İbni Teymiyye'nin dalâlete düştüğü yerler

Sual: İbni Teymiyye hangi temel hususlarda Ehl-i sünnetten, doğru yoldan ayrılmıştır?

Cevap: İbni Teymiyye'nin Selef-i sâlihînden ayrıldığı yerler hakkında Tâcüddîn-üs-Sübkî hazretleri buyuruyor ki:

"1- Talak vaki olmaz, yemin keffareti vermek lazımdır diyor.

      2- Kılınmayan namazı kaza etmek lazım değildir diyor.

      3- Suda fare gibi hayvan ölünce necis olmaz diyor.

      4- Cünüp olanın, gece gusül etmeden nafile namaz kılması caizdir diyor.

      5- Allahü teâlâ zerrelerden yapılmıştır diyor.

      6- Kur’ân-ı kerim, Allahü teâlânın zatında yaratılmıştır diyor.

      7- Âlem, yani her mahluk, nevi ile kadimdir, sonsuzdur diyor.

      8- Allah, iyi şeyleri yaratmaya mecburdur diyor.

      9- Allahü teâlânın cismi ve ciheti vardır ve yer değiştirir diyor.

      10- Cehennem ebedî, sonsuz değildir, sonunda söner diyor.

      11- Peygamberlerin masum, günahsız olduklarını inkâr ediyor.

      12- Resûlullah efendimizin diğer insanlardan farkı yoktur. Onu vasıta kılarak dua etmek caiz olmaz diyor.

      13- Resûlullah efendimizi ziyaret etmeye niyet ederek Medine şehrine gitmek günahtır diyor.

      14- Peygamber efendimizden şefaat istemek için gitmek de haramdır diyor.

      15- Tevrat ve İncil'in kelimeleri değil, manaları değişmiştir diyor.”

Bazı âlimler, yukarıda bildirilenlerin çoğu ibni Teymiyye'nin sözü değildir dedi ise de, Allahü teâlânın ciheti olduğunu ve parçaların birleşmesinden meydana geldiğini söylediğini inkâr eden yoktur.

İbni Teymiyye'yi savunan ve bilhassa "Vâsıta" kitabını bastıranlar var. Bu kitap, onun Kur’ân-ı kerime, hadis-i şeriflere ve icmâ'ı müslimine uymayan fikirleri ile doludur. Okuyanlar arasında büyük fitne ve bölücülük uyandırmakta, kardeşi kardeşe düşman etmektedir. Hindistan'daki Vehhabiler ve başka İslam memleketlerinde, bunların tuzaklarına düşmüş cahil din adamları, ibni Teymiyye'yi kendilerine bayrak yapmışlar, ona "Şeyh-ul-islâm" gibi isimler takmışlar. Onun bozuk fikirlerine ve yazılarına din ve iman diye sarılıyorlar. Müslümanları parçalayan, İslamiyeti içeriden yıkan bu feci akıntıyı durdurmak için Ehl-i sünnet âlimlerinin onu reddeden, kitaplarını okumalıdır. Bu kitaplardan Takıyyüddîn-üs-Sübkî hazretlerinin, "Şifâ-üs-sikâm fî-ziyâreti-hayril-enâm" kitabı, ibni Teymiyye'nin bozuk fikirlerini yok etmekte ve yayılmasını önlemektedir.

Rabbime karşı samimiyim

 *Enver ağabeyimiz rahmetullahi aleyh” Buyurdu ki:

*Bu dünyada insan sıkılmıyorsa, o zaman gerçek hayatı tanımıyor demektir.* İnsanların dünyadaki hayatı ana rahmindeki çocuk gibidir. Hayatın üç safhası var çünkü. Ana rahmindeki hayat, dünyadaki hayat, ondan sonra âhiret hayatı. *Vazgeçemediğimiz bazı şeyler vardır, şayet vazgeçersek mahvoluruz. Bir tanesi kalite, vazgeçemezsin.* Kalite yoksa ben yokum. *İkincisi ihlâs, yoksa ben yokum.* Yani yaptığımız işi Allah için yapmak, Türkçe’si samimiyetle yapmak. Allah samimi insanları sever, ikiyüzlü insanları, sahtekârı sevmez. *Üçüncüsü de, kimliğimizi mutlaka koruyalım, kaybetmeyelim.* Kimlik yoksa ben niçin burada durayım? Ben kimliğimi korumak istiyorum. Ben Müslümanım ve Türküm, samimiyim. Kime karşı? Rabbime karşı samimiyim.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

