Bu din bilmek dinidir

 Bu din, bilmek dinidir. Bilmeden Müslümanlık olmaz.Yani dünya ve ahrette rahat etmek, saadete kavuşmak için, dinimizin bildirdiği, inanılacak ve yapılacak şeyleri öğrenmek, bilmek ve bunların gereğini yerine getirmek dinidir. Bilmeden ve bildiklerini yapmadan, Müslümanlık olmaz. İslamiyet’i bilmeyen ve tatbik etmeyen bir kişi, Evliyalık yolunda bulunmaya kalkarsa, sapıtır. Hatta şeytan çalar onun imanını.

(İmam-ı Rabbani “kuddise sirruh” hazretleri)

Kendinden tiksinmeyen kurtulamaz.

 Bid’at ehli Cehennem köpeklerindendir. Bid’at ehline büyüklerin feyz ve ihsanları gelmez. Bid’atların başı ise “Ben...” demektir. Bu da Allahü teâlâdan ve büyüklerden gelen feyz ve bereketi keser.Nefsinizi aradan çekiniz.Hatta kendinizden iğreniniz. Yapmadığınızı söylemeyiniz.Kendinden tiksinmeyen, kurtulamaz.

(Seyyid Emir Külal “kuddise sirruh” hazretleri)

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Efendim, ben hep *Mektûbât*’dan veyâ *Abdülhakîm Arvasi Efendi* hazretlerinden bahsederim. Hattâ birşeyi tekrar tekrar anlatırım. Maksadım, onların *İsmi* anılsın, oraya *Rahmet* yağsın, *Feyz* gelsin diye. 


Çünkü o büyüklerin *Rûh*’ları, isimlerinin anıldığı yerde hemen *Hâzır* olurlar. *Ruh*’da *Zaman* yok, rûh zamansızdır, yeter ki *İsmi* anılsın, hattâ *Hâtırlan*’sın, o anda, o yerde *Hâzır* olurlar. 


İnsan ölürken, her şeyi *Unutur* efendim. Çünkü vücuddan *Can* çıkarken, önce *Beyin*’den çıkmaya başlar, sonra *Aşağı*’ya doğru iner. Canın çekildiği her kademede, orası *Ölür*. 


Meselâ can, *Boğaz*’a geldiğinde, buradan yukarısı *Ölmüş* oluyor. Sonra yavaş yavaş *Aşağı*’ya doğru iniyor. Boğaza kadar gelince, beyindeki *Bilgi*’lerin hepsi siliniyor, *Beyin* ölüyor çünkü. 


Bırakın *Ölüm*’ü, insan yaşlandığı zaman bile, kendi *Evi*’ni unutabiliyor, arkadaşının *İsmi*’ni unutuyor. Hattâ kendi *Oğlu*’nun, kendi *Kızı*’nın ismini bile unutabiliyor efendim. 


Unutkanlık, biz *Kul’lar* için. Hele ölürken, o *Telâş*’la, insan her şeyi *Unutur*. Ama kalp, ölmedi henüz. Çünkü *Kalp*, en son ölür. Can, en son *Kalp*’den çıkar. 


Dolayısıyla bir kalpde *Aşk* ve *Sevgi* varsa, hele *Îmân* varsa, Allah *Sevgi*’si, Resûlullah *Sevgi*’si varsa, bu *Büyük*’lere muhabbet varsa, sevdiği bu *Kimse*’leri karşısında *Görür* efendim. 


Hele Resûlullah *Efendimiz*’i mutlaka görür ve ölüm *Acısı*’nı hiç duymaz. Aslında *Acı* var, ama o duymaz. Niçin duymaz? 


Çünkü Allahü teâlâ, ona, *Efendimiz* aleyhisselâmı gösterir. Onun o akıl almaz *Güzel*’liğini görünce, kendinden Geçer. Aynen *Narkoz* verilmiş kimse gibi olur. 


Nasıl ki, beş vakit *Namaz*’da *Ettehiyyâtü*’yü okurken *Esselâmü aleyke!* diye Peygamber aleyhisselâma selâm veriyoruz ya, işte o *Selâm*’ı, Efendimiz aleyhisselâm işitiyor.


*Bana selâm veren Kim?* diye bakıyor ve o kimsenin yüzünü *Hâfıza*’sına kaydediyor. Vaktâki o mü’min *Vefât* edeceği zaman, hemen geliyor ve nûr *Cemâl*’ini ona gösteriyor. Bu, ne büyük *Müjde* kardeşim!

