Abdülhamîd Hân tahtdan indirildi dünyadan refah ve huzur kalkdı

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerinin karşısında otururken *Yüzleri*’ne bakamazdım. Bir defâ *Bakdım*, ona da *Pişmân*’ım. Neden? 


Çünkü o anda *Bana* bakıyormuş Mübârek. Ben bakınca, gözlerini *Ben*’den çevirdiler. Onların bakışları *Şifâ*’dır kardeşim. 

● ● ●

*Abdülhamîd Hân*, dışarı talebe göndermezdi. En modern şekilde *Tıb fakültesi* kurdurup, dışarıdan hocalar, profesörler getirirdi. 


Buna rağmen son zamanlarda bâzı *Kişi*’ler, güyâ tahsîl için *Avrupa*’ya kaçdılar. Ama maksatları *Başka* idi. İşte o kaçıp gidenler, Fransa’da *Mason* oldular.


Ve döndüklerinde *Abdülhamîd Hân*’ı yıkdılar. Abdülhakim Arvasi Efendi hazretleri; Abdülhamîd Hân *Taht*’dan indirildi. Dünyâdan *Refah* ve *Huzûr* kalkdı, kıyâmete kadar da *Böyle* gider, buyurdu. 

● ● ●

*Şeytan*, şetâne kelimesinden gelir ki, Allahü teâlânın *Rızâsı*’ndan sapdırıcı demekdir. Üç çeşid şeytan vardır: *İblîs* ve sülâlesi. İnsan ve cinnîlerin *Kâfir*’leri, bir de insanın *Nefs*’i. 


Cinlerin ömürleri *Bin Sene*’den fazladır. *İblîs*, kıyâmete kadar yaşamak için Allahü teâlâdan *İzin* istemiş ve *İzin* verilmişdir. Efendimiz’in zamânından beri yaşıyan *Cin*’ler vardır. 


*İmâm-ı Rabbânî* hazretleri buyurmuş ki: 


*Cinleri* gördüm, her sokakda insanlardan *Fazla* idiler. Her birinin başında iki *Melek* onları zincire bağlamış *Dövüyor*’lar, insanları bunların zararından *Koruyor*’lardı. 


Şeytan, insanın *Damar*’larına girer, yalnız *Kalb*’e giremez. Kalp, Allahü teâlâya *Mahsus*’dur. 


Kalb’in üzerinde siyah bir *Nokta* vardır. Şeytan oraya kadar gelir, kalbe *Vesvese* verir. Eskiden *Putlar*’ın içine girip de konuşurlardı.

Hiç bir velî ben evliyâyım demez

 Hiç bir velî ben evliyâyım yanıma geliniz, sizi irşâd edeyim, demez. Çünkü onlar kendilerini ve kerâmetlerini gizlemekle görevlidirler. Bize lâzım olan, evliyâ olduğu söylenen şahsa bakarız. Eğer yaşayışı İslâmiyet'e tam uyuyor ve elinde silsile-i aliyyeden gelen ve bu yolda yetişmiş büyük bir zâttan tasdikli icâzeti, yetki belgesi varsa o zâta büyük zât diye hürmet ederiz.Tasavvuf ehliyim diyenlere bakarız. Eğer sözlerinde ve amellerinde İslâmiyete muhâlif hâller görülmezse onlara muhabbet ederiz. Eğer İslâmiyet'e aykırı hâlleri görülürse kendilerine tenbih ederiz. Dînin doğru olan hükümlerini bildiririz. Bozuk yollarını terk ederlerse iyi olur. Terk etmezlerse kendilerini sevmeyiz.

(Muhammed Hilmi Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri)

Zerre imân nedir?

Zaman olur ki, imân ehlinden cehennemde kimse kalmaz, yani zerre miktarı imânı olanlar dahi cehennemden çıkarlar. Zerrece imân neye derler bilir misin? Bir kimsenin ancak, Allahu teâlâ ile kendisinin bildiği bir günahı olsa, fakat Allahu Teâlâ’dan korkarak o günahı terk etse ve bir daha işlemese, zerrece imân olur. 


Meselâ, bir kimse karısını boşasa, fakat boşadığı duyulmadığı halde, bizzat kendisi onu boşadığını halka bildirse ve nefsini o kadından sakınsa, zerrece imandır veya bir kimseye bir miktar borcu olsa, alacaklısı bu alacağını unutsa yahut ölse gitse, borçlu olduğunu da hiç kimse bilmese ve fakat Allah korkusuyla o borcunu alacaklısına veya mirasçılarına ödese, zerrece imandır.  


