*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
İslâmiyet, iki kelimeyle özetlenebilir. *(Peki)* ve *(Hayır)*. Ama bunun için de *(İlim)* lâzım. Nerede (peki) diyecek, nerede (hayır) diyecek?
Bunu iyi bilmek lâzım. Bunu da, herkes bilemez ki. Bunu, ancak *(Allah adamları)* bilir, herkes bilemez, (peki) denecek yerde *(Hayır)* derse, yanar efendim.
Meselâ *(Hazret-i Ömer)* radıyallahü anh, Peygamber Efendimize (evet) yerine *(Hayır)* deseydi, *(Ebû Cehil)* den daha *(Tehlike)* li olurdu.
Veyâhut da *(Ebû Cehil)*, (hayır) diyeceğine, *(Peki)* deseydi, *(Hazret-i Ömer)* den daha *(Üstün)* olurdu. Bu iş *(Nasip)* meselesidir kardeşim.
*(Eshâb-ı kirâm)* efendilerimiz, Resûlullah Efendimizden *(Mûcize)* beklemediler. Hiç böyle şeyler düşünmediler ve konuşmadılar. Çünkü buna *(İhtiyaç)* ları yokdu.
Onlar, Peygamber aleyhisselâmın mübârek *(Sohbet)* inde bulunmakla *(Şeref)* lendiler. Hiçbir şey, (sohbet) gibi *(Kıymetli)* olamaz.
O *(Sohbet)* de bulunmakdan daha büyük *(Kerâmet)* yokdur. Bunu, *(Mektûbât)* bildiriyor efendim. Allahü teâlânın *(Sevgili kulu)* olmanın ölçüsü, Onun dînini *(Yaymak)* dır.
Evliyânın *(Sohbet)* inden istifâde etmenin şartları var kardeşim. Önce, o zâta karşı *(Edeb)* li olacak. Şâh-ı Nakşibend hazretleri buyuruyor ki: *(Hiçbir bî-edeb vâsıl-ı ilallah olamamışdır.)*
Sonra o büyüklerden *(Kerâmet)* beklememelidir. Biz kazandıklarımızı, *(Büyük)* lerimize olan *(Edeb)* imiz sâyesinde kazandık. Efendi hazretleri çok *(Sevimli)* idi.
Çok da *(Heybet)* liydi. Heybetinden yüzüne bakamazdık kardeşim. Bu *(Büyük)* lerin her bir (zerre) si, her bir (hücre) si Allahü teâlâyı *(Zikr)* eder.
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde buyuruyor ki: *(Hak gelirse, bâtıl gider)*. Hak gelmesi için (gayret) lâzım, (yorulmak) lâzım, (üzülmek) lâzım, (ağlamak) lâzım.
Osmânlılar, *(Viyana)* ya kadar gitmeselerdi, dövüşmeselerdi, oralara *(Hak)* gitmezdi. Dolayısıyla oradaki insanlar *(İslâmiyet)* le şereflenemezdi.