Seyyid Fehîm hazretlerinin bir mektûbu

Seyyid Fehîm hazretlerinin bir mektûbu

Pek azîz,çok şerefli Seyyid İbrâhîm ve Tâhâ. Allahu teâlâ size selâmet versin! Bol bol dua,çok selâmdan sonra ma'lûmunuz üzere,geçen sonbaharda cenâb-ı seyyid Abdülhakîm buraya vâsıl oldu ve derse başladı. Bu hakîr,onun dersini büyük bir tahkîk ve tedkîkle okuttum. Oda mütâlaa ve tedrîste beklediğimden çok muvaffakiyet gösterdi.

İlimden başka bir şeyle meşgul olmağa bırakmadım. Bugüne kadar,zamanımızdaki âdet üzere kitabları bitirdi. Bu fakîr, yüksek ilimler,fıkıh ve hadîste üstâdım tarafından nasıl icâzet alıp,mezun olmuşsam, onu da öyle mezun ettim. Şimdi o tarafa geliyor. Artık ona eskiden olduğu gibi kardeş gözü ile bakmayınız. Sâhib olduğu ilimden dolayı ona karşı mütevazı olmalısınız. Çok saygılı olunuz.İleriniz ve ilerlemeniz için çok iyi olur. Kısa yazdım,siz bundan çok şeyler anlayın.

Seyyid Fehim
1299 Rumî-Mayıs 1300 Hicrî-Cemâzil âhır
Cumartesi günü

Kaynak: Son halkalar ve Seyyid Abdülhakim Arvasi'nin külliyatı
 1.cild, Sahife: 491-492

Zevc ve zevce cinsi münasebet bahsi


Seyyid Abdülhakim Arvasi (kuddise sirruh) hazretlerinin çeşitli suallare verdiği cevaplardan  zevc ve zevce cinsi münasebet bahsi kısmı...
Kaynak: Son halkalar ve Seyyid Abdülhakim Arvasi'nin külliyatı,1.cild,Sahife:577-578
Müellif: Süleyman Kuku (rahmetullahi aleyh)

İnsanın yaratılması ibadet yapmak içindir

İnsanın yaratılması, ibadet yapmak içindir

İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, birinci cild, 97. ci mektubunda buyuruyor ki, (İnsanın yaratılması, ibadet yapmak içindir. İbadet yapmak da, yakîn yani hakiki imana kavuşmak içindir. Hicr sûresinin son âyetindeki (hatta) kelimesi, belki de (için) demektir. İbadet yapmadan önceki iman, sanki imanın suretidir. İbadet yapınca, imanın hakikati hâsıl olur. (Vilâyet) yani evliyalık, Fenâ ve Bekâ demektir. Fenâ, Allahü teâlânın razı olmadığı şeylerin, kalpten çıkmaları, kalpte kalmamalarıdır. Bekâ, yalnız Allahü teâlânın razı olduğu, beğendiği şeylerin kalpte bulunmasıdır). İbadet, Resûlullahın sünnetine, yoluna tâbi olmak demektir. Bu yola (İslâmiyet) denir. İslâmiyete tâbi olmak için, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek, Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve haramlardan, bid’atlerden sakınmak lâzımdır. İslamiyet, hakiki bir âlimden öğrenilir. Bu âlime (Mürşid) denir. Bir mürşid bulup, onun sözlerinden, hâllerinden öğrenilir. Mürşid bulamazsa, bir mürşidin kitabından öğrenilir. (Tam İlmihal s. 952)

Allahü tealanın bir kulunu sevdiği nerden belli olur?

Allahü tealanın bir kulunu sevdiği nerden belli olur?

"Bir kimse, karşısındakinin kalbinden neler geçiyor neler düşünüyor onları anlasa, her ettiği dua kabul olsa, bu Allahü tealanın sevgisine alamet değildir. Allahü tealanın sevgisi, şeriate uymaktadır. Farzları yapıyor mu, sünnetleri yapıyor mu, haramlardan sakınıyor mu, işte Allahü tealanın sevgisine alamet budur".
(Hüseyin Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)
NOT;
Şeriate uymanın makbul olması için de önce onu doğru bilmek lazımdır.
Ahir zamandayız. Din cahilleri helala haram, harama helal demeyi sürdürüyorlar.
En kötüsü de, Batılı kafirlerin ve yerli işbirlikçilerinin (Kur'an islamı) aldatmacasıyla Kur'anı çürük akıllarına göre yalan yanlış açıklamaları islam coğrafyasını mübarek ecdadının islamiyetinden hayli uzaklaştırdı. Halbuki bir kimse ecdadımızın kütüphaneler dolusu din kitaplarından birkaçını veya düzgün tercümesini okusa, dinini doğru öğrenip o kitaplara uysa cehennemde yanmaktan kurtulur, cennetlik olur. Allahü teala cennetlik kullarını sever. Sapıkları sevmez.

Ey Âdemoğlu Kendi kendine ne kadar insafsız davranıyorsun

“Ey Âdemoğlu! Kendi kendine ne kadar insafsız davranıyorsun. Hayâtın boyunca, her gün dünyâ ile meşgûl olursun, onun geçici ve aldatıcı güzellikleri ile oyalanırsın. Fakat her gün
bâkî olan, hakîkî saâdet ve sonsuz nîmetler yeri olan Cennet'e dâvet olunursun. Cennet'e hiç îtibâr etmezsin. Dünyâyı bir tarafa itip, âhirete yönelmedin. Hiç olmazsa ikisini aynı seviyede
tutup ona göre hareket etseydin. Sen ise âhireti sanki unutmuş gibisin."

