Bir gece Eşrefoğlu Rumi Hazretleri, dergâhında ibadet ediyordu. Bu sırada bir ışık peydâ oldu. O ışıktan şöyle bir hitap duyuldu: "Ey kul! Dile benden ne dilersen. Bütün haram olan şeyleri sana helâl kıldım." Eşrefoğlu bir anda Allahü teâlânın izni ile sesin sâhibi olan şeytanı yakaladı. Avucunun içinde sıkmaya başladı. O anda şeytan; "Yâ şeyh! Ne yapıyorsun? Allah bana kıyâmete kadar mühlet vermiştir. Sen ise beni öldürmek istiyorsun." deyince, Eşrefoğlu; "Ey mel'ûn! Sen benim talebelerimin ve dostlarımın îmânlarına kasdetmeyeceğine dâir söz verirsen, salarım." dedi. Şeytan da; "Onların îmânlarına kasdetmeyeceğime söz veriyorum." dedi. Bunun üzerine Eşrefoğlu Rûmî; "Ey mel'ûn! Allahü teâlâ ile olan ahdine vefâ etmedin. Benimle olan ahdine mi vefâ edeceksin. Bildiğin şeyden geri kalma." dedi ve saldı. Talebeleri; "Onun şeytan olduğunu nereden anladınız?" diye sorunca; "Bütün haramları sana helâl kıldım, deyince anladım. Çünkü Allahü teâlânın haram ettiği şeyler zâta mahsus değildir. Kıyâmete kadar bâkidir." buyurdu.
Münâkaşa bizde yasaktır
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Bu *Büyük* lerin sözlerine lâyık olalım inşallah, *Çok konuşan* bir kimsenin, aklının *Az* olduğu anlaşılır. Ancak *Büyük* lerden anlatmak müstesnâdır. Türkçede bunun bir misâli var.
Atalarımız; *Kelâmın fıdda ise sükûtun olsun zeheb!* buyurmuşlar, *Fıdda*, gümüş demekdir, *Zeheb* de altın demekdir. Sözlerin *Gümüş* ise, sükûtun *Altın* olsun.
Hele bu zamanda çok *Mühim* dir bu. Düşünerek konuşun kardeşim. Ben hep düşünerek konuşuyorum. *Lüzûm* suz bir *Söz* söylemiyeceğiz. Hiçbir toplantıda, hiçbir yerde, hiçbir kimseye *Lüzûm* suz bir *Söz* söylemiyelim.
Hele *Münâkaşa*, çok zararlıdır ve bizde *Yasak* dır. Bizim kitaplarımızda sık sık yazılı; Münâkaşa, *Dostla* da yapılmaz, *Düşman* la da yapılmaz. Çünkü dostla yapılırsa muhabbet *Azalır*, düşmanla yapılırsa düşmanlık *Artar*.
● ● ●
*Kandil* geceleri mübârekdir, *Cumâ* gecesi de mübârekdir. Bu iki gece bir araya gelince daha *Kıymetli* olur. Çok *İstiğfâr* etmek lâzım. Günâhlardan sakınmak lâzım. *Dargın* durmamak lâzım.
Bu, çok mühim. *Üç* gün den fazlasına müsâde yok. Müslümân, *İçki* içmez, *Kumar* oynamaz, *Zinâ* etmez, ama farkında olmadan *Gıybet* edebilir. Bu gibi günâhlardan çok sakınmak lâzım.
İnsanlar *Üç* sınıfdır kardeşim. Birincisi, *Hayvan* gibi olanlardır. Onların husûsiyyeti, *Benimki benim, seninki de benim!* derler.
*Köpek* gibi yâni. Köpekler *Kemik* toplarlar ve gömerler. Bir daha toplarlar gene gömerler, bir daha toplarlar gene gömerler, sonra nereye gömdüğünü *Unutur* lar.
