Seyyîd Ahmed Taha Üçışık amcayla yaşadığımız bir anı
Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
*(Fitne)* çıkmaması için, birbirimizi çok seveceğiz. Sevgimizi de ona bildireceğiz. Çünkü *(Bir kimse birini severse, sevgisini ona bildirsin)* buyuruluyor.
Sevgisini ona bildirsin ne demek? Yâni, *(Sevgi)* nin şartlarını yerine getirsin de, o da onun *(Sevdiğini)* anlasın.
Ben seni seviyorum, demeye, *(Lisân-ı kâl)* denir. *(Kâl)*, söz demekdir. Ama sevginin şartlarını yapsın, yerine getirsin demek, *(Lisân-ı hâl)* dir.
Yâni hâlimizle, tavrımızla sevdiğimizi bildireceğiz. Nitekim büyüklerimiz; *(Lisân-ı hâl, lisân-ı kâlden entakdır)* buyuruyorlar.
*(Suç)* işliyen, *(Günahkâr)* olan, sonsuz olarak Cehennemde yanmaz efendim. Suçlu insanları, nasıl ki *(Anne)* si affederse, *(Baba)* sı affederse, Allahü teâlâ da *(Suçlu)* kullarını affedebilir.
Belki Cehenneme bile sokmaz. Ancak Allahü teâlâyı *(İnkâr)* eden, Resûlullah Efendimize inanmıyan, yâni *(Kâfir)* olan, Allahın *(Düşmanı)* dır ve Cehennemlikdir.
Onlar *(Sonsuz)* olarak Cehennemde yanacaklar. *(İnkâr)* etmek başka, *(Suçlu)* olmak başkadır. Cehennem ateşi, *(Suçlu*) lar için değildir, *(Düşman)* lar içindir.
Allahü teâlâ, her an *(Mü’min)* kulunun *(Kalb)* indedir. Onun için kalp, *(Arş)* dan da kıymetlidir.
Şuûru yerinde olan *(Kalp)*, Allahü teâlâyı *(Bilen)* ve O’na *(İbâdet)* eden kalp, çok kıymetli bir varlıkdır.
Hattâ, *(Îmân)* eden de odur, *(Küfr’e)* giren de odur. O kalp, yâni o gönül, ne emrederse, melekler onu yazarlar.
Bayram o bayram ola
Cân bula cânânını
Bayrâm o bayrâm ola
Kul bula sultânını
Bayrâm o bayrâm ola
Hüzn ü keder def' ola
Dilde hicâb ref' ola
Cümle günâh af ola
Bayrâm o bayrâm ola
Mevlâ bizi afv ede
Gör ne güzel 'ıyd ola
Cürm ü hatâlar gide
Bayrâm o bayrâm ola
Feyz-i mehabbet-i Hakk
Nur-i hidâyet siyâk
Cennet-i a'lâ durak
Bayrâm o bayrâm ola
Hakk'ı seven merd-i şîr
Kalbi olur müstenîr
Allah ola destigîr
Bayrâm o bayrâm ola
El tuta kitâbını
Dil tuta hitâbını
Cân tuta şitâbını
Bayrâm o bayrâm ola
Mevlâ'yı cândan seven
Rızâ-yı Hakk’a eren
Lutf-i Hudâ'ya güven
Bayrâm o bayrâm ola
Hakk’ı seven dil ü cân
Aşkı eden heyecân
Feth ola bâb-ı cinân
Bayrâm o bayrâm ola
Ganîler ede kerem
Ref’ ola derd-i verem
Sahî ola muhterem
Bayrâm o bayrâm ola
Nûr-i hidayet dola
Dilde hidâyet bula
Nâsırın Allah ola
Bayrâm o bayrâm ola
Tevhîd ede zevk ile
Hakk’ı seve şevk ile
Tasdîk inerse dile
Bayrâm o bayrâm ola
Dildeki Rahmân ola
Derdlere dermân ola
Âzâde fermân ola
Bayrâm o bayrâm ola
Lutfî’ye lutf u kerem
Dâhil-i bâb-ı harem
Dâima Allah direm
Bayrâm o bayrâm ola.
(Alvarlı Efe hazretleri)
Hakîkî bayram kimler içindir
“Bayram yeni elbise giyenler için değildir,
Bayram ancak azaptan emin olanlar içindir.
Bayram süslü bineklere binenler için değildir,
Bayram ancak hataları bırakanlar içindir.
Bayram kıymetli halı döşeyenler için değildir,
Bayram ancak sıratı geçenler içindir.
Bayram dünyanın süsüyle süslenenler için değildir,
Bayram ancak takvayı kendine azık edinenler içindir.
