Zevce, evlâd ve kölenin en büyük ni'meti

 -Zevcenin [hanımın] en büyük ni'meti, kocasının kendisinden râzı olmasıdır. Evlâdın en büyük ni'meti, babasının kendisinden râzı olmasıdır. Kölenin en büyük ni'meti efendisinin kendisinden râzı olmasıdır.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)

Dünya ve Âhıret hayatı

 -Dünya hayâtı ruh iledir. Âhıret hayâtı îman iledir. Dünya hayatı ana rahminden başlar. Sekaratta biter. Âhıret hayatı sekeratta başlar, nihâyeti yoktur. Sekerâtı îman selâmeti ile geçiren ebedî hayâta nâil olur. Sekerâtı îmanla geçiremeyen ebedî ölüme düçâr olur.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)

Sabr üç kısımdır

 -Sabr üçtür: 1-Tâat ve ibâdet meşakkatine katlanmak. Ya'nî nefsine muhâlefet ve Allahu teâlânın emrine muvâfakat etmek. 2- Günâhın zevkini terke sabr etmek. 3- Belâlara sabr etmek.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)

Nefh-i rûh

 - Melek nefh-i rûh [ruhun üflenmesi] esnâsında insana dört şey yazar: Rızk,ecel, amel, Saîd mi, şakî mi? Saîd kimdir? Sekerât zamanında îmanla gidendir.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)

Eshâb-ı Kehf

 - Eshâb-ı Kehf'in kalblerini irfân ve muhabbet-i ilâhiyye [Allah sevgisi] o kadar istilâ etmiş [kaplamıştı] ki, vatanlarını, mal ve menâllerini,evlâd ve iyallerini unuttular. Vekil ve vezîr çocukları idiler. Eshâb-ı Kehf, mağarada üçyüzdokuz sene uyudular. Eshâb-ı Kehf'in, şerrinden kaçtıkları melikin adı Dakyanus idi. Putperest idi. Onları da putlara tapmağa mecbûr etmek istedi. Onlar ise, akıllı, necîb gençler idi. Cenâb-ı Hakka ilticâ ederek bir mağaraya kaçtılar. Orada üçyüzdokuz sene uyuduktan sonra uyandılar. Yemek ve sâire tedârik etmek üzere, içlerinden en akıllı, fatîn [zeki] ve en hakîm olan Yemlihâ'yı gönderdiler. Kendileri yedi kişi idiler. Köpekleri sekizinci idi. İsimleri şöyledir: Yemlîhâ, Meksîna,Meslîha,Mernûş, Debernûş,Şâzenûş,Kefeştatayyûş. Yedincisi çoban idi. Köpekleri Kıtmir idi. Bunların isimlerini taşıyan ve ezberleyen veya evinde bulunduranın imdadına yetişeceklerini va'd etmişler. Bunlar Peygamberlerden aşağıdadırlar. En büyük evliyâdandırlar. Onun için Cenâb-ı Hak Kur'ânı azîmüşşânda onlardan bahs eder.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Din nedir?

 Hak sübhânehü ve teâlâ halk ettiği mahlûkatın bütün dünyevî ve uhrevî menfeatini mutazammın,şâmil,câmi',şâfi,kâfî olarak kemâl-i ihtimâmla, Cebrâil-i emîn vâsıtasıyla Peygamberine (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderdiği kaide ve usûllerdir. Din neden ibârettir? Hâlis olmak, saf olmaktan. Dinin hâricinde hiçbir menfaat yoktur. Dinin dâhilinde hiçbir mazarrat yoktur.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Bu yol

 - Biliniz ki, bizim bu yolumuz, tahkik,tasdîk,cehd, amel ve tenezzüh [ma'siyetten beri olmak], haramdan gözünü yummak, eli, avret yeri ve dili temiz olmak yoludur. Kim bunlardan birini yapmazsa, bu yol onu ister istemez kendinden dışarı atar, uzaklaştırır. 