Hâsılı, kebâ'ir dediğimiz büyük günahları, insanlar görüp bilmedikleri halde, Allah korkusuyla terk edip işlemeyenler, zerrece imân hâsıl etmiş olurlar ve o zerrece imanları yüzünden de cehennemde ebedî olarak kalmaz, günahları miktarı yandıktan sonra cehennemden çıkarlar.  


İllâ, bu gibi günahlarla ahirete gidenlerin, imânsız gitmelerinden korku vardır.

(Eşrefoğlu Abdullah Rumi hazretleri)

Akıl ve İman

 İslamiyet’in bütün emirlerini aklına uygun getirmek isteyen, aklı ile isbata kalkışan kimse, (Peygamberliğe) inanmamış olur.

(Muhammed Masum Faruki “kuddise sirruh” hazretleri)

İnsan Cennet bahçesini ziyârete gitmez mi?

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Ben Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerinin *Kabr*’ine girdim efendim. *Kefen*’in başını, ayaklarını *Çözdüm* ve dışarı çıkdım. Peygamber Efendimiz ne buyuruyor? 


*Kabr-ül mü’mini ravdatün min riyâdil Cenneh*. Yâni mü’minin kabri, *Cennet* bahçelerinden bir *Bahçe*’dir. 


Peygamber aleyhisselâm yine buyuruyor ki: *Kabr-ül kâfiri hufratün min huferün nîrân*. Yâni kâfirin kabri, *Cehennem* çukurlarından bir *Ateş çukuru*’dur. 


O hâlde ben Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerinin *Kabr*’ine girdiğime göre *Cennet Bahçe*’sine girdim. Şimdi ben; Cennet bahçesine girdim diye *Yemîn* etsem, yalan olmaz. 


Çünkü şâhidim Peygamber Efendimizdir. O, aleyhisselâm buyuruyor ki: *Mü’minin kabri Cennet bahçelerinden bir bahçedir*. 


Elhamdülillah, işte ben, Abdülhakim Efendi’nin *Kabr*’ine girince *Cennet Bahçesi*’ne girmiş oldum. Onun için çok seviniyorum. 


*Kabr-ül mü’mini ravdatün min riyâdil Cenneh*. Yâni mü’minin kabri, Cennet bahçesidir kardeşim. Hadîs-i şerîfdir bu. Mü’minin kabri, *Karanlık* değildir.


*Nûrlu*’dur ve *Aydınlık*’dır. Çünkü *Cennet bahçesi* dir. İnsan Cennet bahçesini ziyârete gitmez mi? Onun için *Mü’min*’lerin kabrini ziyâret etmek lâzım. 


Cennet bahçesini ziyâret etmek için, bir *Mü’min* in kabrine gitmeli. Hele ki evliyâ *Zât*’ların kabrini. Onları ziyâret eden, *Feyz*’lerinden de istifâde eder. 


Biz *Peygamber* Efendimizi aleyhisselâm *Seviyoruz* efendim. Peki, sevdiğimiz nerden belli? 


Çünkü Peygamber aleyhisselâmın *Sevdiği* kimseleri de seviyoruz. Kimdir onlar? *Eshâb-ı kirâm* efendilerimiz. 


Peygamber Efendimizi gören müslümânlara, *Sahâbe* denir. Bir tânesine *Sahâbî* denir. Hepsine birden *Eshâb-ı kirâm* denir.

Bunlar hep Abdülhakîm Efendi hazretlerinin bereketidir

 * "Bu nimetlerin bir zerresini kendimizden bilirsek, helak oluruz. Bunlar hep Abdülhakîm Efendi hazretlerinin bereketidir. O kapı çok büyük bir kapıydı. Biz oranın köpeği bile olamayız."

(Hüseyin Hilmi Işık "rahmetullahi aleyh")

Nakleden: (Enver Ören "rahmetullahi aleyh")

[Hatıralar,1.cild,sf: 418]

Bunun kıymeti yoktur

...* Yemek yerken konuşuluyor, Enver bey eskilerden anlatıyordu. Efendi Hazretleri'nin (Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî) Cuma hutbesinde "Allahümmensur men nasareddin, Allahüm mensur cüyûşelmüslimîn" duasını okurken, kendisinin "Allah" diye kuvvetle bağırıp bayıldığını, Efendi Hazretleri'nin aldırış etmediğini, namazdan sonra "Bunun kıymeti yoktur. İnsanın içindeki zulmetle bu duanın nurunun çarpışmasından ileri gelir" buyurduklarını anlattı. 