(Fotoğraf da görünenler Merhum hocamız Hüseyin Hilmi Işık Efendi ve damadı merhum Enver Ören ağabey)

*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


O büyükler öyle *Büyük*’dür ki, meselâ *İmâm-ı Mâlik* hazretleri bir hadîs-i şerîf okuyacağı zaman, kürsüden iner, *Edeb*’le oturur ve öyle okurdu. 


Okumaya başlarken; *Kâle Resûlullah!* deyince, rengi *Sararır*, bedeni *Titrerdi*. 


Bu zamanda halk *Câhil* kardeşim, bilmiyorlar. Mezhebsizler de bu zavallıları aldatıyorlar. Bizim *Kitap*’lar sâyesinde insanlar *Doğru*’yu öğreniyor, mezhebsizlere aldanmıyorlar kardeşim. 


*Sizin kitaplar geldi, artık aldanmıyoruz!* diyorlar. Her yerden, bize böyle müjde haberleri geliyor. Onun için Rabbimize *Şükr*’ediyoruz.  


Gençler bu kitapları alınca, okuyacaklar, anlıyacaklar. Ne büyük *Ni’met*, ne büyük *Seâdet*. Şimdi burada da mü’minler toplanmış, ne güzel şey. Acabâ dünyâda böyle bir *Yer* daha var mı? 


Ne *Güzel* yâ Rabbî! Elhamdülillah. *Mektûbât*’da birinci cildde *204*.cü mektup var. Bunu hepiniz okuyun. Yarım sahîfecik, çok *Güzel* bir mektup.


Tam bu zamana göre. *Kâfir*’lere hiç cevap vermiyeceğiz kardeşim, hiç. İşte o mektûb, bu zamana göre *Nasıl* hareket edeceğimizi gösteriyor. 

● ● ● 

*Mir’ât-ı kâinât*, büyük bir târih kitâbıdır. Abdülhakîm Efendi hazretleri bana; *O kitâbı al, oku!* buyurdu. Efendi hazretlerinin emriyle aldım. Ben bu kitâbın *İsmi*’ni bile işitmemişdim. 


Bizim birâder *Sedat*, bir gün bize gelmişdi. Bana sordu: *Âbi, gazetede Çihâr-ı yâr-i güzîn kitâbından yazdığım tefrika bitiyor, ondan sonra ne yazayım?* dedi. 


Ben de düşündüm, taşındım, *Mir’ât-ı kâinât kitâbından yaz!* dedim. Neden bu kitâbı söyledim? Çünkü Efendi hazretlerinin, vaktiyle bana; *Onu al, oku!* diye emretdiği kitap. 


Abdülhakim Arvasi Efendi hazretleri, bana ayrıca; *Baş tarafını okuma! Baş tarafı ağırdır, ikinci kısımdan başla!* buyurmuşdu. Elhamdülillah, yol gösteren bir *Mürşid*’imiz var. 


Kim o mürşid? *Mektûbât*. Mektûbât, mürşidimiz bizim. Onun için kafamızdan *Uydurma* hiçbir şey söylemeye lüzûm yok. Sizinle müsâfeha edelim, *Tekrâr-ı hasen*’dir kardeşim.

