Zekâtı gizli mi vermeli?

 Sual: Zekâtı gizli vermek açıktan vermekten iyi midir, açıktan vermek riya olur mu?

CEVAP

Farz olan zekâtı açıkça vermek riya olmaz, daha sevap olur. Zekâtın böyle alenen verilmesi, zekâtını vermemiş olmak töhmetinden kurtarır, başkalarına da örnek teşkil etmiş olur. İbni Abbas hazretleri, gizlice verilen nafile sadakanın sevabı, alenen verilenden 70 kat fazladır buyurdu. Açıktan verilen zekâtın sevabı ise gizlice verilenlerine göre 25 kat fazladır.


İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Bir kuruş zekât vermek, milyonlarla sadaka vermekten, daha sevaptır. Zekât vermek, Allahü teâlânın emrini yapmaktır. Sadaka ve hayratın çoğu ise, ün, saygı ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Farzlar yapılırken araya riya, gösteriş karışmaz. Nafile ibadetlerde ise, gösteriş çok olur. Bunun içindir ki, zekâtı, açıktan vermek lazımdır. (2/82)


Sual: Zengin zekât olarak ayırdığı altını masa üstüne koysa, fakir de galiba bunu bana zekât olarak bıraktılar diyerek alsa, zekât sahih olur mu?

CEVAP

Zengin, altını masa üstüne koysa, bir fakir de gelip, masadan alsa, sahih olmaz. Fakir alırken, zenginin görmesi lazımdır. Fakir görmeden fakirin evine koymak da böyledir.

Uşur

 Sual: Uşur nedir?

CEVAP

Toprak mahsullerinin zekâtına uşur denir. Fakir veya borçlu olanın da uşur vermesi gerekir. Fakat ticaret malı ve hayvan zekâtı böyle değildir. Borçlar düşüldükten sonra kalanı, nisap miktarını buluyorsa zekât verilir. İmam-ı a'zam hazretleri buyuruyor ki:

(Mahsul topraktan alındığı zaman, az olsun, çok olsun onda birini veya kıymeti kadar altın veya gümüşü Müslüman fakirlere vermek farzdır.)


İmameyn’e göre, uşur vermek için mahsulün bir yıl dayanıklı olması ve miktarının 1250 litreden [yaklaşık bir tondan] çok olması gerekir. Mesela yarım ton buğdayı çıkan fakir, İmameyn’in kavline göre uşur vermezse günaha girmez. Fakat zenginin yüz kg. buğdayı olsa onda birini vermesi gerekir.


Uşur veren fakir, başkalarının verdiği uşru alabilir. Fakat zenginin zekât alması haramdır.


Bir kimse tarlasının veya bahçesinin onda birini bir fakire verse, tarlasının veya bahçesinin kalan kısmının uşrunu yine her sene vermesi gerekir.


Uşrun nisabı yoktur. Mahsul az olsa da, uşru verilir. Uşur, onda bir olarak verilir. Yapılan masraflar düşülmez. Sadece paralı sulama olursa veya motorla sulanırsa, yirmide bir verilir. Uşur vermek, Enam suresinin 141. âyeti ile emredilmiş, onda birinin verilmesi de hadis-i şerif ile bildirilmiştir.


Sual: Akrabalarım, bahçemi ücretsiz ekip uşur vermiyorlar. Ben mesul müyüm?

CEVAP

Hayır.


Uşru verilmeyen ürün

Sual: Uşru verilip verilmediği bilinmeyen veya verilmediği bilinen üründen bize hediye edilirse, yemek caiz olur mu?

CEVAP

Bilinmiyorsa yemek caizdir. Uşrunu vermediği biliniyorsa, onda birini ayırıp, fakire verdikten sonra yemek iyi olur. (S. Ebediyye)


Sual: Buğday, arpa ve hurmanın uşrunu kilo ile tartarak vermek caiz midir?

CEVAP

Evet caizdir.


Sual: Zeytine yaptığımız masraf, mahsulden fazladır. Uşur vermek gerekir mi?

CEVAP

Toplanıyorsa vermek gerekir.


Sual: Çok masraf edip çok az mahsul alanın, yine uşur vermesi gerekiyor mu?

CEVAP

Masraf ne kadar çok, mahsul de ne kadar az olursa olsun, her mahsulün uşrunu vermek farzdır.


Sual: Gülün uşru verilir mi?

CEVAP

Ticaret niyetiyle olduğu zaman zekâtı verilir.


Sual: Buğday ve arpanın uşrunu, arpadan vermek caiz midir?

CEVAP

Evet.


Sual: Buğdayın uşrunu, başka yılın buğdayından vermek caiz midir?

CEVAP

Evet. Undan da vermek caizdir.


Sual: Zeytinin uşrunu, zeytinyağı olarak vermek caiz midir?

CEVAP

Evet.


Sual: Mal sahibi ile kiracı eşit mahsul almışsa, uşru kim verir?

CEVAP

Yarı yarıya verirler.


Sual: İhtiyaç için yetiştirilen sebzenin uşru olur mu?

CEVAP

Olmaz.


Sual: Ortak tarladan çıkan mahsulün yarısının uşrunu veriyoruz. Diğer yarısını öteki ortak vermezse bize de günah olur mu?

CEVAP

Ortağı da razı edip tamamının uşrunu vermeli. Razı olmazsa, yarısının uşru verilir. Razı olmayanla ortak olmamalı.


Sual: Çiftçinin zekâtı buğdayla vermesi farz mı, para ile veremez mi?

CEVAP

Buğdayın zekâtına uşur denir. Buğdayın uşru ya buğday olarak verilir veya değeri altın olarak verilir.


Sual: Baba malının uşrunu vermiyor. Oğlu da onu bu günahtan kurtarmak için ona şöyle diyor: "Sen uşrunu ver, onun tutarı kadar ben sana para vereceğim". Bu durumda fıkhi hüküm nedir?

CEVAP

Baban uşrunu vermiş olur.


Sual: Odun, ot, saman için uşur verilir mi?

CEVAP

Verilmez.


Sual: Haşhaşın tohumu veya kabuğunun uşru verilir mi?

CEVAP

Para eden kısımların uşru altın olarak verilir.


Sual: Yenilen sebzeyi tahmini hesap edip uşrunu vermek caiz mi?

CEVAP

Zannı galip ile yapılan tahmin muteber olur.


Sual: Uşur verirken, biçerdöver anbarının ölçüsüne itibar edilir mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Borcu mahsulün uşrundan fazla olan önce uşrunu mu verir?

CEVAP

Evet.


Sual: Tarlayı ortağına verince uşrunu mal sahibi mi verir?

CEVAP

Hayır.


Sual: Zekât gibi uşrun da devir ve iskatı yapılır mı?

CEVAP

Evet.


Sual: Buğday ucuzdur. Bir aylık namaz iskatı için, verilen 315 kilo buğdayın rayice göre değerini altın olarak vermek caiz mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Fakir müstahsil, uşur verip uşur alabilir mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Altı vesk mahsulü çıkan fakir, uşur alabilir mi?

CEVAP

Nisaba malik olmayan uşur ve zekât alır.


Sual: Buğdayın uşrunu vezin olarak vermek de caiz mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Uşur altın ile devir olur mu?

CEVAP

Evet.


Sual: Uşrunu verdiğimiz buğdayı satıp para haline getirsek, bu paranın da zekâtı verilir mi?

CEVAP

Uşru verilen buğdayın bir daha uşru verilmez. Fakat satılıp para haline getirilince, zekât gününde nisaba dahil edilerek zekâtını vermek gerekir.


Sual: Tarlada ekilen marulun uşrunu her seferinde vermek yerine, o seneki marulun uşrunu toptan takdir edip, mesela 100 kg. takdir edip, 10 kg.ı uşur olarak verebilir miyiz?

CEVAP

Evet.


Sual: Kiraladığım tarlanın uşrunun tamamını benim mi vermem gerekir?

CEVAP

Fıkıh kitaplarında, (Bir kimse, tarlasını kiraya verirse, mahsulün uşrunu, imam-ı a'zama göre, mal sahibi verir. Kira ücreti yüksek olan yerlerde, böyle fetva verilir. İmameyne göre, kiracı verir. Kira az olan yerlerde, böyle fetva verilir) buyuruluyor.