Anlatan: (Ehibbâdan emekli polis Enver bey)

Not: Bu emekli polis olan Enver bey Ben de hazretlerinin takibine memur edilmiş, sonradan Efendi hazretlerini sevip onun bağlılarından olmuştur.

[Hatıralar, 1.cild, sf: 629]

Aksırmak (Hapşırmak)

Sual: Aksırmanın [hapşırmanın] imanla, doğru söylemekle ve duanın kabul olması ile bir ilgisi var mıdır?
CEVAP
Evet vardır. Aksırmak çok iyidir. Bir hadis-i şerif meali:
(Aksırmak Rahmandan, esnemek Şeytandandır.) [Tirmizi]

Hazret-i Osman aksırınca Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Müjde sana ya Osman. Şu gelen Cebrail aleyhisselamdır. Allahü teâlâdan bana haber getirdi ki: Hiç bir mümin yoktur ki, peş peşe üç kere aksırsın da onun kalbinde iman sabit olmasın.) [Tirmizi, Hakim]

Konuşurken aksıran kimsenin doğru söylediği anlaşılır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Konuşurken aksırmak, sözün doğruluğuna işarettir.) [Taberani, Hakim]

Dua ederken aksırmak da o duanın kabul olduğuna alamettir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dua ederken aksırmak, duanın kabulüne işarettir.) [Taberani]

Sual: Aksırana ne demelidir?
CEVAP
Selam verenin selamını almak farz olduğu gibi, aksırana da Yerhamükellah demek Hanefi’de farzdır. Bu farz-ı ayn değil, farz-ı kifayedir. Aksıran kadına, yerhamükillah denir; fakat yabancı kadınların aksırmalarına yerhamükillah demek caiz değildir. Bir toplantıda, bir kimse aksırıp Elhamdülillah dese, oradaki biri, Yerhamükellah demezse, hepsi günah işlemiş olur. Biri derse diğerlerinin de söylemesi gerekmez. Söyleseler de zararı olmaz, iyi olur. Hadis-i şerifte, (Selamı ve teşmiti yayın!) buyuruldu. (İbni Asakir)
[Teşmit; aksırıp da, "Elhamdülillah" diyene, "Yerhamükellah" diyerek hayır ve bereketle dua etmektir.]

Aksırınca (Elhamdülillah) demeli, bunu duyan Müslüman da, (Yerhamükellah) demeli. (Allah sana rahmet etsin) demektir. Üçüncü biri varsa (Yehdînâ ve yehdîkümullah) demelidir. Bu da, (Allah bize ve size hidayet versin!) demektir. Üçüncü bir kimse yoksa, aksıran cevap olarak aynı şeyi söylemelidir. Helada iken aksıran heladan çıkınca "Elhamdülillah" der veya içinden söyler. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ aksırmayı sever, esnemeyi sevmez.) [Buhari]

(Esnemek şeytandandır. Esnemeye mani olmaya çalışın. Esneyene şeytan güler.) [Buhari]

(Aksıran hamd etmemişse, hatırlatmak için Elhamdülillah de! Çünkü aksıranın hamd etmesi her derde devadır.) [Deylemi]

(Aksıran, "Elhamdülillahi Rabbil âlemin" veya "Elhamdülillahi alâ külli hal" desin. Yanındaki de "Yerhamukellah" desin. Aksıran da "Yağfirullahü lena ve leküm" desin.) [Hakim]

(Aksıran "Elhamdülillah" derse, melekler de "Rabbil alemin" derler. Aksıran "Rabbil alemin" derse, melekler bu defa "Rahimekellah" derler.) [Taberani]

(Müslümanın müslüman üzerindeki beş hakkından biri, aksırıp Elhamdülillah diyene, Yerhamükellah demektir.) [Buhari]

(Aksırıp da, "Elhamdülillah" diyene "Yerhamükellah" demek farzdır.) [Buhari]

(Aksırınca "Elhamdülillah" diyen göz ağrısı görmez.) [Taberani]

(Aksıranı teşmit etmek, diş ve kulak ağrısından korur.) [Şir’a]

(Aksırınca "Elhamdülillah alâ külli hâlin minel hal" demek 70 derde devadır.) [Hatib]