Bayram rengârenk yemeklere bakanlar için değildir,
Bayram ancak Rahmân’ın cemâline bakanlar içindir.”
- Behlül Dânâ Hazretleri -
Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
*(Yasîn-i şerîfi)* her Cumâ günü, ölmüşlerimize okuyoruz ya. Yasîn-i şerîfde ne buyuruyor Cenâb-ı Hak? *(Vemtâzül yevme eyyühel mücrimûn!)*
Yâni, ey kâfirler, bugün dostlarımdan, müslümanlardan ayrılınız!
Kâfirler, *(Eshâb-ı şimâl)* dir, onlar başka tarafda. Müslümânlar, *(Eshâb-ı yemîn)* dir. Bunlar başka tarafda. Orada Müslümânlara *(Ni’met)* ler var, kâfirlere *(Azap)* var.
Ne büyük *(Ni’met)* içindeyiz kardeşim. Çok *(Mes’ud)* uz. Sevinelim, üzülmiyelim, kızmıyalım. *(Seâdete)* kavuşan insan kızar mı? *(Neş’eli)* dir o.
Allahü teâlâ, *(Hizmet)* edenleri sever. Rabbimiz, müslümânlara hizmet edeni çok sever. Şimdi biz de, *(Türkiye)* de ve bütün *(Dünyâ)* daki müslümânlara hizmet ediyoruz.
Nasıl mı? Bu *(Kitap)* ları göndermekle. Onların *(Dünyâ)* larına hizmet etmek kıymetli. Fakat *(Âhiret)* lerine hizmet etmek daha kıymetli.
Onların Cennete gitmelerine, *(Küfr)* den, *(Cehennem)* den kurtulmalarına hizmet ediyoruz. Kim yapıyor bu hizmeti? Bütün *(Arkadaş)* lar.
Hepsi, hepimiz. Bu yolda bir *(Adım)* atan, meselâ kitâbı alıp da *(Cildçi)* ye götüren, bu *(Sevâba)* kavuşur. Yeter ki *(Allah için)* yapsın.
Rabbimize *(Hamd)* olsun, elhamdülillah, bizde çalışan *(Yüzler)* ce arkadaşımız, hepsi *(Allah için)* çalışıyor. Hepsi bu *(Sevâba)* kavuşacak inşallah.
*(Kıyâmet)* de karşımıza çıkacak bu *(Hizmet)* ler. Ne büyük *(Ni’met)* içindeyiz. Allahın *(Yolu)* nu yaymak büyük ni’metdir.
Bunun devâm etmesi için bu ni’mete şükretmek lâzım. *(Şükr)* etmek, yerinde kullanmak demekdir. *(Yerinde)* kullanmanın da *(Şart)* ları var.
Birinci şart, *(Fitne)* den sakınacağız. *(Velâ tülkû bi-eydiyeküm ilet-tehlüke.)* Yâni kendinizi fitneye sokmayınız, buyuruluyor. Peki, fitne ne demek?
*(Fitne)*, müslümânları zarara uğratmak, onlara *(Zarar)* getirmekdir. Fitnenin de çeşitli *(Sebep)* leri var. Birinci sebep, müslümânların birbirlerine olan *(Sevgi)* sinin azalmasıdır.
Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Bir gün Efendi hazretlerine gitdim, bakdım, Efendi çok *(Üzgün)*, korkdum tabii. İçimden; *(Hayrdır inşallah)* dedim. Efendi hazretleri beni görünce anlatdı.
Buyurdu ki: Hilmi, filân *(Kişi)* bize ve bu câmiye, çuvalla *(Pirinç)* gönderdi, çok *(Şeker)* gönderdi, çok *(Un)* gönderdi, böyle çok *(İyilik)* leri oldu.
Fakat, Allah bana bir *(İmkân)* verse, her zerresini *(Geri)* veririm. Hepsini *(İâde)* ederim, ona o kadar *(Krıldım)* buyurdu. Sonra ne oldu biliyor musunuz?
O kimse, oranın *(Eşrâf)* ından biriydi, ama çok *(Zelîl)* oldu, *(Aklı)* gitdi, afedersiniz sokaklarda *(Pisliği)* ni yapar hâle geldi. Tövbe yâ Rabbî, Allah muhâfaza etsin.
● ● ●
İşte böyle kardeşim, Efendi hazretlerine *(Gider)* dim. Ellerinden *(Öper)* dim, otururdum. *(Sabah)* namâzında giderdim, tâ *(Yatsı)* ya kadar kalkmazdım.