Mesela, kira ücreti olarak 20 lira verip, masraflar çıktıktan sonra 60 liralık mahsul almışsanız, mahsulün uşrunu siz verirsiniz. Masraflar çıktıktan sonra 30 liralık mahsul almışsanız, tarla sahibi verir. Çünkü kârın yarısından fazlasını mal sahibi almıştır. 10 liralık masraf yapıp 50 liralık mahsul almışsanız, 40 lira almışsınız demektir. Bunun 20 lirasını mal sahibine verdiğiniz için, mahsulün yarısının uşrunu siz, yarısınınkini de mal sahibi verir.


Uşur verilirken kira ücreti ve masraflar düşülmez. Fakat uşru hangi tarafın vermesi gerektiği hesap edilirken, masraflar nazar-ı itibara alınır.


Sual: İşlettiğim arazilerden ayrıca hatta çalışan minibüsüm var. Bunun yanı sıra çok nadir olarak sıhhi tesisat, motorla ağaç kesme, gibi küçük işlerle uğraşıyorum. Buradan elde ettiğim gelirin zekâtını ayrıca mı vereceğim yoksa mahsullerin kazancıyla birleştirerek mi vereceğim?

CEVAP

Uşur ile bu kazançlar ayrıdır. Bu kazançlarla nisabı buluyorsanız zenginsiz, nisap 96 gr altın veya o değerde paradır.


Uşrun zekâtı da olur mu?

Sual: Uşru verilen mahsul birkaç yıl saklansa günah olur mu? Satılsa parasının zekâtı verilir mi?

CEVAP

Uşru verilen mahsul birkaç yıl saklansa da günah olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Zekâtı verilen mal kenz değildir.) [Ebu Davud, Taberani, Hâkim, Hatib, Münavi]

Kenz; biriktirilmiş, istif edilmiş, stok edilen mal demektir.


İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: Ticaret malının zekâtı verilir. Uşur vermesi gereken topraklardan hâsıl olan ve miras olarak ele geçen veya hediye gibi kabul edince mülk olan şeylerde, ticarete niyet edilse de, bunlar ticaret malı olmaz; çünkü ticaret niyeti, alışverişte olur. Mesela, uşrunu veren veya mirastan eline uruz [herhangi bir mal] geçen kimse, satmak niyetiyle saklasa, nisab miktarından fazla olsa ve bir yıldan fazla kalsa, zekâtlarını vermek gerekmez. (Redd-ül-muhtar)


Bunları satınca veya kiraya verince, ele geçen mal ticaret malı olur. Zekât gününde nisaba dâhil edilir. Altın ve gümüş eşya ve kâğıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olurlar.


Az mahsulün uşru

Sual: Zekâta muhtaç bir fakir, tarlasından, bahçesinden elde ettiği az ürünün uşrunu da vermek zorunda mıdır? Mesela böyle bir fakirin, 20 kilo domatesin, 30 kilo patlıcanın, 50 kilo elmanın, 500 kilo buğdayın uşrunu vermesi gerekir mi?

CEVAP

İmam-ı a’zama göre, her sebze ve meyve, az olsun, çok olsun, mahsul topraktan alındığı zaman, onda birini veya kıymetini altın olarak Müslüman fakirlere vermek farzdır. Hayvan gücü ile, dolap veya motor ile sulanan yerdeki mahsul elde edilince, yirmide biri verilir. Uşur verirken, hayvan, tohum, alet, gübre, ilaç ve işçi masrafları düşülmez. Bir sâ’dan az ürünün uşru verilmez. Bir sâ, 4 litreden biraz fazladır.


İmam-ı Ebu Yusuf ile imam-ı Muhammede göre uşur vermek için, topraktan çıkan mahsulün, [normal şartlarda] bir yıl dayanıklı olması ve miktarının beş veskten çok olması lazımdır. Vesk, 250 litrelik bir hacim ölçüsüdür. Beş vesk, 5 x 250 = 1250 litre eder. Buna göre, iki imam, uşur için nisâbın 1250 litre olduğunu bildirmektedir. Fakat fetva İmam-ı a’zamın ictihadına göredir.


Her ne kadar fetva İmam-ı a’zama göre ise de, zekât almaya muhtaç fakir, İmameynin ictihadına uyarak, bir yıl dayanıklı olmayan meyve ve sebzeler ile, 1250 litreden az olan buğday, arpa, mercimek gibi hububatın uşrunu vermezse günah olmaz. Diğer üç mezhepte ise, sebze çok olsa da uşrunu vermek gerekmez. Hanbeli'de cevizin uşru olmaz. Maliki ve Şafii’de, badem, susam, fıstık, keten tohumu, kimyon ve anasonun uşru olmaz. Hanbeli'de zeytinin uşru olmaz. Şafii ve Maliki’de ise zeytinin uşru verilir ve verilmez diye farklı iki kavil vardır. Maliki ve Şafii'de balın uşru olmaz. Üç mezhepte, meyvenin uşrunu tahminen vermek caizdir. Hanefi mezhebinde tahminen vermek caiz değildir, tartmak veya ölçmek gerekir. Bir zaruret veya ihtiyaç olunca, başka mezhep taklit edilir.


Ev bahçesinin uşru

Sual: Tam İlmihal'de, (Ne kadar olursa olsun, ev bahçesindeki meyve ve sebzeler için uşru verilmez) deniyor. Bizim Karadeniz’de, hemen herkesin evi bahçenin içindedir. Çok büyük olan bahçelerdeki fındıkların, diğer meyve ve sebzelerin uşru verilmez mi?

CEVAP

Verilmesi gerekir. Ev tarlaya, bahçeye yapılmışsa, bunun uşru verilir. Fakat evin yanındaki bahçede yetiştirilen meyve ve sebzelerin uşrunu vermek gerekmez. Çünkü bu meyve ve sebze ev halkının ihtiyacı için ekilmiştir. Hatta bir kısmı satılsa da yine uşrunu vermek gerekmez. Ancak ev bahçesinde sırf ticaret niyetiyle yetiştirilen ürünün uşru verilir.


Saman ve yaprağın uşru olmaz

Sual: Biz üzümü de asmanın yapraklarını da satıyoruz. Her ikisinin uşrunu da verecek miyiz? Bir de ektiğimiz buğdaylardan elde edilen samanları da satıyoruz, bunların da uşru verilir mi?

CEVAP

Üzümün uşru verilir, satılan üzüm yaprağının uşru verilmez. Buğdayın uşru verilir satılan samanının uşru verilmez. Üzüm yaprağı ve samandan elde edilen para ile eldeki mevcut para, nisabı bulursa zekâtı verilir. Yani saman ve yaprağın satılması ile elde edilen para nisaba katılır.


Üzüm yaprağı ve kavak

Sual: İpek böceğinden elde ettiğimiz ipeklerin, dut yaprağının, üzüm yaprağının ve satmak üzere yetiştirdiğimiz kavakların uşru verilir mi? Dağlardan toplanan meyvelerin uşru olur mu?

CEVAP

Meyvesi olmayıp ticaret için yetiştirilen kavak gibi ağaçların ve istifade edilen dut yapraklarının uşru verilir. İpeğinin uşru verilmez. Üzüm yaprağının uşru olmaz. Üzüm yaprağı çok olup satılırsa, parası nisaba eklenerek zekâtı verilir. Dağlardan toplanan meyvelerin de uşru verilir.


Uşru verilen malın zekâtı da verilmez

Sual: Uşru verilen bir ürün, senelerce elde kalsa zekâtı verilir mi? Bu ürünü satıp paraya çevirince para nisaba dahil edilir mi?

CEVAP

İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:

Zekâtla uşur, bir arada bulunamaz, yani bir malın hem uşru, hem de zekâtı verilmez. Çünkü bir malda zekât farz olursa uşur farz olmaz. Bir kimse tarlasından çıkan mahsulün uşrunu verir de kalan mahsulde ticareti niyet eder ve üzerinden seneler geçse de, o mahsulün zekâtı olmaz. Keza uşur yeri satın alır da onunla ticareti niyet eder; üzerinden sene geçerse hüküm yine böyledir. Zira uşur arazisinden çıkan mahsulde iki hak bir araya gelmesin diye ticareti niyet etmek sahih değildir. Bunun gibi ticareti niyet ederek uşur arazisi satın alır da oraya bir şey ekerse o arazi ticaret için olmaz. (Redd-ül muhtar)


Tam İlmihal’de de diyor ki:

Eşyanın ticaret niyeti ile satın alınması lazımdır. Uşur vermesi lazım gelen topraklardan hasıl olan ve miras olarak ele geçen veya hediye, vasiyet gibi kabul edince mülk olan şeylerde, ticarete niyet edilse de, bunlar ticaret malı olmaz. Çünkü, ticaret niyeti, alışverişte olur. Mesela, tarlasından buğday alıp uşrunu veren veya mirastan eline mal geçen kimse, satmak niyeti ile saklasa, nisap miktarından fazla olsa ve bir seneden fazla kalsa, zekâtlarını vermek icap etmez. Ticaret niyeti ile [yani satmak için] satın aldığı buğdayı tarlasına ekse veya ticaret için aldığı hayvanı, kumaşı kendi kullanmaya niyet etse, ticaret malı olmaktan çıkarlar. Sonra bunları satmaya niyet ederse, ticaret malı olmazlar. Bunları satınca veya kiraya verince, eline geçen mal ticaret malı olur. Kullanmak için satın aldığı malı, aldıktan sonra ve miras olarak eline geçen malı veya hediye, vasiyet, sadaka gibi kendinin kabul etmesi ile malik olduğu malı alırken veya tarlasından aldığı buğdayı satmaya niyet etse, ticaret malı olmazlar. Bunları satsa ve satarken semenleri olan uruzu ticarette kullanmayı niyet etse, bu bedelleri ticaret malı olurlar. Çünkü ticaret bir iştir. Yalnız niyet ile olmaz. Başlamak da lazımdır. Ticareti terk etmek ise, yalnız niyet ile olur. Altın ve gümüş eşya ve kağıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olurlar.


