Seyyid Abdurrahman Arvasi’nin (Kuddise sirruh) Van ili Gürpınar ilçesi Hoşab köyündeki kabri
Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Tasavvufdaki *Nübüvvet* yolunun aslı, insanlara fâideli olmak, onlara bir şeyler öğretmekdir. *Vilâyet* yolunun aslı ise, kendisini kurtarmakdır.
Onun için büyükler, bu hususda; *Vilâyet yolunun, Nübüvvet yolu yanındaki büyüklüğü, okyânusa nazaran bir damla bile değildir*, buyuruyorlar.
Bir mü’minin sîmâsına, yüzüne, sevgiyle bakanlar, âhirette *Arş’ın* altında gölgelenecek. Onlara hiç *Azâb* yok kardeşim.
Allahü teâlâ bu *Göz*’leri yaratmış. Ama insan kendini görmüyor. Hep başkasını görüyor. Bir de dönüp kendine baksa, kendini görse, o zaman kurtulacak.
İyi de, kendini nasıl görsün? *Ayna*'ya baksın. Peki ayna nedir? Ayna, *Mürşid-i kâmil* olan zâtlardır. Kendileri yoksa, o büyüklerin *Kitapları*’dır.
O büyükler, *Ayna* gibidir. *Kitapları* da öyledir. Onlara bakarsan, yâhut kitaplarını okursan, kendini görürsün ve ne kadar *Bozuk* olduğunu anlarsın.
Şâh-ı Nakşibend hazretlerine soruyorlar. *Efendim, insanı Allahın rızâsına ulaşdıran yüz derece olsa, siz hangisine tâlip olurdunuz?* diyorlar.
Şâh-ı Nakşibend hazretleri de cevâben; *Sevgiye ve muhabbete tâlip olurdum*, buyuruyor. Ve ilâve ediyor.
Bir de; *Genç yaşta, günahlarına tövbe eden bir delikanlının ayağındaki kıl olmayı isterdim*, buyuruyor.
Öyleyse bizim genç arkadaşlarımız çok kıymetli kardeşim. Çünkü hem *Tövbe* ediyorlar, hem *Namaz* kılıyorlar, hem de islâmiyete *Hizmet* ediyorlar.
*Kitaplar*’ımız da çok kıymetli. Bizim kitaplarımızın bulunduğu yerde, büyüklerin rûhâniyeti *Hâzır* olur. Çünkü bu kitaplar, o büyüklerin sözleridir, kelâmlarıdır.
O rûhâniyetlerin bulunduğu yerde olanlar, *Feyz* alırlar, yâni istifâde ederler. *Feyz* ne demek? Feyz, *Nûr* demekdir, *Allah sevgisi* demekdir.
Nasıl ki, *röntgen* ışınları, mikropları öldürürse, onların rûhâniyetleri de kalbdeki günâhları, karartı ve pasları siler, temizler.
Onun için *Işık* kitâbevine, *Hakîkat* kitâbevine gelen, mutlaka bereketlenir ve *Feyz* alır kardeşim.
Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Allahü teâlâ kullarına iki büyük ni’met vermişdir. Bu iki büyük ni’metin şükrü, hiç bir şekilde edâ edilemez. Biri, *Îmân* ni’meti.
Onun için, bu gece en çok sevinmesi îcâb eden, en çok Allahü teâlâya boynunu büküp teşekkür etmesi îcâb eden, bizleriz kardeşim. Âbilerin hepsi. Onlar, Peygamber aleyhisselâmın *Vârisleri’dir*.
Çünkü Onun getirdiği *Dîni* yaymak için uğraşıyorlar. Mûris, vârisini yolda bırakmaz. Bu, ancak öldükden sonra belli olacakdır. Kavuşduğumuz *Ni’met* çok büyük.
İkincisi, *Sağlık* ni’meti. İnsanın gözü olmasa, insanın kulağı olmasa, insanın burnu olmasa, insanın ağzı olmasa, eli olmasa, ayakları olmasa, buna ne denir?