Bir de *İnsan* sınıfı var. Bunlar; *Seninki senin, benimki benim!* der.
Üçüncüsü ise *Müslümân* ahlâkında olanlardır. Bunlar; *Seninki senin, benimki de senin!* derler. Söylemesi kolay, yaşaması *Zor* dur
*Hubb-ı fillâh* ve *Buğd-ı fillâh*, bu dînin esâsıdır kardeşim. Birbirimizi çok *Seveceğiz*, birbirimizin kusurlarımızı *Görmiyeceğiz*. Bunlar, bizim *Kitap* larımızda yazılı, *Büyük* ler böyle buyuruyorlar.
Ne diyorlar: *Mü’minler, birbirinin arkasından (duâ) ederler, münâfıklar birbirinin arkasından (gıybet) ederler!* Büyüklerimiz böyle buyuruyor kardeşim.
Her sabah evden çıkarken yapılacak niyet
Her sabah evden çıkarken; (Yâ Rabbi (azze ve celle) , kendimin ve aile efradımın rızkını helalden kazanmak, onları kimseye muhtac bırakmamak için vazifeme gidiyorum) demelidir.O gün, Müslümanlara iyilik, yardım etmeyi, onlara nasihat ve emr-i maruf yapmayı, kalbinden geçirmelidir.Böyle niyet eden bir tüccar veya memur, işçi ve muallim, vazifesinde çalıştığı müddetçe hep sevab kazanır. Her işi, ibadet olur. Dünyada kazandığı şeyler de, caba olur.
(Hâcegi Muhammed Emkenegi “kuddise sirruh” hazretleri)
Tevatür ile bildirilmiş olan din bilgileri
Zaruri olan ve tevatür ile bildirilmiş olan din bilgilerinde ictihad câiz olmadığı için, böyle bilgilere inanmayan, sözbirliği ile imândan çıkar.
(Milel-nihal tercümesi S. 69 ; Ibni Abidin S.377)
Kâfirlerin kullandıkları şeyler ikiye ayrılır
Kâfirlerin kullandıkları şeyler ikiye ayrılır: birisi âdet olarak yapdıkları şeylerdir ki, bunlardan harâm olmıyanları, insanlara faideli olanları yapmak ve kullanmak günah değildir. Ayakkabı giymek, çatal kaşık kullanmak, âdete bağlı şeyler olduğu için mubâhtır. İkincisi ibâdet olarak yaptıkları şeylerdir. Bunları yapan ve kullanan kâfir olur. Mesela kiliseye gitmek, puta tapmak v.s. gibi.
(Tefsîr-i Şeyhzâde c.1, s.108; İbni Âbidîn c.5 s.481 ve namazda Kıraat bahsi; Birgivî Vasıyyetnâmesi)
Kur’an-ı kerimden kendi anlayışına göre mana çıkarmak
Hüseyin Bin said hazretleri Buyurdular ki:
Herkes Kur’an-ı kerimden kendi anlayışına göre mana çıkardığı için, 72 sapık firka meydana çıkmıştır. Alimler topluluğundan ayrılanlar, sapıtmışlardır.“Kur’an varken başka kitaba lüzum yoktur” demek, “Anayasa varken kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere lüzum yok” demekten daha cahilliktir.
Kur'ân-ı kerîmi yanlış anlamak veya şübhe etmek insânın îmânını giderir
Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şeriflerden islâmiyeti öğren¬meğe uğraşırken, yanlış anlamak veya şübhe etmek insânın îmânını giderir. İslâmiyyet, doğru olarak, ancak, Ehl-î sünnet âlimlerinin kitâblarından hazırlanmış olan ilmihâllerden öğrenilir.
