Biraz imanı olan bile dünyayı sevemez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Biraz imanı olan bile dünyayı sevemez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Biraz imanı olan bile dünyayı sevemez

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bu zamanda, *Dünyâ*’nın bu kadar *Kötü*’lüğünü görünce, onu sevmemek daha *Kolay*. Hattâ biraz *Îmân*’ı olan bile dünyâyı sevemez, biraz *Akl*’ı olan bile sevemez. 


Bir büyük *Evliyâ zât*’dan *Feyz* alan kimse, hiç *Dünyâ*’yı sevebilir mi? Herkes kendine baksın. *Büyük*’lerden istifâde edip edemediğini *Buna* göre anlasın. 


Büyüklerin *Sohbet*’ine kavuşan, *Seâdet*’e kavuşur. Ya *Sevgi*’sine kavuşan ne olur? Peki, o *Büyük*’lere kavuşamazsak ne yapacağız? 


O zaman *Vâris*’lerinden *İstifâde* edeceğiz. Vârisleri de yoksa, *Köle*’lerinden, o da yoksa *Kitap*’larından istifâde edeceğiz. 


Onların *Basdığı* yerlerde, hattâ *Bakdığı* yerlerde bile, gözlerinin *Nûr*’u vardır şimdi. Kim *Severek* bakarsa, oradan *Feyz* alır efendim. 


*Sözleri*’nden olduğu gibi, *Hareket*’lerinden de istifâde edilir. Ama *Sevmek* şartıyle. Ne demek sevmek? Yâni Onun *Yolu*’nda olmak, Onun sevdiklerini *Sevmek* demekdir. 


*El mer’u mea men ehabbe*. Bu, büyük bir *Müjde*’dir bize. Hadîs-i şerîfdir. Yâni herkes, dünyâda *Kimi* seviyorsa, âhiretde *Onun* yanında olacak. 


İnşallah *Biz* de âhiretde, o *Büyük*’lerin yanında olacağız efendim. Bizi bırakmazlar inşallah. Çünkü *Kerîm*, kereminden vazgeçmez. 


Bir talebede *İki* husûsiyyet olması lâzımdır. Birincisi, *Edeb* ve *Saygı*’dır. İkincisi, dünyâlık olarak eline ne kadar *Servet* ve *Şöhret* geçerse geçsin, *Tevâzû* sâhibi olmasıdır. 

● ● ● 

*Cumâ* günleri, mevtâların *Ruh*’ları, tanıdıklarına, evlâtlarına gelir ve bir *Hediye* beklerler. Bir *Yâsin-i şerîf* okusa da, *Sevâb*’ını bana hediye etse! diye beklerler.


*Şâh-ı Nakşibend* hazretleri buyuruyorlar ki: *Dindâr* bir arkadaşla berâber olmak, *Evliyâ* kabirlerine gitmekden daha *Fazîlet*’lidir. Neden? *Görüşüyor*’sun çünkü. 


Bu dînin aslı, bizzât *Görmek*’dir, bizzât *Görüşmek*’dir, *Sohbet*’inde bulunmakdır. *Eshâb-ı kirâm*’ın derecesine hiç kimsenin ulaşamamasının *Sebeb*’i de, işte budur. 


Çünkü *Onlar*, Resûlullah Efendimizle *Bizzât* görüşüyorlardı, konuşuyorlardı, *Sohbet*’ini dinliyorlardı. Bütün *Üstün*’lükler, büyüklerin *Sohbet*’inde mevcûddur kardeşim.