Nezle olan, üçten fazla aksırsa, her aksırışta Elhamdülillah dese caiz olur. Böyle nezle olan kimse Elhamdülillah derse bir defa Yerhamükellah denir. Bundan sonra Elhamdülillah dese de, yerhamükellah demek gerekmez. Dense de mahzuru olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Aksıranı 3 defaya kadar teşmit et. Daha sonra ister et, ister etme!) [Tirmizi]

(Üç defadan fazla aksıran nezle olmuş demektir.) [Ebu Davud]

Çok kuvvetli aksırmak ve anormal şekilde esnemek uygun değildir. Uykusuzluk veya asabiyetten ileri gelenler hariç, esnemek iyi sayılmaz. Esnerken ağzı, dudağı ısırarak kapamak mümkün olmazsa, sol elin dışı ile kapatmalıdır! Yemeğe veya insanlara karşı değil de başı başka yöne çevirmelidir. Aksırırken de, çok ses çıkmaması için ağzı kapamaya çalışmalıdır!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kuvvetli aksırmak da şeytandandır.) [İbni Sünni]

(Geğirirken, aksırırken sesinizi yükseltmeyin.) [Beyheki]

Sual: Aksırınca hamd edilmesi gerektiğini bilmeyen veya söylendiğinde de kabul edeceği şüpheli olan kişiler aksırınca çevredekiler "çok yaşa" diyor. O da "siz de görün" diyor. Boş laf olduklarını biliyorum da acaba aksırınca böyle söylenmesini bekleyen çevrelere bunları söylemekte bir mahzur var mı?
CEVAP
Hiç duymamış gibi hareket edilir. Ama gerçekten çok yaşa demesini bekliyorsa denebilir.

Sual: Beş kere aksıran, her aksırışta, elhamdülillah dese caiz mi?
CEVAP
Mahzuru yoktur.

Sual: Beşinci defa aksırana (Yerhamükellah) denir mi?
CEVAP
Beş kere demek gerekmez. Üç kere söylemek farz-ı kifaye, fazlası müstehabdır.

Sual: İlim meclisinde aksırıp hamd edene (Yerhamükellah) denir mi?
CEVAP
İlim meclisinde aksıran hafif olarak hamd etmelidir.

Sesimizi duyurmak
Sual: Selama cevap verirken veya aksırıp elhamdülillah diyene yerhamükellah derken, mutlaka sesimizi karşımızdakinin duyması şart mı?
CEVAP
Bunlara cevap vermek farzdır. Ortam gürültülü olabilir veya o kimse ağır işitebilir yahut başka bir sebeple de duymayabilir. Biz selamı sesli almışsak, mesuliyetten kurtuluruz.

Elhamdülillah demek
Sual: Dini sohbette, mesela beraber dini kitap okurken, aksırıp (Elhamdülillah) diyene de, (Yerhamükellah) denir mi?
CEVAP
Böyle yerde aksıran, sessizce (Elhamdülillah) demeli. Duyanlardan birinin (Yerhamükellah) demesi kâfidir.

Kaynak: Dinimiz İslam 

Büyükleri tanıdıktan sonra ruh ve nefsin çarpışması

 * "Büyükleri tanıdıktan sonra mutlaka herkesin içinde bir sıkıntı olur. Bu iki sevginin çatışması ve çarpışmasıdır. Nefs, elindeki gücü kuvveti bırakmak istemez. Ruh öte yandan bastırır. Bu çatışma o günlerde içeride fırtınalar meydana getirir. İşte bu sıkıntılı bir geçittir. Eğer ruh ağır basarsa, rahatlar. Eğer ruh kaybederse, nefs saltanatını sürer." 

(Hüseyin Hilmi Işık "rahmetullahi aleyh")

Hatıralar,1.cild, 426 

Peygamber efendimizin nazarı

 * "Peygamber efendimiz bir şeye nazar etse, kıyamete kadar o nazar ettiği yerden insan feyz alır. Onun için ne zaman gökteki aya baksam ondan istifade ederim. Çünkü derim ki, Cenâb-ı Peygamberimiz nazar etmiştir. Evliyalar da öyledir. Onlar da elini bir taşa sürse, bin sene o taştan feyz gitmez. Onun için büyüklerin eşyası, hatırlatma cihetinden çok faziletlidir."

(Hüseyin Hilmi Işık "rahmetullahi aleyh ")

Hatıralar,1.cild, sf: 426

Siyaset

* "Siyasetle uğraşmayın."

* "Siyasette kimi desteklemek değil; kimi desteklememek mühimdir."

(Hüseyin Hilmi Işık Efendi "rahmetullahi aleyh")

Hatıralar,1.cild, sf: 438