(Fetâvâ-i Hindiyye c.5, s.377;
İbni Âbidîn c.l, s.29)
Kur'ân-ı kerîm büyük bir ilimdir
Kur'ân-ı kerîm büyük bir ilimdir. Ancak onu, o ilmin mütehassısları anlar. Her Arapça bilenin Kur'ân-ı kerîmi anlaması mümkün değildir..Kur'ân-ı kerîm, uçsuz bucaksız büyük bir okyanus gibidir. İnsanlar da o deryanın ortasında bulunan bir gemideki yolcular gibidir. Yolcuların, (Kaptanda insan, biz de insanız, şu gemiyi istenilen sahile çıkarabiliriz) demeleri elbette çok abestir. Tecrü¬beli kaptan bile, elinde pusulası ve diğer lüzumlu aletleri olmasa, istenilen rotayı takip ederek arzu edilen limana gidemez. İşte insanlar, gemideki yolcular gibidir. Bir kaptan olmadıkça istenilen limana gidemezler. Kaptan, İmâm-ı A'zam hazretleri gibi İslâm âlimleridir. Yolcuların kaptana tâbi olmaları gibi, insan¬lar İmâm-ı A'zam “rahmetullahi aleyh” hazretleri gibi bir İslâm âlimine tâbi olmadıkça Kur'ân-ı kerîme göre amel etmiş sayılamaz.
(Mevdûât-ül-ulûm c.l, s.455; Hadîka c.2, s.339)
Kendi görüşü ile tefsir
Kendi görüşü ile tefsir, caiz değil¬dir.Resûlullah'tan "sallallahü aleyhi ve sellem" ve Eshâb-ı kirâm'dan gelen haberlere, âlimlerin tefsirlerine ve tefsir ilminin usûlüne bakmadan ve Kureyş lügatini bilmeden ve hakikat ile mecazî düşünmeden mücmel, mufassal ve umumi veya husûsi olanları birbirinden ayırmadan ve âyeti kerîmelerin indirilme sebeblerini ve nasih, mensuh olduklarını araştırmadan verilen mânayı Allahü teâlânın kelâmı olarak söylemek nasıl doğru olabilir?Tefsir, Kelâm-ı İlâhiden, Murad-ı İlâhiyi anlamak demek¬tir. Kendiliğinden verilen mâna; doğru olsa bile, meşru yoldan çıkarmadığı için hatâ olur. Verdiği mâna yanlış ise, kâfir olur. Hadis-i şerifte "Kur'ân-ı Kerîm'e kendi görüşüne göre mâna veren, Cehennemde azap görecektir" buyuruldu.Müfessirin, 15 mühim ilmi bilmesi lâzımdır. Bu 15 ilmi bilen kimselerin Kur'ân-ı kerîmden çıkaracağı ma'nalara tefsir denmez.Te'vil denir. Çünkü bu ma'nalarda kendi görüşü bulunur. Bu görüşü, kitaba, sünnete ve icmaya uygun olmazsa fasittir, bozuktur. Bugün dünyada bu ilimleri bilen insan yok gibidir.
(Mevdûât-ül-ulûm c.l, s.455; Ta'rîfât Tevil ve tefsir mad¬deleri; Berîka s.1297; Keşkül; Hadîka c.2, s.239-241)
Sen olmadan Cennete girmem
Bir kimse, (Allahü teâlâ bana, Cennetini verirse,Yine de, sen olmadan Cennete girmem) dese,Veyahut da (Cennete, filan ile beraber,Gir dense, girmem) dese, o dahi küfre girer.Dünya sıkıntısından kurtulup, rahat etmek,kastıyla intiharda, küfürden korkulur.
( Muhammed Hadimi hazretleri “rahmetullahi aleyh“)
En tehlikeli şey
En tehlikeli şey, dinsiz ve mezhepsiz kimselerle ve bunların kitapları, gazeteleri ve her türlü yayınları ile beraber olmaktır.Böyle bozuk kimselerden ve yayınlardan, aslandan kaçar gibi kaçmalıdır.
(Seyyid Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri ;Şeyh İsmail Rumi hazretleri “rahmetullahi aleyh“)