Cennet ve cehennem ehli kimlerdir? Cennet ehli
şunlardır ki, kalbinin en iç noktasında, Allahın razı olduğu şeyleri
sevmek keyfiyeti vardır. Hatta bu insan fiil ve hareket bakımından
düşüncesine aykırı işler yapsa bile…
Böyle kimselerin
muhasebesini, Mahşer günü Allah görür ve öbür insanlar bu gibilerin
arasına perde çeker. Muhasebeden sonra de meleklere bu kullarını cennete
koymalarını emreder.
Melekler, Allaha:
–Yarabbi, derler;
biz bu kullarında cennetlik olmaya layık, iyi bir iş göremedik.
Dünyadaki bütün fiil ve hareketleri şeriate aykırıydı. Onlara cenneti
ihsan etmendeki hikmet nedir?
Allah cevap verir:
–Meleklerim!
Gerçi dedikleriniz doğrudur; lakin onların kalbinde benim sevgim yer
tutmuştu. Beni sevdikleri gibi, sevdiklerimi de sever ve sevmediklerimi
sevmezlerdi. Cennetimi bu yüzden ihsan ediyorum.
Cehennem ehli ise
bunların aksidir. Kalblerinde İlahi sevginin zıddı bir kalabalık, bir
kasvet, bir buğz ve adavet vardır. Hatta bunlar, zahirleri bakımından
iyi işler ve şeriat ölçüleri çerçevesinde hareket etmiş olsalar bile…
Başlangıçta böylelerinin kendilerince de bilinmeyen bir ruhi halleri,
ölüm döşeğinde, son nefeslerini verecek zamandan biraz önce birdenbire
zuhur eder; ve İlahi rızaya bağlı amellerden birinin aleyhinde veya
Allahın buğuz ettiği işlerden birinin lehinde bir fikre, yani küfre yol
açar ve sahibini ebediyyen cehennemlik kılar. (Demek ki, işin başı
kalbde…)
Böyle olmakla beraber, Şeriatın zahirine bağlı amel,
insanın dış görünüşünde ve yüzünde bir nuraniyet doğurur, bu nuraniyet
zamanla kalbe akseder. Zaten müminin kalbinde nuraniyet büluğ zamanında
kemal halindeyken, sonraları emirlerinin yapılmaması ve yasakların
yapılması ve bu gidişin devam etmesi neticesinde nuraniyet yavaş yavaş
kararmaya başlar. Eğer bu karanlık, amele ait işlerin bırakılması ve
sadece günah fiillere dalınması neticesinde meydana gelmişse, tövbe ve
istiğfar ile hemen kalkar ve asli nuraniyet hali avdet eder; fakat yine
bu karanlık, iman, yani itikada aid herhangi bir farzdan şüphe ve onu
inkara varan kalbi bir fiilden doğmuşsa, sonradan dönülmüş olsa bile
kalbde bırakacağı zulmetin izale edilebilmesi (yok etmek, gidermek) pek
güç olur ve ancak iksir kuvvetinde bir veli nazariyle kurtuluş
gerçekleşebilir.
Zaten peygamberlik hikmetlerinden birisi de,
mümin kablerinde bir yumuşaklık, yufkalık meydana getirerek ilahi
sevgiye zemin açmaktır.
İyi ve kötü fiiller, emin olmayan
delaletlerdendir. Sahiplerinin cennet veya cehennem ehli olmalarında
<<huccet – senet>> teşkil edemezler… Bu nokta, keşif yoliyle
de bilinemez.
Necip Fazılın, Esseyyid Abdulhakim Arvasi
hazretlerinin kaleme aldığı Rabita-i Şerife kitabının, yeni iman
gençliğinin anlaması için sadeleştirdiği kitaptan alıntıdır. Kitabın
Parçalar adlı bölümünde ki bazı yazılardan başlıktan iktibas edilmiştir.
(Parçalar, Efendi Hazretlerinin ders, takrir ve mektuplarından.)