Nemâz ile mûsikî

 Tesavvuf yolunda bulunanların birçoğu kendilerine nemâzın hakîkati bildirilmediği ve ona mahsûs kemâlât tanıtılmadığı için, derdlerinin ilâcını başka şeylerde aradı. Maksadlarına kavuşmak için, başka şeylere sarıldı. Hattâ bunlardan ba’zısı, nemâzı bu yolun dışında, maksadla ilgisiz sandı. Orucu nemâzdan üstün bildi. (Fütûhât) kitâbının sâhibi [Muhyiddîn-i Arabî “kuddise sirruh”] dedi ki: (Oruc, yiyip içmeği bırakmak olduğu için, Allahü teâlânın sıfatları ile sıfatlanmak, Ona yaklaşmakdır. Nemâz ise, başkalaşmak, uzaklaşmak, ibâdet edici ve ibâdet edilen ayrılığını kurmakdır). Bu söz de, görüldüğü gibi, Tevhîd-i vücûdî mes’elesinden doğmakdadır. Bu mes’ele ise, aşk-ı ilâhî serhoşluğunun bir tezâhürüdür. Nemâzın hakîkatini anlıyamıyanlardan birçoğu da, ızdırâblarını teskîn ve rûhlarını ferâhlandırmağı, simâ’ ve nağmede, ya’nî mûsikîde, vecde gelmekde, kendinden geçmekde aradı. Maksadı, ma’şûku, mûsikî perdelerinin arkasında sandı. Bunun için raksa, dansa sarıldılar. Hâlbuki, (Allahü teâlâ harâmda şifâ te’sîri yaratmamışdır) hadîs-i şerîfini işitmişlerdi. Evet, boğulmak üzere olan bir acemî yüzücü, her ota da sarılır. Birşeyin aşkı, âşıkı sağır eder ve kör eder. Bunlara eğer nemâzın kemâlâtından birşey tatdırılmış olsaydı, simâ’ ve nağmeyi ağızlarına almaz, vecde gelmeği hâtırlarına bile getirmezlerdi.


Fârisî mısra’ tercemesi:


Doğru yolu göremeyince, çöle sapdılar.


Ey kardeşim! Nemâz ile mûsikî arasında ne kadar uzaklık varsa, nemâzdan hâsıl olan kemâlât ile mûsikîden hâsıl olan teessür de, birbirinden o kadar uzakdır. Aklı olan, bu kadar işâretden çok şey anlar! Bu, öyle bir üstünlükdür ki, Peygamberimizden “sallallahü aleyhi ve sellem” bin sene sonra meydâna çıkıyor. Öyle bir sondur ki, baştarafa benzemekdedir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” belki de bunun için, (Başlangıcı mı dahâ iyidir, yoksa sonu mu?) buyurdu da, (Başlangıcı mı dahâ iyidir, yoksa ortası mı?) buyurmadı. Demek ki, sonra gelenlerin öndekilere dahâ çok benzediğini görerek, şübhelendi de, böyle buyurdu. Diğer bir hadîs-i şerîfde: (Bu ümmetin en fâidelileri, önce ve sonunda gelenlerdir. İkisinin arası bulanıkdır) buyurdu. Evet, bu ümmetin sonuncuları arasında, başdakilere çok benziyenler olacakdır. Fekat, adedleri azdır. Hattâ pekazdır. Ortadakilerde o kadar benzeyiş yok ise de, mikdârları çokdur. Hem de pekçokdur. Fekat, sondakilerin az oluşu kıymetlerini dahâ da artdırmış, öndekilere dahâ yaklaşdırmışdır. Peygamberimiz “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” buyurdu ki, (İslâm dîni garîb başladı. Sonu da böyle garîb olacakdır. Bu garîblere müjdeler olsun!). Bu ümmetin sonu, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” vefâtından bin sene sonra, ya’nî ikinci bin ile [ya’nî binonbir (1011) hicrî senesinde] başlamışdır. Çünki bin sene geçmesi ile, insanlarda büyük değişiklik ve eşyâda kuvvetli tebeddül olur. Allahü teâlâ, bu dîni kıyâmete kadar değişdirmiyeceği, [din düşmanlarının çalışmalarına rağmen, bozulmakdan koruyacağı] için, ilk zemânda gelenlerin tâzelikleri, kuvvetleri sondakilerde de görülmekde ve böylece ikinci bin başında islâmiyyetini kuvvetlendirmekdedir. Bu sözümüzü isbât etmek için, kuvvetli şâhid olarak, Îsâ “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” ile hazret-i Mehdîyi “rahmetullahi teâlâ aleyh” gösteririz.

