurtaramadım. 


İnsan, sevdiğinin her *Şeyini* sever. Sevdiği için, her *Şeyine* katlanır


Peygamber Efendimiz, bâzı sahâbîlerle bir evde otururken, birden sıkıntı basmış ve; *Sıkılıyorum yâ Ömer* buyurmuş. 


Hazret-i Ömer hemen; *Emret yâ Resûlallah. Ne isterseniz yapalım!* demiş. 


Efendimiz; *Şimdi bir Allah düşmanı gelecek, onu görmek, onunla konuşmak beni sıkıyor. O gelecek diye sıkılıyorum* buyurmuş. 


Biraz sonra kapı çalınıyor, bir kabîle reîsi geliyor. Peygamber Efendimiz ayağa kalkıyor, onu *Güzelce* karşılıyor, yanında *Yer* açıyor, oturtuyor, *Tatlı tatlı* konuşuyor. 


Biraz sonra, o adam kalkıp gidiyor. Peygamber Efendimiz, onu *Güler yüzle* selâmetliyor. Hazret-i Ömer soruyor: *Yâ Resûlallah, Allahın düşmanı dediğiniz, bu kişi miydi?* 


Efendimiz buyuruyor ki: *Evet, o idi*. Hazret-i Ömer merak ediyor tabii. Ve soruyor hemen:


Yâ Resûlallah, siz ona dost muâmelesi yapdınız, yer verdiniz, tatlı tatlı, neş’eli konuşdunuz ve güler yüzle selâmetlediniz, biz bunun hikmetini anlıyamadık, diyor. 


Peygamber Efendimiz şöyle îzâh ediyorlar: Bu, bir *Kabîle* reîsidir. Eğer ben onunla iyi geçinirsem, *Dost* muâmelesi yaparsam, o da bana dost muâmelesi yapar.


Müslümânlara da *Dost* muâmelesi yapar. Eğer ben ona sert söyleseydim, yer vermeseydim, kapının dibine oturtsaydım, o zaman bana *Düşman* olurdu. Bana bir şey yapamazdı. 


Ama Müslümân lardan *İntikam* alırdı. Kabîle reîsi çünkü, zengin, îtibârlı biri. Müslümânlara *Eziyet* ederdi. Müslümânlara eziyyet etmesin diye onun kalbini okşadım, buyuruyor. 


Buna, *Müdârâ* denir kardeşim. Kâfirlerle müdârâ yapacağız, çok mühim bu. *Gülerek* ve *Tatlı dille* görüşeceğiz.

Sırrı, hikmeti nedir?

 REŞHA-362: Beşerî kayıtlardan şikâyet hususunda buyurdular: 

Şeyh Ebû Bekr-i Kaffâl Şâşî hazretlerinin türbesinin kapısında gördüm. Şöyle yazmışlardı. Kıt'a:


Sırrı, hikmeti nedir, bir oğul babasına,

Hep iyilik görse de, yine de minnet etmez.

Ya'nî demek ister ki, bu sıkıntılı yere,

Beni sen düşürmüşsün, ne iyilik etsen yetmez.


[Reşahât, sf: 413]

Müellif: Alî Bin Hüseyn

Terceme: Süleyman Kuku 

İmam-ı Azam Ebû Hanîfe hazretleri

_*Ebû Hanîfe hazretleri bir zengine tevazu etmişdi_*.

_Onun yanında kendini aşağı görmüşdü. Fakat bu tevazu da, o kimsenin imânlı olması sebebiyle idi._ 

Bununla beraber: 

_*«Bu hareketimin keffâreti için bin kere Kur'ân-ı kerîmi hatmetdim»_* buyurdu.

Allahü teâlâ benim ümmetime, Ramazân-ı şerîfde beş şey ihsân eder

Hadis-i şerifte buyuruldu ki, (Allahü teâlâ benim ümmetime, Ramazân-ı şerîfde beş şey ihsân eder ki, bunları hiçbir Peygambere vermemişdir:


1-Ramazânın birinci gecesi, Allahü teâlâ mü'minlere rahmet eder. Rahmet ile bakdığı kuluna hiç azâb etmez.

2-İftâr zamânında, oruclunun ağzı kokusu, Allahü teâlâya, her kokudan dahâ güzel gelir.

3-Melekler, Ramazânın her gece ve gündüzünde, oruc tutanların afv olması için düâ eder.

4-Allahü teâlâ, oruc tutanlara, âhıretde vermek için, Ramazân-ı şerîfde Cennetde yer ta'yîn eder.

5-Ramazân-ı şerîfin son günü, oruc tutan mü'minlerin hepsini afv eder)


Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye

İnsanların nasıl olduklarını araştırmayın

 Siz, insanların nasıl olduklarını araştırmayın. Siz sadece, kimlerle beraber, ne yazıyor, ne okuyor, ona bakın.

(Hüseyin Hilmi Işık “kuddise sirruh” hazretleri)

Mü’min rahatsız olursa

 Mü’min rahatsız olursa, hasta olursa, bir din kardeşinin evine gitsin. Onunla biraz sohbet etsin, kitap okusun, mutlaka iyileşir.

(Hüseyin Hilmi Işık “kuddise sirruh” hazretleri)

İşin temeli kalbdir

 Biliniz ki, işin temeli kalbdir, gönüldür. Bu gönül, Allah'tan başkasına tutulmuş ise, yıkılmış demektir. Bir işe yaramaz.

(Ebül Hasen-el Kusi hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

Sen dünyada iken ellibin kişiyle alışveriş yapmışsın

 Büyüklerden biri, bir bakkalı rüyada görüp;- Allahü teâlâ sana ne yaptı? diye sordu.Bakkal;- Önüme ellibin sayfa koydular.- “Bu sayfalar kimlerindir?” dedim.

- Sen, dünyada iken ellibin kişiyle alışveriş yapmışsın. Her bir sayfa, bunların birisiyle olan muameleni göstermektedir, dediler.Baktım, her sayfada bir kimse ile olan muamelemin inceden inceye yazılmış olduğunu gördüm.Bir kuruş hile yapan, bir kuruş hak yiyen, cezasını çekecektir.

(Said bin Cübeyr hazretleri “rahmetullahi aleyh“)

Alimlerin aleyhinde bulunma

 Allahü teâlâ kimi felâkete düşürmek isterse, ona âlimlerin aleyhinde bulunma hasletini verir.

(Ebû Türâb Nahşebî Hazretleri “rahmetullahi aleyh”)