Başkaları da gelirdi. Onlar bahçede *(Oyun)* oynarlar, *(Koşar)* lar, *(Zıplar)* lardı. Ben ise hiç bahçede oyun filân oynamazdım. Hep Efendi’nin yanında olurdum.
Mübârek anlatır, anlatır, sonunda; *(Anladın mı?)* diye sorardı. Ben de; Evet efendim anladım, derdim. Bir gün yine Efendi ile *(Bahçe)* de oturuyorduk.
*(Beni dinliyen kazanır, ama dinliyen yok, dinliyen yok!)* buyurdu, bunu iki defâ söyledi. Sonra bana bakıp; *(Ama sen dinlersin değil mi?)* diye sordu Mübârek.
Ben hemen; *(Evet efendim, dinlerim)* dedim. Onların himmetleri işte, onların teveccühleri. Bütün bu *(Hizmet)* ler, Efendiyi dinlememizin bereketi kardeşim.
● ● ●
Allahü teâlâdan *(Ümit kesmek)* olmaz. Hattâ O’nun mağfiretinden ümit kesmek, *(Küfr)* olur. Neden? Çünkü, *(Kur’ân-ı kerîm)* de çok yerde geçiyor.
*(Benden ümit kesmeyin!)* diyor Allahü teâlâ. Öyleyse O’ndan ümîdini kesen, Kur’ân-ı kerîme karşı gelmiş olur, mâzallah *(Kâfir)* olur.
Ama efendim, benim günâhım *(Çok)* derseniz, evet, senin *(Günâh)* ın çok. Ama Allahü teâlânın *(Afvı)* ve *(Mağfireti)* daha çok. Hattâ *(Sonsuz)*.
Onun için Allah’dan ümit kesmek yok. *(Ümit)* li olacağız. Sizin her adımınıza *(Sevap)* var kardeşim.
Bütün ibâdetlerin en kıymetlisi nedir biliyor musunuz?; *(Emr-i mâruf)* ve *(Nehy-i münker)* dir. İşte siz, bunu yapıyorsunuz. Ne mutlu size.
Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Bir arkadaşın evine gitmişdim. Otururken kütüphâneye bakdım. Bir sürü *(Kitap)* lar vardı. *(Bizim)* kitaplarımız olduğu gibi, çeşit türlü kitaplar da vardı.
Bir sürü *(Yayınevi)* nin kitaplarını sıralamış. Üzüldüm tabii. Hâlbuki *(Bizim kitap)* larımız, bir kütüphâneye yeter efendim. Hattâ yalnız *(Tam İlmihâl)* bile yeter.
Çünkü onun içinde herşey var. Onu okuyan, içindekileri öğrenen, *(Âlim)* olur. Hele öğrendiği şeyleri yaparsa, *(Evliyâ)* olur. Sonra bu kitaplar *(Bizim)* değil ki, ehl-i sünnet *(Âlim)* lerinin.
Bizim kitaplar, bu *(Yolu)* bilen, bu *(Yolu)* tanıyan, seçilmiş büyük *(Âlim)* ve *(Velî)* lerin kitaplarından seçilmiş, alınmışdır. Başka kitâba lüzum yok ki.
● ● ●
Kardeşim, bu dünyâda ibâdet etmekden maksad, kalpden *(Küfr’ü)* çıkarıp, dünyâ *(Sevgi)* sini çıkarıp, mal *(Hırsı)* nı çıkarıp, onun yerine âhiret *(Sevgi)* sini yerleşdirmekdir.
*(Allah)* sevgisini, *(Evliyâ)* sevgisini yerleşdirmekdir. Bunun da bir tek ilâcı var. Bunun *(İlâcı)*, ne namazdır, ne oruçdur, ne zekâtdır, ne de İbâdetdir. Peki nedir?
Onun bir tek ilâcı var, o da, bu Allah adamlarını *(Tanımak)*, *(Sevmek)* ve *(İtâat)* etmekdir. Üçü de çok mühim. Bu büyükleri seven, onların kalplerinden *(Feyz)* alır, kalbi temizlenir.
Ancak, sâdece tanımak ve sevmek yetmez, *(İtâat)* da şart. Çünkü seven, sevdiğine *(İtâat)* eder. Eğer etmiyorsa, *(Sevmiyor)* demekdir.
*(Silsile-i aliyye)* de bulunanlardan bir tânesi, hangisi olursa olsun, *İmâm-ı Rabbânî* hazretleri, *Mevlânâ Hâlid* hazretleri, Seyyid *Abdülhakîm-i Arvâsî* hazretleri gibi.