(İmam-ı Rabbanî hazretlerinin 1.cild 261.mektubundan bir bölüm)

İtikadı ve ameli bozuk olan kimse ile görüşmemeli

 İtikadı ve ameli bozuk olan kimse ile görüşmemeli, bid’at sahibi ile sohbet, arkadaşlık yapmamalıdır.Üç sınıf kimse ile sohbet etmeyin. Bunlar, gafil olan âlimler, hep dünya kazancını düşünen hafızlar ve din cahili olan şeyhlerdir. Bunların en tehlikelisi cahil şeyhlerdir ki, böyle tanınan bir kimsenin sözleri, işleri ve hareketleri, İslamiyet’e uygun değilse, sakın ona yaklaşmayın!Hatta böyle kimselerin bulunduğu şehirden, köyden kaçın! Çünkü o, gizli ve sinsi bir hırsızdır. İnsanın dinini, imanını çalar ve insanı şeytanın tuzağına düşürür.Dünyaya bağlı değilmiş gibi görünse de, aslandan kaçar gibi, kaçın ondan!

(Seyyid Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri)

Müslüman olmak için, yalnız kelime-i şehadeti söylemek yetişmez

 Müslüman olmak için, yalnız kelime-i şehadeti söylemek yetişmez.Müslüman olmak için yalnız Amentünün altı şartına da inanmak kâfi değildir.İnanmak lazım olan şeylerin hepsine hiç şüphe etmeden inanmak, tasdik etmek ve küfre sebep olan sözlerden ve işlerden uzaklaşmak ve kâfirleri sevmemek de, Müslüman olmak için şarttır.İnsan, ancak bu suretle Müslüman olur. Bu şart bulunmadıkca Müslümanlık olmaz.

(Muhammed Masum Faruki “kuddise sirruh” hazretleri)

Dinini öğrenmek isteyen Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okur

 Dinini öğrenmek isteyen, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okur.Başka kitaplardan öğrenemez. Nasıl ki bir hasta, cahil birinden ilaç alıp şifa bulmaz, hatta ölürse, Ehl-i sünnet olmayan, bid’at sahibi ve mezhepsiz birinin bozuk ve sapık kitabını okuyan da dinini öğrenemez. Hatta dini, imanı hepten bozulur.

(Seyyid Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri)

Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından başka din kitabı okumayın

 Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından başka din kitabı okumayın. Çünkü bazı din cahilleri ve azılı din düşmanları, kendi akıllarına ve zamanlarındaki fen bilgilerine göre tefsir ve fıkıh kitapları yazarak, gençleri aldatıyorlar.Aldanan kimsenin imanı gitmediyse (Bid’at sahibi), eğer imanı giderse, (Mürted) olur.Bu bozuk kitapları okuyan, İslamiyet’i değil, bunları yazanların şahsi görüşlerini,

düşüncelerini öğrenir. Bu kitaplar, İslamiyet’i içerden parçalamakta, (Ehl-i sünnet) denilen hakiki Müslümanları yok etmektedir.

(Seyfeddin-i Faruki “kuddise sirruh” hazretleri)

Muhammed aleyhisselama itaat etmek Allahü teâlâ'ya itaattir

 Cenâb-ı Hak, Nisa suresi, yetmişikinci âyetinde, Muhammed aleyhisselama itaat etmenin kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor.Yani Onun Resulüne itaat edilmedikçe Ona itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kati ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, âyet-i kerimede; (Elbette, muhakkak böyledir) buyuruldu.

(İmam-ı Rabbani “kuddise sirruh” hazretleri)

Allahü teâlâdan bahseden kalmadı

 Herkes fasülyeden, patatesten söz ediyor. Allahü teâlâdan bahseden kalmadı.

(Seyyid Muhammed Emîn hazretleri “rahmetullahi aleyh” )

Kâmil ve yetişmiş olan mürşid

 Kâmil ve yetişmiş olan mürşid o kimsedir ki, iki talebesinden biri doğuda biri de batıda olsa ve ikisi aynı anda vefât etmek üzere olsa, her ikisinin de başında bulunup îmânlarını şeytanın vesvesesinden muhâfaza eder.

(Pîr Muhammed Gencevî hazretleri “rahmetullahi aleyh” )