Esnaf ve tüccarın zekâtı

 Sual: Bizim tezgahımız, ham maddemiz ve işlenmiş eşyamız var. Demirbaş eşyalar var. Bunların hepsinin zekâtı verilir mi?

CEVAP

Tezgah, ticaret için olmadığı, yani satılık olmadığı, eşya imal edildiği için zekâtı verilmez. İsterse değeri milyarları bulsun. Ne kadar kıymetli olursa olsun, demirbaş eşyanın da zekâtı verilmez. Sanat sahiplerinin, imalatçıların ham maddelerinin veya işlenmiş eşyalarının zekâtı verilir.


Koltuk satan bir tüccar, mevcut koltuklarının zekâtını verir. Sattığı koltuklarından iki takımını kullanmak üzere evine alsa, zekâtını vermez.


Zeytinyağı satan bir tüccar, senede iki teneke zeytinyağı yese, bu iki teneke yağın zekâtını vermez. Ticaret için olan diğer bütün gıdalardan bir senelik ev ihtiyacı için ayrılmış olanların da zekâtı verilmez. Yani nisaba dahil edilmez.


Sual: Her eczanede sık sık mal değişir. Bu malların zekâtı nasıl hesaplanır?

CEVAP

Malın değişmesinin önemi yok. Bakkal, manav öyle değil mi? Mal önemli. Kaç liralık mal varsa onun zekâtı verilir.


Sual 1: Kuyumcu, dükkanındaki 14, 18, 22 ayar altınlardan hangisine göre zekât verecektir?

CEVAP

Yüksek ayardan vermek evladır.


Sual 2: Altınlara işçilik de hesaba katılacak mı?

CEVAP

Hurda ve işlenmiş altınlar tartılır, bunun kırkta biri zekât olarak verilir. Zekât altın olarak verildiği için işlenmiş olması veya olmaması fark etmez.


Sual 3: Altın, alış fiyatından mı, satış fiyatından mı hesap edilecektir?

CEVAP

Eldeki altının kırkta biri zekât olarak verildiği için, alış veya satış fiyatını hesaba katmak gerekmez.


Sual: Zekât için bir malın üzerinden bir yıl geçmesi lazım deniyor. Ben manavım. Kimi bir gün, kimi de bir hafta kalmıyor. Bu malların zekâtını vermeyecek miyim?

CEVAP

Malın değil, zenginliğinizin üzerinden bir yıl geçince, elinizdeki malların zekâtını vermeniz farz olur. Mesela 3 Recebde, nisap miktarı malınız olsa, elinizdeki mallar değişip öteki Recebin üçünde yine elinizde nisap miktarında mal varsa, bu malların zekâtını vermek farz olur. İsterse bu mallar elinize yeni girmiş olsun, fark etmez.


Sual: İpekböceği, balık ve tavuk yetiştiren, zekâtını nasıl verir?

CEVAP

Kıymetini nisaba dahil eder.


Sual: Ortağın biri, zekât vermezse, diğerlerine de günah olur mu?

CEVAP

Günah olmaz. Herkes kendi hissesinden mesuldür. Fakat zekât vermeyen kimse ile ortak olmak doğru değildir. Allah’ın emrini yapmayan ve fakirin hakkı olan zekâtı vermeyen kimse, başka günah da işleyebilir. Ortağına hıyânet de edebilir. Allah korkusu olmayan ne yapmaz ki?


Sual: Gölde yetiştirilen balıkların zekâtı olur mu?

CEVAP

Satınca, bu para diğer zekâta tâbi mallarla beraber nisaba ulaşırsa zekâtı verilir.


Sual: Eti ve yumurtası için tavuk ticareti yapan zekâtı nasıl verir?

CEVAP

Sene sonundaki malı, nisabı bulursa zekâtı verilir.


Sual: Birkaç ineğim var. Çok süt satıyorum. zekâtı nasıl verilir?

CEVAP

Sene sonunda parası nisaba dahil edilir.


Sual: Cıvata gibi binlerce malı, zekâtta tek tek mi saymak lazımdır?

CEVAP

Satın alınırken nasıl hesap edilmişse, öyle yapılır.


Sual: Halı ticareti yapan zekât olarak başka mal verebilir mi?

CEVAP

Veremez.


Sual: Halı imal eden, mayi sabunun, ipliğin de zekâtını verir mi?

CEVAP

Tüccar, sanatkâr, mevcut malın fiyatını, mal oluş fiyatından hesaplar. Sabun, iplik dahildir.


Sual: Gömlek diken terzi, zekâtı gömlek olarak verebilir mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Zekâtta, basmaların birkaçını ölçüp top halinde tayin caiz mi?