İbni Abidin’den ve Tam İlmihal’den açıkça anlaşılacağı gibi, uşru verilen ürün, senelerce ambarda saklansa yine zekâtı verilmez, fakat bu ürün satılıp altın veya kağıt para haline getirilirse, ele geçen bu bedel ticaret eşyası olur. Zekâta dahil edilir.


Ticaret malının zekâtı verilir

Sual: Zeytin bahçesi olan bir bakkalım. Zeytinlerin uşrunu dün verdim. Kalan zeytini satıp parasıyla bakkaliye malzemesi aldım, satıyorum. Yarın zekât günümdür. Dükkândaki malların zekâtını yarın vereceğim. Uşrunu verdiğim zeytinlerden elde ettiğim paranın yine uşrunu veya zekâtını verecek miyim? Kitaplarda, uşru verilen mal satılıp paraya çevrilince veya ticaret malı olunca zekâtı verilir deniyor. Zeytinlerin uşrunu dün verdim. Şimdi, bir de yarın zekâtını vermek yanlış değil mi? Uşru verilen bir ürün, yıllarca elde kalsa zekâtı verilir mi? Bu ürünü satıp paraya çevirince para nisaba dâhil edilir mi?

CEVAP

Ticaret bir iştir, yalnız niyetle olmaz. Başlamak da gerekir. Ticareti terk etmekse, yalnız niyetle olur. Altın ve gümüş eşya ve kâğıt para, ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olur. (S. Ebediyye)


Siz o parayı ticarette kullanıyorsunuz, zekâtını da vermeniz gerekir. Zaten paraya çevrilince ticaret malı oluyor. Nisabı bulmuşsa zekâtını vermek gerekiyor. Uşru verilen mal, satılıp paraya dönünce zekât malı yani ticaret malı oluyor. Malın vasfı değişiyor. Vasfı değişmeseydi, yıllarca kalsa zeytinin tekrar uşru verilmezdi. Ticaret malı olmadığı için zekâtı da olmazdı; ama şimdi vasfı değişti, zekâta tâbi oldu.


Kâfire namaz, zekât, oruç gibi hiç bir ibadet farz değildir. Kâfir Müslüman olunca iş değişir, namaz, oruç farz olur. Çünkü kâfir değişti, Müslüman oldu. Bunun gibi, nisabı buluyorsa zekât vermek de farz olur. Tersi de olabilir. Müslüman, kâfir olursa, artık ona hiç bir ibadet farz olmaz; çünkü eski özelliğini kaybetti.


Yabancı bir kız, yabancı erkeğe haramdır. Nikâh yapılınca helali olur; çünkü konumu değişti. Tersi de olur. Yani karı koca nikâhlıyken, boşandıkları an yabancı olurlar. Yine konumu değişmiş oldu.


İmam Fatiha okuyunca cemaatin âmin demesi sünnettir. İmamın sesi mikrofona verilince sesin özelliği değişiyor, âmin diyenlerin namazı bozuluyor. Mikrofon, ses enerjisini elektrik enerjisine dönüştürüyor, Hoparlör de, elektrik enerjisini ses enerjisine dönüştürüyor. Mikrofona, mikrofondan hoparlöre verilen ses, tıpa tıp sahibine benzese de farklı bir sestir. Meydana gelen yeni ses, konuşanın kendi sesi değildir. Elektrik tesiriyle hâsıl olan, mıknatıs kuvvetlerinin titrettiği demir levhanın, meydana getirdiği başka bir sestir. İşte başka bir sese âmin diyen cemaatin namazı bozulmuş oluyor.


Şarap haramdır, sirke haline dönüşürse helal olur. Çünkü vasfı değişip başka bir madde halini almıştır.


Domuz yağı sabun olursa, temiz olur, kullanılması caiz olur, çünkü vasıf değişerek ayrı bir madde haline geldi.


Netice: Uşru verilen mal, kırk yıl kalsa, uşru da zekâtı da verilmez; ama ticaret malı olursa veya satılıp paraya çevrilirse zekât malı olur. Bir gün sonra da zekât günü gelse zekâtını vermek gerekir.


Balın uşru

Sual: Balın uşru verilirken, yapılan fenni tesisat ve diğer masraflar çıkarılır mı? Kaçta kaçı verilir?

CEVAP

Hiçbir masraf çıkarılmaz. Balın miktarı az olsa da, onda birini uşur olarak, zekât alması caiz olan bir veya birkaç fakire vermek farzdır.


Fidanın uşru

Sual: Fidan alıp, bunları bakıp büyüterek satan kimse, ticaret yaptığı için bunların zekâtını mı verir, yoksa uşrunu mu verir?

CEVAP

Toprak ürünlerinin uşru olur, çünkü kendi yetiştiriyor. Eğer kendi yetiştirmeyip, hazır fidan alıp fidan satsaydı, ticaret malı olup, zekâtı olurdu.


Yaprakların uşru

Sual: Çay yaprağı, tütün yaprağı, dut yaprağı, pamuk ve yoncanın uşru verilir mi?

CEVAP

Evet, verilir.


Uşru mislinden vermek

Sual: Uşru verilmeyen malın mislini satın alıp vermek caiz olur mu? Yani elimizdeki mahsulden değil de, çarşıda aynı vasıfta olan başka mahsulden satın alıp uşur vermek caiz midir?

CEVAP

Caiz olmaz, fakat o senenin mahsulünden geçmiş senelerin uşru verilebilir.


Buğdayın uşru

Sual: Buğdayın uşrunu undan veya başka bir yılın mahsulü olan buğdaydan vermek caiz midir?

CEVAP

Evet, caizdir.


Toprak mahsulünün zekâtı

Sual: Topraktan elde edilen tahıl, sebze ve meyvelerin de zekâtı olur mu?

Cevap: Topraktan alınan mahsulün zekatına uşur denir ve uşur vermek de farzdır. Borcu olanın da uşur vermesi lazımdır. İmâm-ı a'zam hazretleri buyuruyor ki:

“Her sebze ve meyve, az olsun, çok olsun, mahsul topraktan alındığı zaman, onda birini veya kıymeti kadar altın veya gümüşü, Müslüman fakirlere vermek farzdır.”


Hayvan gücü ile veya dolap, motor ile sulanan yerdeki mahsul elde edilince, yirmide biri verilir. İster onda bir, ister yirmide bir olsun, hayvan, tohum, alet, gübre, ilaç ve işçi masraflarını düşmeden evvel, vermek lazımdır. Bir sâ'dan az mahsulün uşru verilmez. Toprağın sahibi çocuk, deli, köle olsa da, uşru verilir. Ne kadar olursa olsun, ev bahçesindeki meyve ve sebzeler için, odun, ot ve saman için uşur verilmez. Balın masraflar yapılsa dahi, pamuğun, çayın, tütünün, dağdaki ağaç meyvelerinin mesela zeytinlerin, üzümlerin onda biri, uşur olarak verilir. Zift, petrol ve tuz için uşur yoktur. Uşru verilmeyen mahsulü yemek haramdır. Yedikten sonra da, vermek lazımdır.


Sual: Bir kimse, tarlasından, bahçesinde elde ettiği mahsulün uşrunu vermezse, sadece verilmeyen uşur miktarı mı yoksa o mahsulün tamamı mı haram olur?