Buna *Kütük* derler, kütük ne işe yarar? Allah korusun. İnsan 24 saat devâmlı sûrette Allahü teâlâyı *Zikr’etse*, duâları kabûl olur. Allah, hepimizi affetsin.
Ama âlimler buyuruyor ki: *Beş vakit namâzını kılan bir kimse, 24 saat Allahü teâlâyı zikretmiş olur*. Neden?
Çünkü o kimse, yatarken; *Yâ Rabbî, sabah namâzına kalkmak niyetiyle yatıyorum*, der ve saatini kurar.
Sonra, *Öğlen yaklaşıyor, abdestimi alayım*, der. İkindiye yine öyle. Yâni düşüncesi hep namazla ilgili olduğu için, bu düşünceleri, *Namaz kılma* kabûl edilir.
Devâmlı *Zikr* kabûl edilir, devâmlı Allahü teâlâyı hâtırlamak ve anmak kabûl edilir. *Zikr* de anmak, yâni hâtırlamakdır zâten.
Doğru *Îtikad* ve doğru *Îmân*, Cennete giden yoldur. Ehl-i sünnet yolu demek, Cennete giden yol demektir. Cenâb-ı Hak bize, Cennete gitmeyi ihsân etmek istemeseydi, hiçbirimize bu *Îmânı* vermezdi.
Bu, Rabbimizin bize *İhsânı*, hem de karşılıksız. İki mü’min muhabbetle bir araya gelse, hiçbirşey konuşmasalar bile, sâdece birbirlerinin yüzüne sevgiyle baksalar, mutlaka birbirlerinden *İstifâde* ederler.
Hiç şüphe yok. Hiç konuşmasalar da istifâde ederler. Çünkü kalbden kalbe *Yol* vardır, aynen bileşik kablar usûlü.
Ehli sünnet alimlerinin kitaplarında uydurma hadis yoktur
Hadis ilminde müctehid bir âlim, bazı âlimlerin sahih dediği bir hadise mevdu diyebilir. Müctehidin böyle demesi; “Bu hadisi, Resulullah söylememiştir" anlamında değildir. Bu hadis benim usulüme göre yani sahih olması için aradığım lüzumlu şartları taşımadığından hadis değil, uydurmadır; fakat başka müctehide göre hadis sahih olabilir demektir. Farklı ictihadlar da aynen böyledir. Bana göre yani elimdeki mevcut delillere göre doğrusu bu der; fakat farklı ictihadda bulunan müctehide söz söylemez. Bunun için hiçbir Ehl-i sünnet âliminin kitabında uydurma hadis olmaz. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına dil uzatmamalı ve onların kitaplarında uydurma hadis var sanmamalıdır.
Es-Seyyid Abdülhakim Arvasî kuddise sirruh
Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Elhamdülillâh, Rabbimiz bizleri huzûruna kabûl ediyor kardeşim, ne mutlu bize. *Hazret-i Ömer* radıyallahü anh, ilk *Îmâna* gelince ne buyurmuş?
*İnnâ künnâ ezelle kavmin e’azzenallahü bil İslâm!* buyurmuş. Ne demek bu?
Yâni, *İnnâ*, biz. *Künnâ*, idik. *Ezelle kavmin*, insanların en aşağısı, en kötüsü, en zelîli idik.
*E’azzenallahü bil islâm!* Allahü teâlâ bizi, islâm ile, îmâna kavuşdurmakla şereflendirdi. *Zelîl* iken *Azîz* olduk, demekdir.
Yâ kardeşim, *Zelîl iken azîz olduk*, buyurmuş hazret-i Ömer radıyallahü anh. Ne mutlu o îmân izzetine kavuşanlara. *Namaz* kılmak nasîb olan, alnını *Secde’ye* koymak nasîb olan insanlara ne mutlu.