CEVAP

Zannı galip ile caiz.


Sual: Bir tüccar, verdiği vergiyi veya çaldırdığı malı yahut alamadığı malını zekât olarak sayabilir mi?

CEVAP

Sayamaz.


Sual: Vergi zekât yerine geçer mi?

CEVAP

Geçmez.


Sual: Miktarı ve ödeme tarihleri belli olan vergi borçları da, zekât bakımından diğer borçlar gibi mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Alacak senetlerini zekât olarak vermek caiz mi?

CEVAP

Alacak deyndir. Nisaba katılırsa da, ayn zekâtı deynden verilmez.

[Ayn = Kendinde bulunan mal (veya hazır, mevcut olan mal)

Deyn = Kendinde bulunmayan mal (veya hazır olmayan mal)]


Sual: Elden ele dolaşan hisse senedi, nisaba dahil edilir mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Zekâtı hesaplarken, hisse senetlerimin değerini nasıl hesap edeceğim?

CEVAP

O günkü piyasa değeri ne ise ondan hesap edilir.


Sual: Kamyon çekmek için önceden yatırılan paramın zekâtı var mı?

CEVAP

Yatırılan, alıcının mülkünden çıkar. Artık satıcınındır.


Sual: Altı tane sütünü sattığım ineğim var. Bunların zekâtı nasıl verilir?

CEVAP

30 tane olmadıkça ineklerin zekâtları verilmez. Gelirlerinden elinizde ne kalmışsa ve öteki paralarınızla nisabı buluyorsa o zaman gelirlerinin zekâtları verilir.


Sual: Zekât, ticareti yapılan maldan veya değeri altın olarak mı verilir?

CEVAP

Evet.


Sual: Zekât, kârdan mı verilir?

CEVAP

Zekât kârdan değil, ticaret malının veya paranın tamamından verilir.


Sual: Ticaret için inşaatım var. Sermayeyi inşaata yatırsam, yıl sonunda elde para kalmazsa, inşaatın zekâtı verilir mi?

CEVAP

İnşaata yatırılan paranın zekâtı hemen verilmez. Bir yıl sonra mevcut malın piyasaya göre değerinin zekâtı hesap edilir. Malı satınca eline geçen paradan zekât verilir.


Sual: Müteahhidim. Yapacağım evi, peşin üç yüz milyona sattım. O evi, iki yüze yapabilirim. Üç yüzden, iki yüzü çıkarınca, kalan 100 milyonun mu zekâtı verilir?

CEVAP

Hayır, tamamının zekatını verir.


Sual: Temele harcanan zekât hesabına katılır mı?

CEVAP

Evet.


Sual: Arsa karşılığı inşaatım yarım halde. Zekâtı nasıl verilir?

CEVAP

Mevcudun zekâtı verilir. Satılacak olan yarım inşaat ticaret malıdır. Arsa karşılığı verilecek daireler borç olarak kabul edilir. Zekâtı verilmez. Satılık dairelerin zekâtı verilir.


Sual: İnşaat halindeki satılık binaların zekâtı nasıl verilir?

CEVAP

Satın alınan bütün malzemenin parası, ticaret malı gibi nisaba katılır. (Binanın yapılan kısmının tahmini fiyatı değil) Veya binaların satıldıktan sonra geçmiş senelerinkini de beraber verir. (Yani inşaata başladığı ve devam ettiği senelerin.)

Öğrenciye zekât

 Sual: Tam İlmihal’de, nisaba malik olsalar bile, ilim öğrenen ve öğretenlere zekât vermek efdaldir diyor. Yani bugünkü profesörlere ve üniversite öğrencilerine zengin de olsalar zekât verilir mi denmek isteniyor?

CEVAP

Hayır. Ancak din ilmi tahsil eden ve din ilmi öğretenlere zekât vermek caizdir.


Zengine zekât verilmez

Sual: Bir hoca, zengin de olsa her çeşit öğrenciye zekât verilebileceğini söyledi. Zekât fakirin hakkı değil mi? Zengine nasıl verilir? Öğrenci olmanın ayrıcalığı nedir?

CEVAP

Her çeşit öğrenciye zekât verilmez. Müslüman ve fakir olma şartı aranır. Fakir olmayan öğrencilerden biri istisnadır. O da din ilmini öğrenen ve öğretenlerdir. Din kitaplarında şöyle bildiriliyor:

Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar da, zengin olsalar bile, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. (Dürr-ül-muhtar)


İbni Abidin hazretleri Dürr-ül-muhtarın bu ifadesini açıklarken buyuruyor ki:

Cami-ul-fetava’da bildirilen hadis-i şerifte, (İlim öğrenmekte olanın kırk yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek caizdir) buyuruldu.


