Üveysîlik

 “Resûlullahdan ( aleyhisselâm ) üveysî olmak isteyen, yatsı namazından sonra, Peygamber efendimizin ( aleyhisselâm ) mübârek ellerini, kendi elinde imiş gibi tutup şöyle demelidir: “Ey Allahın Resûlü, sana beş şeyde bî’at ettim: Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü demek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan’da oruç tutmak ve gücüm olduğunda Kâ’be’ye gidip haccetmek.” Birkaç gece bunu yapmalıdır. Eğer büyüklerden birine üveysî olmak istiyorsa, yalnız olarak oturup, iki rek’at namaz kılıp, sevâbını onun rûhuna göndermeli ve rûhuna müteveccihen oturmalıdır.”

(Abdullah-ı Dehlevî kuddise sirruh)

Diş kaplamak

 Hanefî mezhebine göre ağzın içinde iğne ucu kadar su değmemiş mahal [yer] kalırsa, gusl tamam olmaz. Cünüblük kalkmaz. Bu sebebden diş kaplatanlar [dolduranlar] Şafii'yi taklîd etmelidir.

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Mürted

 Allahın şeraîtinin bir hükmünü ibtâl edenler mürteddir. Bunların hiçbir ibâdeti makbul olmaz. 

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Hutbeyi ve Kur'ânı anlamak lâzım değildir

Hutbeyi ve Kur'ânı anlamak lâzım değildir. İbâdet emre imtisaldir, anlamak değildir. Kur'ânı anlamak için,yetmişiki ilmî öğrenmek lâzımdır. Anlamak lâzımdır, demek, dinde müdâhene etmek demektir. Kur'ânı anlamak için, istidâdı müsâid olanlar -zeki olanlar- on sene, orta zekâlılar elli sene çalışmak lâzımdır. Bizim gibi yavaş zekâlılar ise,yüz sene de çalışsa, bir şey anlamaz. Ancak bundan sonra Kur'ân-ı kerîmi anlamağa istidâd hâsıl olur. Ondan sonra Cenâb-ı Hak ihsân ederse, anlayabilir. 

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

İslâmiyyet ufül etti [battı]

 İslâmiyyet ufül etti [battı]. Mehdî zamanında yeniden doğacak. 

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

İslâm ilimle paydârdır

 İslâm ilimle paydârdır. İlim olmayınca, âlim bulunmayınca, islâmiyyet de olmaz. Bulut olmayınca yağmur beklemek, mucize istemek demektir. Allah celle şânühü bunu yapabilir. Fakat âdetullah câri olmamıştır. İslâm ilimleri yayılıp yüz sene paydâr olmalı [devam etmeli] ki, âlim meydana gelebilsin.

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Şerîat

 Şerîat Allah'ın emridir. Hâkim Allah celle şânühüdür. Hükmü de Kur'ândır. Şerîat dünyâdan kalktı; hiçbir yerde kalmadı. Cenâb-ı Hak Kur'ânı yalnız okumak için değil, amel için gönderdi. Ameli de pâdişah yapacaktır. Çünkü vekildir, halîfedir.

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

DİN İMÂMI

 Din imamı olmak için, mümin olacak, îmanı kâmil olacak, Ehl-i Sünnet itikadında olacak, hiçbir namazı ve orucu kazaya kalmayacak, üzerinde hak bulunmayacak. Bir müctehiddeki evsaf-ı ilmiyyeyi hâiz olacak, tarîkat-ı sofiyyeye intisab ile hakîkate vâsıl olacak,vilâyetin derecelerini geçecek,hakîkatlerin hakîkatine kavuşacak. Ondan sonra şâhrâh [Ana cadde]ye girer ki, bütün tarîkler bu ana caddeye çıkar.

Bu sûretle vilâyet kemâlâtı zıllerini aşarak,gavs ve kutb-ül irşâd olur. Sonra kemâlât-i nübüvvetin asıllarını tay ile [aşarak] imam olur. İşte İmâm-ı Rabbânî ve mezheb imamları hep böyledir. Eğer bunlardan bir danesi şimdi bulunsaydı,din bu zillete uğramazdı.

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Minah-82

MİNAH-82:

( "Şii olan seyyidler hakkında ne emrederseniz?" diye Gavs [ = Seyyid SİBĞATULLAH ARVÂSİ] kuddise siruh hazretlerine soruldu. "Şiilik ve ehl-i bid’at olma vasfına buğz edilir. Lakin zatına edilmez. Münkir seyyide de aynı muamele edilir.")

Ehl-i Tasavvuf

 Ehl-i tasavvuf olmayan her büyük âlimin itikadında tereddüd vardır. 


(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Müctehidin mertebesi çok yüksektir

 İmam-ı Gazalî büyük müctehiddir. Mezhebi İmam-ı Şafiî'ye mutâbık zuhûr etmiştir. Kendi ictihâdı ile amel ederdi. İmam-ı Şafiı'yi taklîd etmiyordu. Bir müctehidin, bir başka müctehidi taklidi câiz değildir. Müctehidin mertebesi çok yüksektir. Onların mertebesine bizim aklımız ermez. Avamın havas idrâki ile, bir taşın bir hayvan idraki ile, bir atın bir insan idrâki ile mudrik olması [anlayış sâhibi olması,anlaması] mümkün değildir. Büyük bir sadrazamın kaleme aldığı bir şeyi, bir köy kâtibi anlayamaz. Binâen aleyh âyet-i kerîmeler, mümkün oldukça, âyet-i kerîmelerin yardımıyla tefsîr edilir. Mümkün olmadı ise, hadîs-i şerîflerin muâveneti [yardımcılığı] ile tefsîr edilir.

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)