Cevap: Bu konuda İmâd-ül-islâm kitabında deniyor ki:

“Çift sürmekle hasıl olsun, bağdan hasıl olsun, mahsulün onda birini fakir Müslümana vermeden önce yemek haramdır. Eğer ölçü ile çıkarıp, ölçü ile yedikten sonra, yediğinin de uşrunu hesap edip verirse, önce yemiş olduğu helal olur.


On kile buğday alan, bir kilesini Müslüman fakire vermezse, yalnız o bir kilesi değil, on kilenin hepsi haram olur. Sahibinin rızası yok iken, onun yerini ekip mahsul alan kimseye, elde ettiği mahsulden yalnız masrafı, sermayesi kadarı helal olup, fazlası haram olur. Fazlasını fakirlere sadaka vermesi lazımdır.”


Sual: Toprak mahsulünün zekatı için, çıkan mahsulün belli bir ölçüde, belli bir miktarda olması gerekir mi?

Cevap: İmam-ı Ebû Yûsuf ile imam-ı Muhammede göre uşur vermek için, topraktan çıkan mahsullün, bir sene dayanıklı olması ve miktarının beş veskten çok olması lazımdır. Vesk, bir deve yükü demek olup, altmış sâ' alan bir hacim ölçeğidir. Altmış sâ', ikiyüzelli litre olur. Buna göre, iki imam, uşur için binikiyüzelli litre nisap olduğunu bildirmektedir. Fakat fetva îmâm-ı a'zamın ictihâdına göre verilmiştir.


Uşur, ne zaman farz olur?

Sual: Topraktan elde edilen mahsulün, tahılın, meyvenin uşrunu vermek ne zaman farz olur, bunlar toplanınca mı yoksa toplanmadan önce mi?

Cevap: Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde buyuruluyor ki:

“Meyvenin ve ekinin uşru, İmam-ı a'zama ve İmam-ı Züfer'e göre, bitki üzerinde meydana geldikleri ve çürümekten emin oldukları zaman farz olur. Toplanacak hâle gelmese de, faydalanacak, yenecek hâle gelince uşrunu vermek farz olur. İmam-ı Ebû Yûsuf'a göre olgunlaşınca, toplamadan önce farz olur. İmam-ı Muhammed'e göre ise, hasattan sonra, yani hepsini toplayınca farz olur. Hasattan önce, yerinden koparıp yemesi veya başkasına yedirmesi caizdir. Fakat, İmam-ı a'zama göre, bunun uşrunu da sonra verir. İki imama göre, bunun uşrunu vermesi lazım olmaz ise de, mahsulün beş vesk olması için, bu da hesaba katılır. Olgunlaştıktan sonra koparmış ise, İmam-ı Muhammed'e göre, yine uşrunu vermek lazım olmaz. Hepsini topladıktan sonra telef olanın ve çalınanın uşrunu vermek lazım olmaz.”


Fakir olanlar, uşurlarını iki imama göre hesap edip verir. Zenginler ise, İmam-ı a'zama göre vermelidir.


Sual: Kesilip satılan meyve ağaçlarının, evin bahçesindeki meyvelerin uşru verilir mi?

Cevap: Tarladaki meyve ağaçları kesilip satılınca uşru verilmez, sadece meyvelerinin uşru verilir. Meyvesi olmayıp satmak için yetiştirilen ağaçların ve istifade edilen dut yapraklarının uşru verilir. Evin bahçesindeki meyvelerin uşru verilmez.


Sual: Uşur vermek de zekât vermek gibi midir, nelerden verilir, burada da ölçü kırkta bir midir?

Cevap: Yağmur suyu veya nehir, dere suyu ile sulanan, bütün topraklardan elde edilen mahsulün zekâtına uşur denir. Uşur vermek, Kur’ân-ı kerimde, En'âm suresinin 141. âyetinde emir edilmiş, onda birinin verilmesi de hadis-i şerifte bildirilmiştir. Uşur, mahsulün onda biridir. Kul borcu olan, borcunu düşmez, uşrunu tam olarak verir.


Anadolu toprağı uşurlu mudur?

Sual: Bazıları, Osmanlı döneminde Anadolu’da uşur verilmezdi ve şimdi de verilmez diyorlar. Bu işin aslı nedir ve şimdi bu topraklarda tarım yapanlar uşur verecek midir?

Cevap: Bu konuda, Beyt-ül-malın, yani mîrî toprakların kullanılmasını gösteren eski Arazi kanununun çeşitli şerhleri arasında, mülkiye mektebi mecelle muallimi, Atıf beyin 1319 baskılı kitabında deniyor ki:

“Bir memleket harp ile alınırsa, toprağın beşte biri beyt-ül-malın olur. Geri kalan üç türlü olabilir:

1- Askere veya başka Müslümanlara taksim edilir. Bunların mülkü olur. Böyle topraktan, her sene uşur alınır.

2- Toprak gayr-i müslimlerin elinde bırakılır. Böyle topraktan haraç alınır.

3- Devlet reisi toprağı kimseye vermeyip, beyt-ül-mala verir. Böyle toprağa mîrî toprak da denir. Uşurlu veya haraçlı toprağın sahibi ölüp, hiç varisi kalmazsa, bu toprak beyt-ül-malın olur ve mîrî toprak olur. Sultanın tespit edeceği bedel ile satılır veya kiraya verilir. Semeni ve ücreti haraç olur. Yani, beyt-ül-malın üçüncü kısmına konur. Yahut, her sene kira olarak mahsulün yüzdesi alınmak üzere, tapu ile, müslim ve gayr-i müslim vatandaşlara kiraya verilir. Kiraları askerin ve subayların olurdu. Kira almak hakkı bulunan askere Timarcı, subaylara Za'îm denirdi. Askerin toprağına Timar, subay toprağına Ze'âmet, general toprağına Hâs denirdi. Müftî-üssekaleyn Ebüssü'ûd efendi, Nûr-i Osmâniyye kütüphânesinde bulunan fetvalarında buyuruyor ki:

“Beyt-ül-mala ait mîrî toprakları tapu ile kiralayanların, her sene timarcılara mahsulün onda birini vermelerini sultanlar emir etmişlerdir. Bu verilenlere uşur denilmekte ise de, uşur değildir, kira ücretidir.”


Son zamanlarda mîrî arazinin çoğu, devlet tarafından vakfedilmiş veya millete satılmış, her iki şekilde de, uşurlu olmuştu. Böylece, Anadolu ve Rumeli’deki toprakların hemen hepsi, milletin mülkü olup, uşurlu olmuştu. Görülüyor ki, tarladan uşur veya haraçtan birini vermek lazımdır. Bazıları, Anadolu toprağı, uşurlu toprak değildir, diyor. Halbuki, şimdi memleketimizde mîrî toprak yoktur. Herkesin tarlası, bostanı, kendi mülküdür, yahut kiracıdır. Mahsulün uşrunu vermeleri farzdır.”

Fakire nisap miktarından fazla zekât vermek

 Sual: Zekât olarak vereceğim miktar, borcu olmayan bir fakire nisap miktarından fazla olabilir mi?

CEVAP

Fazla olamaz, fazla olursa zekât mekruh olur. Eğer o fakirin çocuğu, hanımı varsa, mesela bir evde üçü de fakir iseler, verilen zekât üçe bölünür, her birine verilen miktar nisabı geçmezse mekruh olmaz. Çocuğun küçük olmasının mahzuru olmaz, yeter ki fakir olsun.


Sual: Fakire 100 gr altın zekât verilse, sahih olur mu?

CEVAP

Sahih olur; fakat borçsuz fakire nisap miktarı veya daha çok zekât vermek mekruh olur. Fakire verilen altın, onu zengin edecek kadar fazla olmamalıdır. Borçlu fakire borcunu ödeyip nisabı bulmayacak kadar zekât verilebilir. Mesela fakirin 80 gram altın borcu var ise, o fakire 170 gram altın vermek mekruh olmaz; çünkü borcunu ödedikten sonra elinde nisap kadar parası kalmıyor.


Sual: Fakire vereceğim zekât miktarı onu dinen zengin konuma getiriyor. Ne yapmam lazım?

CEVAP

Fakirin hanımı, çocukları da fakirse her birine, zengin olmayacak miktarda verilebilir. Yahut fakire zengin olmayacak kadar para verirsiniz, o parayı harcadıktan sonra, tekrar yine verirsiniz.


Sual: 1 kg altın borcu olan fakire,1 kg altın zekât vermek caiz mi?

CEVAP

Evet.