Bunlardan birine *(Âşık)* olmalıdır. Onları sevmek için de, *(Hayât)* hikâyelerini okumak lâzım. Onların hayât hikâyelerini okuyunca, onların *(Sevgi)* si insanın kalbine yerleşir.
Onların sevgisi *(Kalbe)* yerleşince de, *(Dünyâ sevgisi)* kalpden çıkar. Dünyâ sevgisi çıkdı mı, *(Allah sevgisi)* yâni muhabbetullah o kalbe yerleşir.
Velhâsıl, dünyâ muhabbetinin kalpden çıkması için, bir *(Mürşid-i kâmili)* sevmek lâzım. *(Silsile-i aliyye)* büyüklerine muhabbet lâzım. Silsile-i aliyyeyi okuyan, muhakkak *(Feyz)* alır onlardan.
KEFARET-İ NAMAZ
Ramazan-ı Şerifin son Cuması Cuma namazından sonra ikindi vaktine kadar olan zaman diliminde kılınır.
NASIL KILINIR?
NİYET: (Kazaya kalan ve kazası geciken namazlarımın günahlarının affolması için, kefaret namazı kılmaya) diye niyet edilir.
Bu dört rekâtlı namazın her rekâtında, bir Fâtiha, bir Âyet-el kürsi ve 10 Kevser sûresi okunur.
FAZİLETİ:
Kefaret-i namaz ve mübarek zamanlarda yapılan diğer ibadetler, kaza edilmiş olan farz namazların, kazaya bırakma ve kazasını geciktirme günahlarının affolması maksadıyla yapılan tevbenin kabul olması içindir. Yoksa kılınmamış namazlar kaza edilmedikçe affolmaz.
Nitekim oruç kefareti de, oruç borcunu ödemiyor, gün sayısınca orucun kazası da gerekiyor. (S. Ebediyye)
Kalb sevgisi
Buyruldu ki;
"Kalb sevgisi tekellüfle (zorlama) ile elde edilmez, o ancak Allahu te'âlânın fadlındandır"
(Nâdir Risâleler, sf. 152)
Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri, *(Silsile-i aliyye)* dendir. Silsileyi okurken;
*(Abdülhâlık Goncdüvânî mârifetler semâsında, dünyâyı aydınlattı hem Ârif-i Rîvegerî)* diyoruz ya hani.
Böyle, *(Şiir)* şeklinde olursa, akılda dahâ kolay kalır. Sırasıyla ezberlemek zor olabilir. *(İnde zikrissâlihîn tenzîl-ür rahme.)*
Yâni, evliyânın *(İsmi)* anıldığı yere *(Rahmet)* yağar. Bütün arkadaşlar müsâit zamanlarda toplanıp kitap okusunlar. *(Kitap okumak)* şartdır. Öğreneceğiz.
İslâmiyetin en büyük düşmanı *(Cehâlet)* dir. Peygamber Efendimiz ne buyuruyor: *(Beşikden mezara kadar ilim öğreniniz!)*
İlm öğrenmek farzdır. Farzları öğrenmek (Farz), vâcibleri öğrenmek (Vâcib), sünnetleri öğrenmek (Sünnet), harâmları öğrenmek de (Farz) dır.
Öğreneceğiz ki, sakınacağız. *(Taleb-ül ilmi farîzatün alâ külli müslimin ve müslimetin.)* Ne demek bu?
Yâni, *(Müslümânların, erkek olsun, kadın olsun, ilim öğrenmesi farzdır)* diyor Peygamber Efendimiz.
Ben, *(Yedi)* yaşımdan beri okuyorum, hâlâ da okuyorum. *(Kitap)* okumadan duramıyorum, *(Gece)* okuyorum, *(Gündüz)* okuyorum.
Ehl-i sünnete *(Hizmet)* etmek, kime *(Nasîb)* olur bu zamanda? Bu, ne büyük *(Ni’met)* dir efendim. Bu ni’metin kıymetini bilelim. Rabbimize *(Şükr)* edelim.
Bir müslümân, bizim *(Kitap)* ları sevgi ve muhabbetle tutsa, o tutan *(Eli)* Cehennem ateşi yakmaz. El yanmayınca, *(Vücûd)* da yanmaz.
Eskiden müslümânlar, *(Günâh işlememek)* için çırpınırlardı, korkarlardı. Şimdiyse, günâh bir yana, *(Küfr)* tehlikesi var. Bu zamanda, *(Küfr’e)* düşmek çok kolay.
Onun için, her sabah ve akşam muhakkak *(Îmân Duâsı)* nı, yâni tecdîd-i îmânı ve *(Nikâh Duâsı)* nı okuyun kardeşim. Kitaplarımızda yazılı bunlar.