Geçen gün *Mehmed Ma’sûm* hazretlerinin fârisî *Mektûbâtını* okuyordum da, Mektûbât’ın baş tarafında *Önsöz* var.
Mehmed Ma’sûm hazretlerinin hayâtından bahsediyor. Vefâtlarına bir ay kala, yanındakilere dönüyor Mübârek.
*Bir aydır, secdemi Arş-ı âlâ’nın üzerine yapıyorum*, diyor vefâtına yakın. İşte onu okuyunca, *Efendi* hazretlerinin o *Sözü* aklıma geldi.
Vefâtlarına yakın, ben yanındaydım; *Arş-ı âlâ’yı gördüm, ne güzel, ne güzel*, buyurmuşdu. Mehmed Ma’sûm hazretleri de öyle buyuruyor.
Yatarken, *Kul e’ûzü*’leri okuyalım kardeşim. Efendi hazretlerinin sünnetidir. Bu bizim büyüklerimiz, Peygamberlerin *Vârisleri’dir*, yâni *Vekîlleri’dir*.
Ne *Mutlu* onları tanıyanlara. *Sevmek* şöyle dursun, *Tanımak* ne büyük ni’met. Ne büyük seâdet.
Hele tanıdıkdan sonra bir de *Sevdi mi*, seâdete kavuşdu demekdir. *Feyz* yolu açılır o zaman. *Feyz* gelmeğe baş-lar, *Kalb*’den *Kalb*’e akar.
*İzâ rüû zükirallahü*. Hadîs-i şerîf bu. *İzâ rüû*, onlar görüldüğü zaman. Onlar kim? *Allah dostları*, *Allah adamları*, evliyâullah. Bu büyükler görüldüğü zaman.
*Zükirallahü*, Allah hâtıra gelir. O büyük zâtların kitaplarını okumak da, kendilerinden bahsetmek de, hep *Zikr’dir*, yâni Allahı anmakdır.
*Berât kandiliniz mübârek olsun*
Mü'min haddini bilmelidir
Mü'min haddini bilmelidir
Her cins iyiliğe, her hayırlı işe, hep “kibir”engeldir kardeşim. Kibr, kibriyâdan gelir. Kibriyâ büyüklük demek. Allahü teâlânın sıfatıdır bu. Allahü teâlâ, diğer sıfatlarından, kullarına da bir nebze ihsân etdi. Ama iki sıfat var ki, onları kullarıyla bölüşmedi. Her sıfatından bir nebze verdi, ama iki sıfatı hâriç. Onlardan biri, halketmek, yâni yaratmak. İkincisi de kibriyâ sıfatı. Cenâb-ı Hak, “Bu ikisi bana mahsusdur”buyuruyor.
Yâni büyüklük, üstünlük, ancak Allahü teâlâya mahsusdur. Bu iki sıfatda kendisine ortak olmak istiyeni yakacağını bildirmişdir. Kul, haddini bilecek kardeşim, biz kuluz, âciziz, zaifiz, her an, her şeyimizde Allah’a muhtâcız. Otuz trilyon kadar kılcal damarılarımızdan bir tânesi, saniyenin onda birinde tıkansa, o anda felç oluruz. Vücûdumuzda 160 bin kilometre uzunluğunda, yâni dünyâyı dört defâ dolaşan kılcal damarlar var.
Hayâtımız, o damarların muntazam çalışmasına bağlı. Otuz trilyon miktarındaki hücrelerimize kan götürüyorlar, yâni oksijen taşıyorlar. Her tarafımız kılcal damarlarla örülü. Çünki hücrelere kan gitmezse, o yer kangren olur, yâhut da ölürüz. Öyleyse neyimizle kibredeceğiz efendim? Bu kadar âciziz işte. Onun için mü’minin birinci vasfı, haddini bilmekdir. “Ben kimim?” diyebilmekdir.“Ben nerden geldim, nereye gidiyorum?”diyebilmekdir.
