*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Bir kalp Allaha yaklaşınca, o kalp *Allah sevgisi* ile dolar, *Dünyâ sevgisi* o kalpden çıkar. Meselâ boş bir tencerede ne vardır? *Hava* vardır.
Buna *Su* koyunca, havayı çıkarmaya lüzûm var mı? Hayır! Hava kendisi çıkar. İşte bir kalbe, *Allah sevgisi* girince de, *Dünyâ sevgisi* kendiliğinden çıkar.
O zaman ne olur? O kişi, Allahü teâlâ ile *Görür*, Allahü teâlâ ile *İşitir*. Her işi, *Allah için* olur. Dünyâyı hiç kalbine getirmez.
Kâdî Muhammed Zâhid, Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin halîfesidir. Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin sohbetlerinde, ne söylemişse, onları hep kaydetmiş Mübârek.
Bu yazıları, 150 sahîfelik fârisî bir *Kitap*. Bunu basdırdık ve bu kitâba, *Mesmûât* ismini koyduk. Mesmûât demek, işitdikleri demek. Kimden? *Üstâdından*.
Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinden işitdiklerini yazmış ve *Kitap* hâline getirmiş Mübârek. 500 sene sonra, biz onu basdırdık. İşte orada okudum. Diyor ki:
Evliyâ-i kirâm, Allahü teâlânın sıfatları ile sıfatlanmışdır. Onlar, dost ile düşmanı ayırmazlar diyor.
İnşallah bu büyüklerin teveccühleri, himmetleri bize de gelir de, toparlanırız. Değil mi ki, bizim kalbimize bu muhabbeti ilkâ etdiler.
Muhabbeti veren de onlar. Sevgi nedir? Onu dahî bilmeyiz. *Seviyorum* deriz, ama, sevmek ne demek, onun farkında değiliz.
Şimdiki insanlar, hayvânî arzûlarına, nefslerinin şehvetlerine *Sevgi* diyorlar, *Aşk* diyorlar. Hâşâ! Öyle değil. Aşk, muhabbet, *Sıfat-ı ilâhî* dir.
Mübârekdir, muhteremdir, mukaddesdir. Hayvanların şehvetine aşk denmez, muhabbet denmez. Ama onlar öylesine uydurmuş, isim takmışlar.
Bizim kalbimize, cenâb-ı Hak *Aşk* vermiş, *Muhabbet* ilkâ etmiş.
*Ulûm-i zâhiriyye*, mektebde okumakla, hocadan işitmekle olur. *Ulûm-i bâtına* ise, bir büyük *Evliyâ* zâtın kalbinden gelir.
Ulûm-i zâhiriyyeyi öğrenene *Âlim* denir. Kalb bilgileri nasîb olana ise *Ârif* denir.