Zekât borcu varken

 Sual: Zekât borcu varken sadaka vermek, Ramazandan oruç borcu varken nafile oruç tutmak ve diğer farz borcu varken nafilesini yapmak caiz midir?

CEVAP

Caiz değildir. Çünkü farzın önemi büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(En faziletli cihad farzları ifa etmektir.) [İ. Ahmed]


(Herkes nafile ile meşgul iken, siz farzları yapmaya çalışın!) [Miftah-ün-necat]


(Farzı yapmakla Allahü teâlâya yaklaşıldığı gibi, hiçbir şeyle yaklaşılamaz.) [Beyheki]


(Farz ibadetleri yapan, insanların en âbidi olur.) [İbni Adiy]


(Kazaya kalmış namaz borcu olanın nafile namazları kabul olmaz.) [Dürret-ül fahire]


Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer’e yaptığı vasiyette buyurdu ki:

(Allahü teâlânın gece yapman gereken hakkını gündüz yapsan ve gündüz yapman gerekeni de gece yapsan kabul etmez. Üzerine farz olan ibadetleri ödemeden nafile ibadetini kabul etmez.) [Kitab-ül Harac]


İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:

(Nafilelerin farzlar yanındaki değeri, okyanus yanında bir damla gibi bile değildir.) [m. 260] (Nafile ibadet, bir farzı terk etmeye sebep olursa, ibadet olmaz, zararlı olur.) [m. 123]


Şu halde, bir insanın bir lira zekât borcu olsa, bu farz borcunu ödemeden, bir milyon cami yaptırsa, milyonlarca insana, milyarlarca sadaka verse kabul olmaz.


Sual: Zekât borcumuz var iken, sadaka vermemiz uygun olur mu? Yahut zekât parası ile yol, köprü, çeşme, cami yaptırsak mahzuru olur mu? Kaza namazı borcumuz var iken, çok sevap olan tesbih namazı, kuşluk namazı kılsak sakıncası olur mu?

CEVAP

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

(Farz ibadetin yanında nafile ibadetin hiç kıymeti yoktur, deniz yanında damla bile değildir. Melun şeytan, müminleri aldatarak, farzları küçük gösteriyor, nafileyi teşvik ediyor. Zekât verdirmeyip nafile sadakayı güzel gösteriyor. Halbuki bir altın zekât vermek, yüz bin altın sadaka vermekten daha sevaptır.) [Müjdeci Mektuplar]


Milyarlarca sadaka vermekle, binlerce çeşme ve cami yaptırmakla hasıl olan sevap, bir kuruş zekât sevabına eşit olamaz. Çünkü çeşme ve cami yaptırmak nafile ibadettir, zekât ise farz ibadettir.


Peygamber efendimiz, kaza namazı borcu olanın nafilelerinin kabul olmayacağını bildiriyor. Ömür boyu nafile namaz kılınsa, iki rekat farz namaz sevabına kavuşulamaz.


Nafile namaz kılmak ve farz olmayan ibadetleri yapmak yerine farzı ayn olan [herkesin kendisine lazım olan namaz, oruç gibi] ilimleri öğrenmek lazımdır. Bir kimse ömür boyu nafile ibadet etse, bir sayfa farzı ayn olan ilmi öğrenmenin sevabına kavuşamaz.

Farz-ı ayn ilimden bir şey öğrensen eğer,

Dünyanın hazinesi etmez bu kadar değer.


Borçlunun hayrı

Sual: Zekâtını vermeyen ve imkânı varken borçlarını ödemeyen kimsenin yaptığı hayır hasenata sevab verilir mi? Duası kabul olur mu?

CEVAP

Zekât vermemek ve borcunu ödememek haramdır. Din kitaplarında, (Haram işleyenin, haram yiyenin duası kabul olmaz) ve (Farz borcu olanın nafileleri kabul olmaz) buyuruluyor. Zekât vermeyen zengin, binlerce fakirin hakkını gasp etmiş olduğu için ve Allahü teâlânın emrini yapmadığı için, bunun bütün hayratı, hasenatı kabul olmuyor. İmkânı varken borcunu ödemeyen de, böyle haklar altında kalmaktadır.

Şafiilerin Hanefi mezhebini taklit etmesi

 Sual: Yeni evlendim. Hanımım Şafii mezhebinde. Zekâtını Hanefi’yi taklit ederek verebilir mi?

CEVAP

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

(Müslümanları sıkıştırmak, incitmek haramdır. Şafii âlimleri, kendi mezheplerinde yapılması güç şeylerin Hanefi mezhebine göre yapılmasına fetva vermişlerdir. Mesela Şafii mezhebinde sekiz sınıfın her birine zekât verilmesi gerekir. Bugün bu sınıfların hepsi olmadığı için zekât vermek imkansızdır. Bunun için Şafii âlimleri, Hanefi mezhebi taklit edilerek zekât verilmesine fetva vermiştir. Çünkü Hanefi mezhebinde bu sınıflardan birine vermek kâfidir.) [c.3,m.22]

[Zekât verirken, Hanefi mezhebini taklit eden Şafii’nin, namazda, oruçta ve diğer ibadetlerde de Hanefi’yi taklit etmesi gerekmez.]


Sual: Şafii mezhebindeki Müslümanlar, zekât verirken Hanefi mezhebine uyarak vermektedirler. Bunun sebebi nedir?

Cevap: Şafii mezhebine göre, zekât vermek için, zekâtın, Tevbe sûresi, altmışıncı âyetinde bildirilen sekiz sınıf insanın her sınıfına verilmesi lazımdır. Bunlardan, gönlünü alması lazım gelen kâfir sınıfı, zekât toplayan memur sınıfı ve kölelikten kurtarılacak borçlu sınıfı bugün yoktur. Bunları bulup zekât vermek imkânsız olmuştur. Bunun için, Şafii âlimleri, Hanefi mezhebine göre zekât verilmesine fetva vermiştir. Çünkü Hanefi mezhebinde, bu sınıflardan herhangi birine vermekle, zekât verilmiş olmaktadır.

Hayvanların zekâtı

 Sual: Saime hayvan dişi hayvan mıdır? Erkek hayvanların da zekâtı verilir mi?

CEVAP

Saime, yılın yarıdan fazlasında kırda, çayırda parasız otlayan eti veya sütü için yetiştirilen erkek veya dişi hayvanlardır. Yalnız yünü için, yük taşımak için veya binmek için olursa, saime sınıfına girmez, zekâtı verilmez.


Saime hayvanlar

Sual: Evde, evin bahçesinde beslenen hayvanların zekâtını vermek gerekir mi?

CEVAP

Yılın yarıdan fazlasında, parasız çayırda otlayan hayvanlar, üretmek için, sütü için olursa, bunlara saime hayvan denir. Saime hayvan sayısı, nisabı bulursa, zekâtı verilir. Yün için, yük taşımak için, binmek için olursa, saime denilmez ve zekâtı verilmez. (Mevkufat)


Demek ki, parasız çayırda otlamayıp, evde besleniyorsa, üretmek veya eti ve sütü için de beslense yine zekâtı verilmez. Çift sürmek, yük taşımak, binmek için yetiştirilen hayvanların zekâtı olmaz.


Sığırın zekâtı

Sual: Sığırın zekâtı nasıldır, kaç sığır için kaç tane vermek gerekir?

CEVAP

30’dan az sığırı olan, bunların zekâtını vermez. 30 sığır için bir tane, bir yaşını aşmış erkek veya dişi buzağı verilir. 39’a kadar hep böyledir. 40’tan 59’a kadar sığırı olan, bir tane, iki yaşını bitirmiş, erkek veya dişi dana verir. 60’tan 69’a kadar sığır için, iki buzağı verilir. 70 sığır için, bir dana ile bir buzağı verilir. 70’ten sonra, her 10 tane için, böyle hesap edilir. Her 30 tane için bir buzağı, her 40 tane için bir dana artmaktadır. 80 olunca, iki dana artmaktadır. Manda zekâtı da sığır gibidir. (S. Ebediyye)


Deve zekâtı

Sual: Develerin zekâtı dişi deve olarak mı verilir?

CEVAP

Beş devesi olan, bir koyun verir. 24’e kadar dört koyun verilir. 25’ten 35’e kadar olan deve için, iki yaşına girmiş bir yavru dişi deve verilir. 36’dan 45’e kadar, üç yaşına girmiş dişi deve yavrusu verilir. 46’dan 60’a kadar, yük vurulabilecek, dört yaşına girmiş dişi deve verilir. Bundan daha fazlası için de, yine belli sayılarda dişi deve verilir. (S. Ebediyye)


Koyun ve keçi zekâtı

Sual: Koyunun ve keçinin zekâtı ne kadar verilir?