(Hüseyin Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)
Kalp Kazanmak
Her tartışmadan zaferle çıkmaya çalışma..! Kalpleri kazanmak tartışmadan zaferle çıkmaktan daha önemlidir...
(İmam-ı Şafi)
Şu İstanbul ne garip belde!
CEMALEDDİN ARVASİ (PARLAKIŞIK) Kaddesallahu Sirruhu
DOĞUM YER VE TÂRİHİ İLE NESEBİ
Van vilâyetinin "Başkal'a" kazâsında, 1894 yılında mübarek bir anneden ve âlim, tasavvufta kuvvetli ehl-i kalb bir babadan dünyaya gelmişlerdir. Babası Merhum Şemseddin Efendi, Başkale'de otuz üç yaşında vefat etmiş, kabri Başkale kabristanındadır. Seyyid Cemaleddin Kaddesallahû Sırrıhülaziz Efendi'nin dedeleri Halife Mustafa Efendi, (Rahmetullahi Aleyhimâ) Hakkâri'nin Yüksekova kazasının Sâkitan köyündendir. Neseb-i şerifleri, anne tarafından Abdülkadir-i Geylâni'ye ulaşır. Dedeleri Oniki İmâm'dan, İmâm Ali Rızâ bin Mûsâ Kâzım soyundan olup seyyid oldukları, Irâk'taki mahkeme-i şer'iyye kayıtlarında yazılı olduğu gibi, Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî'nin (Kuddisesırruh) torunu, Seyyid Abdürrezzâk Efendi'nin mübarek el yazısı ile de tasdiklidir. Cemâleddin Kuddisesırruh'un, Ali Radıyallahû Anh'a kadar bütün dedeleri, zamanlarının âlim ve faziletli insanları idiler. Birçoğu zamanının kutbu, devrinin en büyük evliyâsı ve rehberiydi. Dedeleri Seyyid Mustafâ Efendi Kuddisesırruh, Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye büyüklerinden Seyyid Tâhâ-i Hakkârî'nin oğlu, Seyyid Ubeydullah'ın halîfesiydi. Hanedân-ı Rasûlûllah Sallallahû Aleyhivesellem Efendimiz'in neseb-i âlîlerinden olan Arvâsî âilesi, yaklaşık yedi yüz seneden ilim ve irfan neşretmekte, en üstün insanlık meziyetlerinde numune olmakla tanınmış ve halk arasındaki ayrılıkları gidermekte, millî birlik ve beraberliği sağlamakta büyük vazifeler üstlenmiş ve bunları devam ettire gelmiş mübarek bir ailedir. Medreselerinde birçok ulema, ezkiyâ, müftü ve devlet adamı yetişmesine vesile olan bu kişilerin gayretleri sâyesinde, Türkiye'mizin doğu vilayetleri ve İran, Irak'ın sınır boylarındaki halk, Sünnîlikte devâm etmektedirler.