Davud-i İskenderi “rahmetullahi aleyh”

İmâm-ı Rabbânî'nin (kuddisesirruh) yazıları tasniftir

Kalp ve rûh ilimlerinin mütehassısları ya kitab tasnîf ederler veya te'lif ederler. Tasnif
demek, bir ârifin kendine bildirilen ilimleri, esrârı, dereceleri yazmasıdır. Böyle olan tasnif
çok zamandan beri dünyâdan kalktı. Yalnız te'lif kaldı. Fakat İmâm-ı Rabbânî'nin (kuddisesirruh)
yazıları doğrusu tasniftir. Te'lif değildir. (Muhammed Hâşim Kişmî)

Bu asır, mü’minlerin (merhametli) olma asrıdır

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki

Bu asır, mü’minlerin (merhametli) olma asrıdır. İnsanlara (acıma) devridir. Ne yaparsa yapsın. Çünki bunların gözleri (kör) kardeşim, kulakları (sağır). Bilmiyorlar, bunlara kızmak değil, acımak lâzım. Onlara hidâyet için duâ etmek lâzım.

Hattâ elden ne geliyorsa, ne imkân varsa, onu yapmak lâzım, yanacaklar çünki. Birini ateşte yanarken görsek, kızar mıyız, yoksa acır mıyız? Acırız tabii. Kurtarmaya çalışırız. Yanan adama kızılır mı? Adam yanıyor.

Peygamber aleyhisselâm İslâmiyyeti teblîğ etmeye başladığı zaman hiç müslümân yokdu. Bir tek kendisi vardı. Sonra Hatîce vâlidemiz ve diğerleri yavaş yavaş îmân etdiler. O zaman kızılacak zaman mıydı? Hâlbuki kendisine ne kadar sıkıntı verdiler, hakâret etdiler.

Hattâ geçeceği yerlere diken döşediler. Ama O, onlar için (Bilmiyorlar, bilseler böyle yapmazlar) dedi. (Benim vazîfem, anlatmakdır) buyurdu. Bedduâ etseydi, hepsi (taş) olurdu. Çünki Allahü teâlâ, onun dudaklarına bu (yetki)yi vermişdi.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin Hüseyn Hilmi Işık efendiye yazmış olduğu mektubların latinize edilmiş hali

Seyyid Abdülhakim Arvasi  (Kuddise sirruh) hazretlerinin Hüseyn Hilmi Işık efendiye yazmış olduğu mektubların latinize edilmiş halinin kaynak kitaptaki fotoğrafları...



Kaynak kitabın kapak fotoğrafı aşağıdadır.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin Hüseyin Hilmi Işık efendiye yazdığı mektupların orjinallerinin fotoğrafları aşağıdadır.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin Hüseyin Hilmi Işık efendiye yazdığı mektupların orjinallerinin fotoğrafları

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin Hüseyin Hilmi Işık efendiye yazdığı mektupların orjinallerinin fotoğrafları...

Seyyid Abdülhakîm Arvasi Efendi'nin oğlu Münîr Bey'in Hüseyn Hilmi Işık efendiye yazdığı iki mektup

Seyyid Abdülhakîm Arvasi Efendi'nin (Kuddise sirruh) oğlu Münîr Bey'in Hüseyn Hilmi Işık efendiye yazdığı iki mektup.

Seyyid Abdülhakîm Arvasi Efendi'nin (Kuddise sirruh) oğlu Münîr Bey'in Hüseyn Hilmi Işık efendiye yazdığı yukarıda latinize edilmiş olan iki mektubun orjinali...

Mü’minin îmânının te’sîri hem canlılara hem de cansızlaradır

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki

Efendim, mü’minin îmânının te’sîri, hem canlılara, hem de cansızlaradır. Duvarlara bile tesîr eder. Taşa bile te’sîr eder. Meselâ bir (Evliyâ) zât, bir taşa elini sürse, o taş feyz alır ve feyz saçar etrâfına. Bin sene geçse bile o taşdan feyz gitmez. Kullandıkları eşyalardan da feyz alınır.

Nitekim onların eşyâlarını, takkelerini, gömleklerini, bin sene sonra kullanan, aynı feyzi alır kardeşim. Çünki (Evliyâ) demek, (Allah dostu) demekdir. (Allah adamı) demekdir. Onların bütün zerreleri zikreder. Bütün hücreleri zikreder, hattâ vücûdundaki kıllar bile zikreder.

Bir hastânede mescit olsa, o mescitde kılınan namaz, o mescitde okunan Kur’ân-ı kerîm, bu ibâdetlerden hâsıl olan (Feyz) ve (Nûr), dalga dalga bütün odalara gider, yayılır ve farkında olmadan hastalar şifâ bulur efendim.

Çünki Kur’ân-ı kerîm dağa inseydi, koca dağ erir, su gibi akardı. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde öyle buyuruyor. Kur’ân-ı kerîmin derecesine, peygamberler bile yetişememişdir. Çünki (Kelâm-ı ilâhî)dir o. Allah kelâmıdır.