CEVAP

Koyunun nisabı 40 tanedir, 40’tan az koyunu olan, bunların zekâtını vermez. 40’tan 120’ye kadar koyunu olan, yalnız bir koyun verir. 121’den 200’e kadar koyun için, iki koyun verilir. 201’den 400’e kadar, üç koyun verilir. 400 için dört koyun, sonra her 100 koyun için bir koyun artar.


Koyun, keçi, erkek, dişi zekâtları hep böyledir. Bir yaşını doldurmayan kuzuların zekâtı verilmez, fakat koyunu da varsa, o zaman yavrular da hesaba katılır. Deve ve sığır yavruları da böyledir. Kuzu, hiçbir zaman zekât olarak verilmez. (S. Ebediyye)


At ve eşek zekâtı

Sual: Atın ve merkebin zekâtı nasıl verilir?

CEVAP

Erkek ve dişi atlar, bir arada ve çayırda, üretmek için beslenirse zekâtını vermek gerekir. Binmek ve yük için ise, zekâtları verilmez. Yalnız erkek atı [aygırı] olanın zekâtı olmaz, çünkü bunlar üremez. Ticaret niyetiyle beslenirse, ticaret malı zekâtı verilir. Ticaret için olmayan katır ve merkep, çok olsa da, zekâtları verilmez. (S. Ebediyye)


Atın nisabı yoktur. Her at için bir miskal [4,80 gram] altın verilir. İsterse, atların kıymetini hesaplar. Kıymetleri altın nisabını dolduruyorsa, kırkta biri kadar altın verir.


Dana ve kuzu zekâtı

Sual: Bir kimsenin 50 tane kuzusu veya 40 tane buzağısı olsa, bunların zekâtını verir mi?

CEVAP

Bir yaşını doldurmayan kuzuların ve iki yaşını doldurmayan danaların zekâtı verilmez, fakat koyunlar ve sığırlar da varsa, yavrular da hesaba katılır. Mesela 30 koyunu ve 10 kuzusu olan zekât verir. Kuzu olarak zekât verilmez. Koyundan verilir. 20 inek ile 5 buzağı ve 5 danası olan zekât verir. 30 sığır için bir adet, bir yaşını aşmış erkek veya dişi buzağı verilir. 39’a kadar hep böyledir. 40’tan 59’a kadar sığırı olan, bir adet iki yaşını bitirmiş, erkek veya dişi dana verir.


Kürk hayvanı zekâtı

Sual: Kürk için yetiştirilen hayvanların zekâtı nasıl verilir?

CEVAP

Hayvanların kıymeti, nisabı bulacak kadar çoksa, kıymetleri üzerinden verilir.


Sual: 274 sığırı olan ne kadar zekat vermelidir?

Cevap: Bu hayvanlarla besicilik yapılıyorsa ticaret malı zekâtı verilir.

Yılın yarıdan fazlasında parasız çayırda otlayan hayvanlar (saime hayvan) ise hayvan zekâtı verilir.


Saime hayvan zekâtında, 30 ile 39 arası sığır için bir adet, bir yaşını aşmış erkek veya dişi buzağı verilir.

Her otuz için bir buzağı, her kırk için bir dana artmaktadır. Seksen olunca, iki dana artmaktadır.


Bu hesaba göre 274 sığırın zekâtı şöyle hesaplanabilir:

80 sığır için 2 adet dana, 160 için 4 dana, 240 için 6 dana zekât olarak verilir. Kalan 34 sığır için bir buzağı ilave edilir.


Toplamda 274 sığır için 1 buzağı (bir yaşını aşmış) ve 6 dana (iki yaşını aşmış) zekât olarak verilmelidir.

Alacakların zekâtı

Sual: Çok alacağım var ama ne zaman ödeyecekleri belli değil. Zekâtını şimdi vermem şart mı?

CEVAP

Şimdi vermek şart değildir. Şimdi verilmezse, ele geçince, geçmiş yılların zekâtı da verilir.


Sual: İflas veya inkâr edendeki alacağımın zekâtını vermem gerekir mi?

CEVAP

Kayıp olmuş, gasp olunmuş, gömüldüğü yer unutulmuş mal ve inkâr olunan alacaklar, nisap hesabına katılmaz ve ele geçerlerse, önceki senelerin zekâtları verilmez.


Sual: Bir hanım mehr-i müeccel olarak kocasından alacağı altınların zekâtını verir mi?

CEVAP

Nisap hesabına katar, fakat zekâtını vermez. Aldıktan sonra verir.


Sual: Paylaşılmamış miras malımız var. Nisaba dahil edilir mi?

CEVAP

Miras alacakları nisap hesabına dahil edilir. Fakat ele geçmedikçe zekâtı verilmez.


Alacakların zekâtı

Sual: (Alacak ele geçmedikçe nisaba katılmaz ve zekâtı verilmez. Nisaba dâhil etmek veya zekât vermek için alacağın banka hesabına geçmesi şarttır. Ele geçmedikçe kaç yıl borçluda kalırsa kalsın zekâtı verilmez) deniyor. Para ele geçince geçmiş yılların zekâtı verilmez mi?

CEVAP

Elbette verilir. Alacaklar ele geçmeden de zekâtını vermek caizdir.


Senetli veya iki şahitli olan yahut itiraf olunan alacaklar, iflas edende ve fakirde de olsa, nisaba katılır. Ele geçince, geçmiş yılların zekâtı da verilir. (S. Ebediyye)

Gümüşün zekâtı

 Sual: Tepsi, şekerlik ve ibrik gibi gümüş eşyalarının toplamı, 1 kg tutan bir kimse, bunların zekâtını nasıl verir?

CEVAP

S. Ebediyye’de deniyor ki:

(200 dirhem ağırlığında olan bir gümüş ibrik, sanat, işçilik bakımından 300 dirhem kıymetinde olsa, bunun zekâtı 5 dirhem gümüş verilir. 5 dirhem gümüş kıymetinde altın verilemez. 7.5 dirhem gümüş kıymetinde, altın vermek lazımdır.)


Gümüşün nisabı 200 dirhemdir. Bu da 672 gram eder.


Eğer gümüş olarak verilecekse, 1 kg gümüş için, 25 gram gümüş verilir. Gümüş verilmeyecekse, 25 gram gümüşün değeri verilmez, 1 kg gümüşün değeri ne kadar tutuyorsa, bunun kırkta biri kadar altın verilir. Mesela bugün, 1 kg gümüş, 600 lira ediyorsa, kırkta biri 15 lira eder. Ama zekât olarak, 15 liralık altın verilmez. Bir gümüş eşya; işçilik, sanat ve antika değeriyle birlikte, 6 bin lira ediyorsa, bunun kırkta biri olan 150 lira değerinde altın vermek gerekir. Gümüş olarak verilse idi, 25 gram gümüş vermek gerekirdi. Bu da 15 lira ederdi. Demek ki, gümüş olarak verilince 15 lira eden 25 gram gümüş veriliyor, değeri altın olarak verilince 150 liralık altın vermek gerekiyor.


Bir de şu husus var. Bir kimsenin sadece 500 gram gümüşü olsa zekât vermez. Eğer, başka parası veya altını da varsa, hepsi birlikte nisaba katılır. Mesela, 3.000 lira ile 500 gram da gümüşü varsa, gümüşün değeri, hurda gümüş olarak 300 lira olsa da, işçilik ve sanat değeri yönünden 5.000 lira ediyorsa, bu kimsenin 3.000 + 5.000= 8.000 liranın zekâtını vermesi gerekir.


Altın ve gümüşün zekâtı

Sual: Zekât için gümüşün nisabı 200 dirhem, altınınki ise 20 miskaldir. Bunların yarısı mesela 100 dirhem gümüşle 10 miskal altını olanın zekât vermesi lazım geliyor, fakat S. Ebediyye’de, (95 dirhem gümüşle 1 miskal altını olsa ve 1 miskal altın kıymeti, 5 dirhem gümüş ise, altın nisabını doldurduğu için zekât verir) deniyor. Bu, ne 20 miskal altın, ne de 200 dirhem gümüş ediyor. Burada bir yanlışlık yok mu?