İLİM TAHSÎLİ VE TEDRÎSLERİ
Seyyid Cemâleddin Efendi Kuddisesırruh, ilk ilmi tahsillerini amcası, Nakşibendî Hâlidî şeyhi, Seyyid Abdûlhakîm Efendi'nin huzurunda, Van'daki Arvasîlerin medresesinde tamamladı. Medrese usül ve tarzı üzere; Arap ve Fars dili ve edebiyatı,(ilm-i sarf, nahiv, bedî, beyân, belâğat, meânî), mantık, münâzara, vad', tefsîr, usûl-i fıkh, kelâm, tasavvuf, münâzara, İlâhî ve tabiî hikmet, fen ve matematik gibi birçok zahirî ve bâtınî ilimlerde, rahle-i tedrisini tamamlayarak, ikmal-i nûsh ederek ilm-î icazetnâmeyi aldılar. Seyyid Cemâl Efendi Kuddisesırruh, İstanbul'a teşriflerinden önce, 3 yıl Mısır'da, El-Ezher üniversitesinde Usûl-û Fıkıh okuyup fakih olarak yetişti. Ayrıca Konya'da, Mesnev-i Şerif'i tamam okudu. Akabinde de Medrestü'l Mütehassisînde Şeyhül İslam Vekili Allame Zâhidü'l Kevserî gibi birçok ulemanın derslerine iştirak ettiler. Seyyid Cemaleddin Kuddisesırruh, sonra Seyyid Abdülhakim Efendi'nin biraderi (Süleymaniye Medresesi Şafii fıkhı müderrisi amcaları) Seyyid Taha Efendi'den okumuş, sonra Van'da Seyyid Muhammed Sıddîk Efendi'den okumuşlardır. Daru'l Fünun Edebiyat Fakültesine kayıt olmuşlar ve 1926 yılında mezun olmuşlardır. Seyyid Cemâleddin Efendi, İstanbul'da iktisat tahsili de yapmışlardır. (Amcaları Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Kuddisesırruh'un tavassutu ile Emekli Sandığında memuriyete başlamışlar) ve emekli olunca da maaş almaksızın Süleymaniyye'ye yakın, Kirazlı Mescid imam hatipliğine devam etmişlerdir. Uzun yıllar ilim neşretmiştir. Arabi ve Farisî'si pek kuvvetli idi. Mesnevi üzerinde eşsiz, derin malûmatı vardı. Cuma namazlarından önce Mesnevi-i Şerif okutmuşlardır. Mesnevi-i Şerîf'i büyük bir vukufiyetle, başta Ankaravi İsmail Rüsûhi Dede Kuddisesırruh Şerhi olmak üzere, Sarı Abdullah Efendi şerhi ve diğer şerhlerden istifade ile birkaç defa okutmuşlardır. Seyyid Cemâleddin Efendi, Kirazlı Mescid'de havas ve avam her kesime umumi sohbet ve dersler yapmışlardır. Kendileri Kenz'ül İrfan, Mesnevi, Gülistan ve Ramuzü'l Ehadis okumuşlar, tefsir ve hadis dersleri vermeye devam etmişlerdir. Ayrıca Beyazid Camisinde de kıymetli vaaz ve hutbeleri ile uzun seneler İstanbul halkını irşat etmişlerdir. Tefsirden Kadı Beyzâvî ve Haşiyeleri, Nesefî, Hazîn okutmuşlar Celâleyn Tefsîrine bilhassa önem vermişler ve derslerde bu tefsiri başından sonuna kadar okutmuşlardır. Hikmet menbaı olan bu dersleri, kayıt altına alınmıştır.
1-Tefsir Notları ESERLERİ
Arapça 2- Hayrü'l Kelam Liseyyid'il Enâm 2.cilt Arapça On bin Hadis-i şerif içeriyor. 3- Hayrü'l Beyân Fi Ahval-i Nebiyyi Ahir Zaman Sallallahû Aleyhivessellem. Siyer ve İslam tarihine dair 2 cilt. 4- Esmaullahil Hüsnâ. 5- Kasîde-i Bürde Şerhi 6- Menâsiki Hac (Haccın Rükünlerine dair) 7- Akaid Risâlesi(Prof.Dr.Ramazan Ayvallı yayına hazırlamış Buhara Yayınlarından basılmıştır.) 8- Mesnevi'den bazı kısımların şerhi 9- Mektûbat-ı Şerif'ten Seçmeler Farsça 10- Namaz Risalesi
AİLESİ
Şemseddin, M. Halid ve Ahmed isimlerinden oğulları ile Lebibe, Ziba, Hasibe isimlerinde kızları ve bunların da çocukları vardır.
