Bir zaman gelecek din bilgileri Hilmi’den sorulacak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bir zaman gelecek din bilgileri Hilmi’den sorulacak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bir zaman gelecek, din bilgileri Hilmi’den sorulacak

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bir toplulukda, Cenâb-ı Hakkın *Sevdiği* biri varsa, onun hürmetine diğerleri de, onunla berâber *Cennete* girecek. Ne büyük *Ni’met* efendim. 


İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât’ın birçok yerinde; *Allahü teâlânın, bir kuluna ihsân edeceği en büyük ni’met, ona, sevdiği bir kulunu tanıtmasıdır!* buyuruyor. 


Bu dünyâda, kim *Kimi* severse, âhiretde de *Onun* yanında olacak. Ne güzel işte. Eshâb-ı kirâm, bu *Müjde* ye o kadar sevinmişler ki, hiç birşeye, bu kadar sevinmemişler. 


Dînimizi öğreneceğiz kardeşim. İslâmiyetin en büyük düşmanı *Cehâlet* dir. Efendimiz aleyhisselâm ne buyuruyor? *Beşikden mezara kadar ilim öğreniniz!* diyor. İlim öğrenmek farzdır. 


Farzları öğrenmek *Farz*, vâcibleri öğrenmek *Vâcib*, sünnetleri öğrenmek *Sünnet*, harâmları öğrenmek de *Farz* dır. Öğreneceğiz ki, sakınacağız. 


*Taleb-ül ilmi farîzatün alâ külli müslimin ve müslimetin*. Ne demek bu? Yâni müslümânların, erkek olsun, kadın olsun, ilim öğrenmesi *Farz* dır, diyor Peygamber Efendimiz. 


Ben yedi yaşından beri *Kitap* okuyorum, hâlâ da okuyorum. Kitap okumadan duramıyorum, gece gündüz okuyorum. Bizim kitaplarımız çok *Kıymetli*. Niçin çok kıymetli? 


Çünkü içinde, bana âit hiçbir *Yazı* yok da onun için. Hepsi, büyük âlimlerin sözleri. *Pırlanta* nın yanında, *Cam parçası* nın kıymeti olur mu? 


Abdülhakîm Arvasi Efendi hazretleri, bize hangi *Kitâbı* tavsiye etdi ise, medh etdi ise, o kitâbı aldım, o kitapdan *Tercüme* etdim kardeşim. 


Beni Ankara’ya *Tâyin* etmişlerdi. Abdülhakim Efendi hazretleri bana mektup gönderirdi. Bir mektûbunda; *Azîz Hilmi* diye başlıyor mektûba. Azîz ne demek? *Sevimli* demek. 


İçinde diyor ki: *Bir zaman gelecek, din bilgileri Hilmi’den sorulacak*. Evde saklıyorum o mektûbu. Şimdi hakîkaten bütün dünyâ bize soruyor kardeşim. 


Ben, öğrendiğim herşeyi *Abdülhakîm Efendi* hazretlerinden öğrendim. Maddî mânevî, elime geçen herşey, Onun *Bereketi* yle olmuşdur. Senelerce bana *Arabca* öğretdi kardeşim.

Bir zaman gelecek din bilgileri Hilmi’den sorulacak

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Ben *yedi* yaşından beri okuyorum kardeşim, hâlâ da okuyorum. Kitap okumadan duramıyorum, gece gündüz okuyorum. Öğrenmek için okumak lâzım. Bizim kitaplarımız çok *Kıymetli*, onları muhakkak okumak lâzım.


Bizim kitaplar niçin çok kıymetli? Çünkü içinde, bana âit hiçbir yazı yok da ondan. Hepsi, büyük zâtların, ehl-i sünnet âlimlerinin sözleri, yazıları. *Pırlanta* yanında *Cam parçası*’nın kıymeti olur mu? 


*Abdülhakîm Arvasi Efendi* hazretleri bize hangi kitâbı tavsiye etdi ise, medh etdi ise, o kitâbı aldım, o kitapdan tercüme etdim. Beni Ankara’ya tâyin etdiklerinde, *Mübârek* bana mektûb gönderirdi. 


Mektûblarında; benim için *Azîz Hilmi* diye yazardı. Azîz ne demek? *Sevimli* demek. Bir mektûbunda da yazmış ki: *Bir zaman gelecek, din bilgileri Hilmi’den sorulacak*. Evde saklıyorum o mektûbu. 


Şimdi bütün dünyâ bize soruyor kardeşim. Öğrendiğim her şeyi Abdülhakîm Efendi hazretlerinden öğrendim. Mânevî olarak elime geçen her şey, Onun bereketi ile olmuşdur. 


İlk gitdiğim sıralarda, odada kimse yokken, beni yanına çağırırdı. Kendisi sandalyeye otururdu *Mübârek*, beni de yanındaki sandalyeye oturturdu. 


Sonra elini bana uzatıp; *Tut elimi!* derdi. Tutardım. *Sık!* derdi. Elini sıkardım. *Daha sık!* derdi, yine sıkardım. 


Mübârek; *Daha Sık!.. Daha Sık!..* derdi. Sıkmakdan yorulurdum efendim. Bakardım ki gözlerini kapamış, uyudu zanneder, elimi gevşetirdim. Çünkü yorulurdum. 


Tam elimi gevşetirken gözlerini açar ve *Sık!* derdi. Bu şekilde, bir sene hep elini sıkdırdı bana. Kim bilir, hikmeti nedir? O Büyüklerin bütün hücreleri *Zikr*’edermiş. 


Evliyânın vücûdunun her zerresi, zikr edermiş. *Mektûbât*’da var bu. *Bütün zerreleri zikreder*, diye yazılı. Biz bunu sonradan öğrendik, *Seâdet-i Ebediyye*’ye de yazdık bunu. 


Belki elini sıkdırıyor ki, o *Zikr* benim hücrelerime de, kalbime de sirâyet etsin diye. Bir sene sonra ders okutmaya, arabca öğretmeye başladı bana. Millet bahçede namaz vaktini beklerdi. 


Daha namaza yarım sâat varken, Mübârek, beni içeriye, odaya alır, *Arabî* öğretirdi, yâni *Sarf* ve *Nahiv* öğretirdi.