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî) 

Levh-i mahfûz

 - Levh-i mahfûz, nazargâh-ı melâike ve nazargâh-ı evliyâdır. Kur'ân-ı azîmüşşânın ilm-i ilâhîden Levh-i mahfûza mebde-i nüzûlü [ilk inişi] Leyle-i Berâ'ttadır. Nihâyet nüzûlü [son inişi] Leyle-i Kadirdir. Araları kırk gündür.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh) 

Fadl ve Kemâl

 -Fadl ve kemâl sâhibini, ancak fadl ve kemâl sâhibi bilir, tanır.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)

Tevekkül ehli

 -Hak sübhânehü ve teâlâ hayırlı şeyleri hep tevekkül ehline vermiştir. Tevekkül sâhibi tamam râhattır. Zirâ kendisini ni'am-i ilâhiyyede [Allahın ni'metlerinde] müstağrak bulur. Balıkların deryâda rızıklarını suda hâzır bulması ve biriktirmemesi gibi. Tevekkül sâhibi de Hak teâlânın ni'metleri denizinde rızıkları biriktirmeğe luzûm görmez. Mütevekkilin zahîresi olmaz. 

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Samed

 - Allahüssamed, masmada-i ileyhdir. Ya'nî hâcetlerde merce-i küldür. Hiçbir ayıb ve kusur kabûl etmez. Ona bir şey dâhil olmaz. Hiçbir şey Ondan hâric olmaz. Hiç bir mahlûkun, hiçbir zamanda hiçbir mekânda tasarrufu yoktur, hiçbir hâcet tamam olmaz, Allahu teâlâya mürâcât etmeyince.

- Samed, istiâne edilen [yardım istenen] şey, son müracaat, son büyük O'dur.

- Samed dilediğini yapan, istediğini hükmedendir. Hiçbir şey Onun irâdesini tegayyur etmez [değiştirmez]. Ve hiçbir şey Onun hükmünü tebdîl edemez.

- Samed'in bir ma'nâsı, Allah celle celâlühü Azîmdir, Mâciddir. Hiçbir şey Onun irâdesi taalluk etmeyince husûl bulmaz.

-Samed, hazreti İbni Abbâs (radıyallahü anh) der ki, sıfâtlarında kâmil. Kemâl demek, ötesi yok demektir. Hiçbir mahlûk Onun sıfatlarıyla sıfatlanamaz. Allahu teâlânın zatı, sıfatları ve şanlarının izah ve şerhini hiçbir mahlûk yapamaz.

- Sameddir. Ya'nî ihtiyâclar ona ref' olunur. Ganîdir, ya'nî hiçbir şey de, hiçbir zamanda, hiçbir mekânda, hiçbir mahalde, hiçbir kimseye muhtâc değildir. Bütün mahlûkat her şeyde, her halde, her ânda Allah celle şânühüye muhtâcdır.

- Öyle Sameddir ki, öyle merci'dir ki, öyle mümittir ki, öyle muhyidir ki,

- Sameddir, ya'nî bâkîdir. Ya'nî bütün mahlûkattan evvel var idi; bütün mahlûkat fânî olunca, O bâkîdir.

- Samedin bir ma'nâsı, Allahu teâlâya kimse vâris olmaz. O herkese vâristir. "Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır" [Âl-i İmrân-180]. Ya'nî göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allahın mülküdür.

-Sameddir. Unutmaz, gâfil olmaz, sehv etmez.

-Sameddir Allahu teâlâ. Hiçbir mahlûk Onun sıfatıyla muttasıf değildir. Münezzehdir her bir ayb ve kusûrdan. 

- Sameddir. Zatında kâmildir, sıfatında kâmildir, ef'alinde kâmildir. Kâmil ancak Allahu teâlâdır. Kemâliyle de ancak O bilir. Biz ise nâkısız kemâli bilmeyiz. 

-Sameddir. Âlidir. Hudûstan ve zevâlden münezzehdir.

-Sameddir. İbtidasız [başlangıçsız] bir evvelle Evveldir. Bâkıdir. İntihâsı yoktur. Fahr-i  Âlem (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) sıfât-ı ilâhiyyenin mazhar-ı tammıdır, beşer olmak itibâriyle.

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)