VEFÂTI
Ömrünü ilme ve milletine hizmete vakfetmiş mübarek Allah dostu 10.10.1976 da rahmet-i Rahmana kavuşmuşlar. İnnalillahi ve innâ ileyhi râciûn. Naaşı, Bakırköy'deki evinden alınıp öğlen namazına müteakip Eyüp Camii'nden kaldırılıp Eyüp Sultan mezarlığında Murteza Efendi mescidi yanındaki aile mezarlığına defnedilmiştir. Merhum Necip Fazıl Kısakürek ile mezarları yakındır. Vefatının ardından Necip Fazıl Kısakürek, "İstanbul Cemalini kaybetti'' demiştir. Cenâb-ı Hak, cümlemizi şefâatlarına nâil eylesin.
İmam Rabbani’den itibaren tarikat silsilesi
• İmâm-ı Rabbânî (Rahmetullahi Aleyh) • Muhammed Mâ'sum Fârûkî (Rahmetullahi Aleyh) • Muhammed Seyfeddîn (Rahmetullahi Aleyh) • Muhammed Muhsîn Dehlevî (Rahmetullahi Aleyh) • Nur Muhammed Bedeyûnî (Rahmetullahi Aleyh) • Mazhar Cân-ı Cânan (Rahmetullahi Aleyh) • Abdullah Şâh-ı Dehlevî (Rahmetullahi Aleyh) • Ebî Saîd Ahmed (Rahmetullahi Aleyh) • Ahmed Saîd el-Medenî (Rahmetullahi Aleyh) • Dost Muhammed Kandahârî (Rahmetullahi Aleyh) • Muhammed Osman Dâmânî (Rahmetullahi Aleyh) • Muhammed Sirâceddîn (Rahmetullahi Aleyh) • Mevlânâ Muhammed Fadl Aliyy-il-Kureyşî (Rahmetullahi Aleyh) • Şeyh Abdulğafûr El- Abbâsî el Medenî (Rahmetullahi Aleyh) • Şeyh Seyyid Cemâleddin Arvasî (Rahmetullahi Aleyh)
SİLSİLE-İ NESEBLERİ
Seyyid Cemâleddin, ibnü's-seyyid Şemseddin, ibnü's seyyid Mustafa, ibnü's Seyyid Muhyiddin, ibnü's Seyyid Muhammed, ibnü's seyyid Abdurrahman, el- Müştehir bi'l âlimü'l Arvasî ibnü's seyyid Abdullah, ibnü's-seyyid Muhammed, Şehabüddin ibnü's-seyyid İbrahim, ibnü's-seyyid Cemâlüddin, el- Müştehir bi'l-âlimü'r-rabânî, el-âlimü'ddini fi-zamanecah ve şebabe ba'de ebihi tederrese bi kemâli'l-itkân cemiü'l-ulumü'l islamiyye ibnü's-seyyid Kemâleddin, ibnü's-seyyid Muhammed, el- müştehir bi'l Kutbiyye ibnü's-seyyid Kasım, ibnü's-seyyid İzzeddin, ibnü's-seyyid Abdülaziz, ibnü's-seyyid Haci Kasım, el-Bağdadiü'l müştehir bi'l âlimü'l Bağdadî maal hitatü'l Mısrıyye fi zemani Tedrisi fi Camiü'l ezher ibnü's-seyyid Abdülcebbâr, ibnü's-seyyid Cemâlüddin, el-âlimü'ddin hali gavsü's sekaleyn Abdülkadirül Geylânî, ibnü's-seyyid Haydar, ibnü's-seyyid Abdullah, ibnü's-seyyid Kasım, el Müştehir bi'l kutbil Bağdadî fi'l kıt'atil Irakiyeti ibn ebi'l ula ibnü's-seyyid Hasanü't Tahir, ibnü's-seyyid Ebi Abdullah, ibnü's-seyyid Mansur, ibnü's-seyyid Abdülaziz, ibnü's-seyyid Nizar, ibnü's-seyyid Ma'z, ibnü's-seyyid Ahmed, ibnü's-seyyid İsmail, ibnü's-seyyid Murad, ibnü's-seyyid Mehdi, ibnü's-seyyid Abdullah, ibnü's-seyyid Hüseyin, ibnü's-seyyid Muhammed, ibnü's-seyyid Hasan, ibnü's-seyyid Ali, ibnü's-seyyid Muhammed, ibnü's-seyyid Ali Cevad, ibnü's-seyyid Musa, ibnü'l İmam Ali Rıza, ahadü'l eimmeti'l isna aşere bin İmam Musa Kazım, ibn İmam Caferüs-Sadık, ibn İmam Muhammed Bakır, ibnü'l İmam Zeynelabidin, ibnü'l İmam Hüseyin, seyyidüş-Şüheda ibnü'l İmam Ali zevci Fatımatü'z Zehrâ Rıdvanullahi teâla ecmaîn.