-------

Sevgilinin sevdikleri sevilir

 “Bu dünyada, herkesin, sevdiğine benzeyenleri çok sevdiğini görüyoruz. Sevgilinin sevdikleri sevilir. Düşmanları sevilmez. Beden ile ve kalb ile erişilebilecek bütün kemâller, yüksek dereceler, Resûlullahı sevmeye bağlıdır. İnsanın kemâli, bu terâzî ile ölçülür. Bunun için, tâ’atların, ibâdetlerin en kıymetlisi, Allahü teâlânın Evliyâsını, Dostlarını sevmek ve Düşmanlarını sevmemektir. Çünkü, Allahü teâlâyı sevmenin en büyük alâmeti budur. Dostun sevdiklerini sevmek, düşmanlarını sevmemek, insanda kendiliğinden hâsıl olur. Seven kimse, bu hususta deli gibidir. (Bir kimseye deli denilmedikçe, îmânı kâmil olmaz) buyuruldu. Böyle olmayan kimsenin muhabbetten nasîbi olmaz. Bu işte, (Uzak olmadıkça, yakınlık olamaz) sözüne uymak lâzımdır. Bir takım câhiller, hazret-i Aliyi sevenin, Eshâb-ı kirâmın büyüklerini sevmemesi lâzımdır diyorlar. Bu sözleri doğru değildir. Çünkü, birini sevenin, onun düşmanlarını sevmemesi lâzımdır. Dostlarını değil. Allahü teâlâ, Fetih sûresinin yirmidokuzuncu âyetinde, Eshâb-ı kirâm için, meâlen, (Birbirlerine çok merhametlidirler) buyurdu. Birbirlerine (rahîm) olduklarını bildirdi. Bu âyet-i kerîme, Eshâb-ı kirâmın, birbirlerine çok ve devamlı merhametli olduklarını gösteriyor. Merhamete uymayan, buğz, kin, hased ve adâvetin, aralarında hiç bulunmadığını haber veriyor.”


[Hak Sözün Vesîkaları]

Sultan Allahın yeryüzündeki gölgesidir

Zaman zaman Câmi-i Kebir’e (Ulu Câmi) gider namaz kılardım. Kim bilir ne mübarek insanlar burada namaz kılmıştır diye düşünürdüm. Minberin arkasında bir levha asılıydı. Üzerini kapatmışlardı. Bu levhada ne yazdığını sordum.

Es-Sultânu zillullahi fi’l ard, ya’vî ileyhi küllü mazlûm [Sultan, Allahın yeryüzündeki gölgesidir; mazlumlar oraya sığınır] hadîs-i şerîfinin yazılı olduğunu öğrendim. Tek Parti zamanında bu levhanın üzeri kapattırılmıştı. Sonra Bursa’ya bir gelişimde o levhanın başvekil Adnan Menderes’in tâlimatıyla açıldığını gördüm.


Hüseyin Hilmi Işık (rahmetullahi aleyh)

Sahifelerinize ne yazdığınıza dikkat ediniz

 Sahifelerinize ne yazdığınıza dikkat ediniz. çünkü bu Rabbinize karşı okunacaktır. Yazık o kimseyeki çirkin söz konuşur. Eğer içinizden biri Bir kardeşine içinde çirkin söz bulunan Bir yazı gönderse, şüphesiz bu bir hayasızlık olur. Ya rabbine karşı kötü söz söyleyenin hâli ne olur?

 (Bişr-i Hafi hazretleri)

Din ilimleri inanmak içindir

 *Din ilimleri anlatmak için değil, inanmak içindir. 

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)

Allahu teâlâ zâtında kadîmdir

 *Allahu teâlâ zâtında kadîmdir, sıfatlarında kadîmdir. Bütün iyilikler Onun irâdesiyle, muhabbetiyledir, rızâsıyladır. Bütün fenâlıklar Onun irâdesiyledir, fakat rızâsı ve muhabbetiyle değildir. 

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)

Her mahlûkun zâtını ve sıfatlarını O halk ediyor

 *Her mahlûkun zâtını ve her mahlûkun sıfatlarını O halk ediyor. Mahlûkatın  fiillerini [işlerini, yaptıklarını] O yaratıyor. Güneş ziyâsının pencereden gelmesi gibidir. Ya'nî pencere zıya [ışık] vermiyor. Ziyâ güneştendir. Pencerede vâsıtadır. Bütün mahlûkatın ef'ali böyledir. 

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)

Arş ve Kürsî

 *Bir dirhem [ma'denî para] bir sahraya gören ne ise, yedi gök de Kürsî'ye nisbetle o kadardır. Arşın büyüklüğüne göre Kürsî sahra'ya atılmış küçük bir halka gibidir. 

* Kürsiye, sekizinci semâ da derler. Bütün sevâbit [sabit yıldızlar] bundadır. Arşa Felek-i atlas derler. Hâlistir,safdır. Felekin ahvalinden muarradır [Onda değişmeler yoktur]. Bunlar hükemâ sözleridir.

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

Edep

 Adem oğlunun edepten nasibi yoksa insan değildir. İnsan ile hayvan arasındaki fark edeptir.

(Şems-i Tebrizi hazretleri)