CEVAP

Verdiğiniz örnek yanlıştır. 100 dirhem gümüşle 10 miskal altını olan zekât vermeyebilir. Bu, altın ve gümüşün fiyatına göre değişir. Gümüşün fiyatı düşükse nisabı bulmayabilir. Mesela bugün için nisabı bulmaz. Çünkü 100 dirhem gümüş, 10 miskal altın etmez. Etseydi nisabı bulurdu. Gümüşün dirhemi bugün için 2,3 liradır. 100 dirhem gümüş 230 lira eder. Bununla da ancak 5,4 gram altın alınabilir. Bu da, 1 miskalden 0,6 gram fazla eder. Yani, bugün için 100 dirhem gümüş, yaklaşık 1 miskal altına tekabül etmiş olur. 10 miskal altını vardı, gümüş de bir miskal olunca, 11 miskal eder. 11 miskal altının ise zekâtı olmaz.


S. Ebediyye’de bildirilen ifadede yanlışlık yoktur. 1 miskal altının kıymeti, 5 dirhem gümüş, 95 dirhem gümüş ise, 19 miskal altına tekabül eder, deniyor. Yani 19 miskal altın değerinde gümüşle bir miskal altını olan 20 miskali bulduğu için zekât verir.


Bunun gibi, (150 dirhem gümüşle, 40 dirhem kıymetinde, 5 miskal altını olan, zekât verir) deniyor, çünkü gümüşün altına ilavesiyle nisap meydana geliyor. 40 dirhem gümüş, 5 miskal altın ediyor. 20 miskali bulmak için, 15 miskal değerinde gümüşü varsa zekât verir. 15 miskal altın ise, 120 dirhem gümüş eder. Elinde 150 dirhem gümüş olduğuna göre, zekât vermesi gerekir. Nisab gümüşe göre değil, altına göre hesap edilir. Bir örnek daha verelim:

Bugünün rayicine göre, 150 dirhem gümüşle 18 miskal altını olanın, zekât vermesi gerekir mi?


150 dirhem gümüşle, bugün 2 miskal altın alınamadığı için zekât vermek gerekmez. 19 miskal altınla 150 dirhem gümüşü olsaydı zekât verirdi. Demek ki, eldeki gümüşün değeri altının nisabını doldurursa zekât vermek gerekiyor. Mesela, 15 miskal altını olanın elinde, 5 miskal değerinde gümüş varsa nisabı buluyor demektir.


Sual: 672 gram gümüşü olan, başka altını, parası ve ticaret malı olmayan, zekatını verecek midir, kurban kesecek midir, zekat alabilir mi? 

CEVAP

Efendim önce fıkıh kitaplarındaki ana kaideyi bildirelim. Tam İlmihal’de buyruluyor ki:

“Gümüşün nisâbı, ikiyüz dirhem-i şer'îdir. Bir dirhem-i şer'î, ondört kırât-ı şer'îdir. Yetmiş arpadır. Hanefîde gümüşün nisâbı, 2800 kırât veyâ altıyüzyetmişiki [672] gramdır.

Yirmi miskal altın ile ikiyüz dirhem gümüş, ortak bir nisâb mikdârını gösterdikleri için, değerlerinin birbirine eşit olması lâzımdır. Buna göre, islâmiyyetde bir miskal altın, on dirhem gümüş kıymetinde oluyor. Bu da, yedi miskal ağırlığında gümüşdür. Bir gram altın, yedi gram gümüş değerinde olur. Buna göre islâmiyyetde, para olarak kullanılan altının kıymeti, aynı ağırlıkdaki gümüş paranın kıymetinin yedi katıdır. Bugün gümüş, para olarak kullanılmıyor. Gümüş eşyânın değeri çok düşükdür.

Bunun için, kâğıd paraların ve ticâret eşyâsının nisâbını hesâb etmek için, gümüşün değeri kullanılamaz.”

“m. 1688 senesinden sonra, gümüş mikdârı altı def’a azaldı.”


“Ticâret eşyâsının kıymeti, ya’nî nisâb hesâb edildiği vaktdeki alış fiyâtı, alış-verişde kullanılan altın veyâ gümüş paradan hangisi ile nisâb mikdârı oluyorsa, onun ile hesâb edilir. İkisi ile de nisâb mikdârı oluyorsa, fakîrlere dahâ fâideli olanı ile hesâb edilir. Para olarak kullanılmayan altın ve gümüş ile hesâb edilmez. Hükûmet tarafından damgalı altın veyâ gümüş paralardan kıymeti en az olanı ile hesâb edilir. Hangisi ile hesâb edildi ise, yine onun ile zekât farz olduğu gündeki, ya’nî nisâb üzerinden bir sene geçdikden sonraki piyasaya göre, yeniden hesâb edilen kıymetinin, ya’nî alış fiyâtının veyâ eşyânın kendisinin kırkda biri verilir. Altın ile gümüşün para olarak kullanılmadığı yerlerde, başka metal veyâ kâğıd paralar, şimdi altın karşılığıdır. Böyle paralarla satın alınmış olan ticâret eşyâsının ve kâğıd paraların, fıtra ve kurbanın nisâbları, Şeyhayne “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” uyarak, damgalı altın paralardan kıymeti en az olanı ile hesâb edilir. Gümüş ile hesâb edilmez. (Keşf-i rümûz)da diyor ki, (Eşyânın kıymetleri altın ve gümüş ile anlaşılır).”


Buradan anlaşılan, paranın, ticaret eşyasının nisaba ulaşıp ulaşmadığı, altın ve gümüş nisablarının eşitliğinin bozulduğu zaman, gümüş nisabı ile hesaplanmaz altın nisabına göre hesaplanır. Ancak kişinin elinde nisap miktarı gümüşü varsa, muteber kitaplarda bildirilen yukarıdaki ana kaideye göre, bunun kırkta birini gümüş olarak zekatını verir. Bu onun, dinen zengin olduğu manasına gelmez. Sadece bu kadar gümüşü olan, kurban kesmeyebilir, zekat alabilir.

Ziynet eşyalarının zekâtı

 Sual: Kadınların takındığı inci, zümrüt, elmas ve pırlanta gibi ziynetlerin zekâtı olur mu?

CEVAP

Kadınların altın ve gümüş hariç, başka ziynet eşyaları, ne kadar çok olursa olsun, zekât nisabına dahil edilmez. Fakat kurban nisabına dahil edilir. Yani nisabın üstünde ziynet eşyası olan kadın zengindir, kurban kesmesi vaciptir.


Sual: Altın kaplanmış, kolye ve kordonun zekâtı nasıl hesaplanır?

CEVAP

Altın miktarı yarıdan az olan karışımın zekât hesabı, ağırlığıyla değil, kıymetiyle yapılır.


Sual: Bize ait olmayan fakat bizde bulunan ziynet eşyalarının zekâtını kim verir?

CEVAP

Kimin ise o verir.


Sual: 100 gram ağırlığında beş tane bileziğim vardı. Param olmadığı için bileziğin birini bozdurup zekâtımı vereyim dedim. Kuyumcuya giderken bileziğimi çaldırdım. Zekât vermem gerekir mi?

CEVAP

Nisaptan düştüğünüz için zekât af olmuştur. Eğer o bir bilezik ile bir mal alsaydınız, yine nisaptan düşerdiniz, fakat zekâtını da vermeniz gerekirdi, çünkü kendi arzunuzla nisaptan düşmüş olurdunuz.


Sual: Şafii’de, kadınların taktıkları altınlar zekâta tâbi midir?

CEVAP

Tâbi değildir, yani zekâtı verilmez.


Sual: Şafii’de bir kadının bin bileziği, bin Reşat altını olsa yine mi zekâta tâbi değildir?

CEVAP

Şafii mezhebinde, (Kadının ziyneti zekâta tâbi değildir) demek, (Âdet olarak kullanılan ziyneti zekâta tâbi değildir) demektir. Ziynet olarak, bin bilezik, bin altın lira takılmaz.


Diyelim ki âdet olarak en fazla on bilezik ile on altın lira takılıyorsa, bunlar zekâta tâbi olmaz. (Kadının ziyneti 200 miskali geçerse, fazlası zekâta tâbidir) diyen âlimler de vardır. Demek ki, kadının normal ziyneti zekâta tâbi değildir. Fakat âdet olandan fazlası zekâta tâbidir. Hanbeli ve Maliki'de de kadının ziyneti zekâta tâbi değildir. Hanefi'de ise, altın kimde, nerede, ne maksatla kullanılırsa kullanılsın, nisabı bulursa zekâta tâbidir. (Mezahib-i Erbe'a)

Zekâtta vekalet ve vekil

Sual: Fakirim. Adıma zekât alması ve isterse bunu kullanması için başkasına nasıl vekalet vermeliyim?

CEVAP

Vekalet verirken, (Adıma zekât almak ve dilediğin yere harcamak üzere seni vekil ettim) demeniz yeterlidir. Bir kişiyi vekil etseniz, o başkasını, o da başkasını vekil edebilir.