NASİHATİMDİR
Günah işleyince hemen kalp ile tevbe ve dil ile istiğfar eyle. Tevbeyi asla geciktirme.
Bir iş yaparken kalbin rahat etmezse, sıkılırsa, çarparsa o işi terk et.
Bütün taatlerini, ibadetlerini kusurlu bil. Hakkı ile yapamadığını düşün.
Çok yeme, az da yeme. Yemekte itidal üzere ol.
Her işte iyi niyet yap. Kalp ile hâlis, Allah-u Teâlâ emrettiği için niyet etmedikçe, hiçbir ibadete başlama.
Faydasız hele zararlı olan şeylerle vakit geçirme.
Arkadaşlarınla lüzumlu şeyleri öğretecek ve öğrenecek kadar görüş, diğer vakitleri ibadet ile kalbi temizleyecek
şeylerle geçir.
Dost, düşman herkesi güler yüzle ve tatlı dil ile karşıla, hiç kimse ile münakaşa etme. Herkesin özrünü kabul et,
kabahatlerini afv et, zararlarına karşılık yapma.
Az konuş, az uyu ve az gül.
Her işi Allah-u Teâlâ’ya havale et. Fakat sebeplerin tesir etmesini Allah-u Teâlâ'dan bekle.
Hiçbir farzı kaçırma ve geciktirme.
Hep kendini düşünme, Allah-u Teâlâ'dan başka kimseye güvenme.
Evlat ve aile ile daima tatlı sözlü ve güler yüzlü ol. Onlarla da zaruret kadar, haklarını ödeyecek kadar görüş.
Kavuştuğun halleri herkese söyleme. Makam ve servet sahipleri ile çok görüşme. Her halinde sünnete uymaya
ve bidatlerden sakınmaya çalış.
Sıkıntılı zamanlarda Allah-u Teâlâ'dan ümidini kesme, hiç üzülme.
Sıkıntılı ve ferahlık zamanlarında, halinde bir değişiklik olmasın. Varlık ve yokluk zamanları halini değiştirmesin.
Selef-i sâlihinin hallerini her vakit oku. Garipleri, fakirleri ziyaret et.
Hiç kimseyi gıybet etme, çekiştirme, gıybet yapana mani ol. “Emr-i mâruf”u ve “nehy-i münker”i, yani nasihati
elden kaçırma.
Fakirlere, mücahitlere mal ile yardım et. Hayır, hasenat yap.
Günah işlemekten çok kork. Fakirlikten korkarak hasislik yapma. Fakir olunca üzülme. Allah-u Teâlâ, servette ihsân eder.
Fakirlere ve bütün din kardeşlerine hizmet et.
Büyüklerimiz kendi nefisleri için değil din kardeşlerine yardım için çalışıp kazanmışlardır.
Mürşid'in sohbetinde, yanında edepli olmaya çalış. Ondan ancak edepli olan istifade eder.
BUNU ASLA UNUTMA…
Seyyid Cemaleddin Arvasi (Parlakışık)