Sual: Fakirden zekât için vekalet alınınca zengin olana veya iptal edene kadar mı geçerli olur?

CEVAP

Evet.


Sual: Fakir vekili zengin, vekili olduğu fakire zekât verebilir mi?

CEVAP

Verebilir.


Sual: Zekâtın kim tarafından verildiğini fakire bildirmek şart mı?

CEVAP

Zekâtın kim tarafından verildiğini söylemek şart olmadığı gibi, bu zekât demek de şart değildir. Hediyemizdir demek de kâfidir.


Sual: Birkaç senedir bir fakirin vekiliyim. Her sene vekaletin yenilenmesi gerekir mi?

CEVAP

Gerekmez. Yenilenirse de mahzuru olmaz.


Sual: Zekâtını vermek üzere biri beni vekil etti. Ben de başkasını, o da başkasını vekil edebilir mi?

CEVAP

Zincirleme olarak sonsuza kadar vekalet verilebilir.


Sual: Fakir ve dul bir kadına biri para vermiş ve bu zekât parasıdır istediğine ver demişler. Kadın, ben bu parayı kullanabilir miyim diye soruyor.

CEVAP

O para ile altın alırsa zekât dine uygun verilmiş olur.


Sual: Zekât için umumi vekil olan, kendi anasına zekât verebilir mi?

CEVAP

Vekil olduğu için verebilir.


Sual: Babasından umumi vekalet alan, zekâtı kardeşine veremez mi?

CEVAP

Veremez.


Sual: Fakir vekili babasından zekât alabilir mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Zengin biri, fakir olan bir yakınından vekalet alsa, zekât alabilir mi?

CEVAP

Vekil, asıl gibidir. Vekalet aldığı kimse adına hareket ettiği için zekât alabilir. Ancak zengin olduğunu bilenlerin suizannına sebep olmamak için, vekil olduğunu bildirmelidir.


Sual: Zekât veya sadaka-i fıtır verirken, vekil olanın, illa sahibinin ismini söylemesi gerekir mi? Kendi adına bu benim zekâtım dese veya hediyem dese caiz olur mu?

CEVAP

Evet caiz olur. Vekilinin ismini söylemesi gerekmez. Çünkü vekil asıl gibidir.


Sual: Fakirlerin vekili olan kimse, aldığı zekâtları, habersiz karıştırıp, sonra fakirlere dağıtması caiz midir?

CEVAP

Evet caizdir. Zenginlerin vekilinin böyle yapması caiz olmaz. Fakat başka bir kavilde, caiz olduğu da bildirildi.


Sual: Zekâtta bir kimse hem zenginin, hem de fakirin vekili olabilir mi?

CEVAP

Evet olabilir.


Sual: 7-8 yaşındaki bir çocuğa, şu altını al, falancaya zekât olarak ver dense caiz olur mu?

CEVAP

Akıllı çocuk, alışverişe ve zekât vermeye vekil yapılabilir.


Sual: Zenginlerin zekât paralarını alıp, birbiri ile karıştırdıktan sonra, fakirlere verse zekât sahih olur mu?

CEVAP

Fakirlere zekât vermek için, zenginlerin vekili olan kimse, zenginlerden aldığı zekâtları birbirleri ile karıştırınca, hepsi kendi mülkü olur; fakirlere kendi malından sadaka vermiş olur; zenginlerin zekâtları verilmiş olmaz. Eğer fakirler, önceden bu kimseye izin vermişlerse, onların vekilleri olarak toplamış ve fakirlerin mallarını birbirleri ile karıştırmış olur. Bu durumda da zekâtlar verilmiş olur.


Zekâtta vekil

Sual: Zekât vermek için, (Dilediğine ver) denilerek vekil edilen kimse, zekâtı kendi fakir hanımına veya fakir çocuğuna verebilir mi yahut fakirse kendisi de alabilir mi?

CEVAP

Üçünü de yapabilir. (Dürr-ül-muhtar)


Zekât ve adakta vekilin durumu

Sual: Zengin bir kimse, zekâtını vermek için, adak sahibi de adağını halletmek için birini vekil etse, bu vekil olan şahıs istediği gibi hareket edebilir mi?

Cevap: Zenginin vekili, zekâtı, zenginin emrettiği kimseye verir, başkasına veremez. Eğer başkasına verirse veya kaybederse, öder. Vasiyet edilen şeyler de böyledir. Emir olunan fakire verilir. Zengin, vekiline, dilediğine ver derse, vekil kendi fakir olan çocuğuna ve zevcesine, hanımına da verebilir. Kendi fakir ise, kendi de alabilir. Halbuki, nezir yani adak böyle değildir. Vekil, adak sahibinin emrettiğinden başkasına da verebilir. İbni Âbidîn, bu satırları açıklarken buyuruyor ki:

“Vekil zenginden aldığı altın ve gümüş yerine, kendi altın ve gümüşünü fakire verip sonra zenginin verdiğini, kendi kullanması caizdir. Fakat, zenginin parasını önce kendi kullanıp, sonra kendi parasından zekâtı verirse, caiz olmaz. Kendi için sadaka vermiş olur. Zekâtı, zengine öder. Nafaka vermek, satın almak, borç ödemek için aldığı parayı kullanan vekil de böyledir. Görülüyor ki, zekâtı kendi malından ayırıp vermek şart değildir. Zenginin vekili, zekâtı vermek için, izin almadan bir başkasını da vekil edebilir.”


Sual: Birkaç zenginin zekât vermekte vekili olan kimse, zenginlerden aldığı zekâtları karıştırıp fakirlere verse, zenginlerin zekâtları verilmiş olur mu?

Cevap: Bu konuda Bezzâziyyede deniyor ki:

“Fakirlere zekât vermek için, zenginlerin vekili olan kimse, topladığı zekâtları birbirleri ile karıştırınca, hepsi kendi mülkü olur. Fakirlere kendi malından sadaka vermiş olur. Zenginlerin zekâtları verilmiş olmaz. Zenginlerden aldıklarını onlara ödemesi lazım olur. Fakirler, önceden bu kimseye izin vermiş olsalardı, onların vekilleri olarak toplamış olur, fakirlerin mallarını birbirleri ile karıştırmış olurdu ve zekâtlar verilmiş olurdu.” 

Zekât verilecek kimseyi araştırmak

 Sual: Fakir olduğunu sandığımız birine zekât verilir mi?

CEVAP

Zekât verilecek kimseyi araştırmak gerekir, zan üzerine zekât verilmez. Dinen fakir olup olmadığı araştırılmalıdır. Gerekirse kendine sorulmalıdır. Sana zekât vereceğim demeden, dinen zengin misin, fakir misin gibi sorular sormalıdır. Borcun var mı gibi. Zaten zekât verirken, bu zekâtım demek de şart değil, hediye dense de olur.


Araştırarak zekât verince

Sual: Bazı kimselere, (Zekât vereceğim, tanıdığınız fakir kimse var mı?) diye sordum. Onlar da, (Şurada bir fakir var, ona verebilirsin) dediler. Zekâtımı verdim. Daha sonra, zekât verdiğim kişinin Müslüman olmadığını öğrendim. Zekâtım sahih oldu mu? Yeniden mi vermem gerekir?

CEVAP

Müslüman olmayana zekât vermek sahih değildir. Ancak zekât verecek kimseyi soruşturup araştırarak, zekâtını verdikten sonra, bunun zengin veya zekât verilmesi caiz olmayan biri olduğu anlaşılsa, zararı olmaz. Yani zekâtınız sahihtir. Rastgele değil, araştırarak verdiğiniz için yeniden vermek gerekmez.


Sual: Fakir olup olmadığı araştırıldıktan sonra, zekât verilen kimsenin fakir olmadığı sonra anlaşılsa, zekât yine de verilmiş olur mu?

Cevap: Zekât verilebileceğini soruşturup anlayarak, zekâtını verdikten sonra, bunun zengin veya gayr-i müslim zimmi yahut ana, baba, evlat veya kendi zevcesi, hanımı olduğu anlaşılsa, zararı olmaz. Yani kabul olur. Nehr-ül-Fâikte deniyor ki:

“Zekât verilecek olan kimse, fakirler arasında bulunuyor ve onlar gibi ise yahut fakir olduğunu söyleyip, zekât istemiş ise, bu kimsenin zekât almaya hakkı olup olmadığını araştırmaya lüzum yoktur. Buna zekât verince, soruşturarak, araştırarak vermiş sayılır.”