Bir hadis-i şerifte de, şu zenginlerin de zekât alabileceği bildirilmiştir:

Allah yolunda cihad eden, borçlu ve borcunu ödeyemeyen zengin, kendi memleketinde zengin olduğu halde, bulunduğu yerde parasız kalan ve çok alacağı varsa da, alamayıp muhtaç kalan Müslümanlar. (Ebu Davud)

Bize borçlu fakire zekât

 Sual: Bir fakirde alacağım var. Zekâtımı ona saysam caiz olur mu?

CEVAP

Caiz olmaz.

Bir zenginin bir fakirden alacağı olsa, fakire borç senedini verip, "Sana alacağım kadar zekât vermeye niyet ettim. Sen de borcuna karşılık kabul et, böylece ödeşmiş olalım" dese, fakir de kabul etse, zengin zekâtını vermiş olmaz. Çünkü zekât, borç senedi vermekle, razı olmakla verilmiş olmaz. Ancak mal teslim etmekle olur. Bu zenginin zekâtını fakire vermesi, fakirin de, aldıktan sonra, tekrar zengine geri vererek borcunu ödemesi lazımdır. Ev kirasını ödeyemeyen fakir kiracıya, mal sahibi kirayı almadan ona bağışlasa, bu para zekât yerine geçmez sadaka olur. (Redd-ül muhtar)


Sual: Fakirde alacağımız var. Zekât yerine sayalım bari diyoruz. Fakire zekâtımızı versek, borcunu yine vermez. Yani borcunu vermez diye fakire güvenemiyoruz. Hangi yolla fakirin borcunu zekâta mahsup edebiliriz?

CEVAP

Fakirin, borcunu vereceğine güvenemiyorsa, güvendiği birini fakire göstererek, (Zekâtını almak ve borcunu ödemek için, bunu vekil yap) der. Zekâtı bu vekile verir. Vekil de, zengine geri vererek, fakirin borcunu öder. Böylece hem zekât verilmiş olur, hem de fakirin borcu ödenmiş olur. (Dürr-i yektâ, Mîzân-ı Kübra)


Zekâta hediye demek

Sual: Ödünç bir altın isteyen fakire, zekâta niyet edip ödünç diye verilse, sonra da o altın hediye edilse zekât sahih olur mu?

CEVAP

Evet, sahih olur.

Evi olmayan da zekât verir

 Sual: Bir takvim yaprağında aynen şöyle diyor:

“Zekât verilecek malın hem borçtan hem de sahibinin asli ihtiyaçlarından artmış olması şarttır. Asli ihtiyaçların başında orta halli bir mesken gelmektedir. Aynı zamanda aile fertlerinden bakmakla yükümlü olduğu kimselerin bir yıllık nafakası olması gerekir. Elinde bulunan altını veya hazır parası nisap miktarına ulaşsa bile, başını sokacak orta halli bir evi ve bir yıllık nafakası olmayan bir kimseye zekât farz değildir. Bu neye benzer? Suyu bulunan bir yolcu, yolda susuz kalabileceğini hesaba katarak suyunu kullanmayıp teyemmüm etmektedir. Böyle bir durumda su yok hükmünde olduğu için teyemmüm caizdir. Bunun gibi, bir kimsenin asli ihtiyaçlarına sarf edilmek üzere nisap miktarının üstünde parası olsa bile yok hükmündedir. Mesela bir kimsenin kırk koyunu olunca birini zekât olarak vermesi gerekiyor. 39 olunca, arada bir fark olmasına rağmen zekât düşmüyor. Çünkü Allahü teâlâ âyet-i kerimesinde (Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez) buyuruyor. (Bekara 185) Allahü teâlâ hiç kimseye takatinin dışında bir yük yüklememektedir.”

Öyle zenginler var ki, parayı eve yatırmıyor, eve vereceği para ile ticaret yapıyor veya tahvil senedi falan alıp ev kirasından fazla kâr getiriyor. Böyle zenginlere de evi yok diye zekât düşmez mi?

CEVAP

Dinimizde dört delil vardır. Akıl delil değildir. Dört delilin hiç birinde evi olma şartı bildirilmiyor. Konuyu açıkça bildiren fıkıh kitapları varken akıl ile bunu açıklamaya çalışmak, elbette hakikati katletmek olur.


Hiçbir fıkıh kitabında (Evi olmayan zengine zekât düşmez) diye bir şart olmadığı gibi (Bir yıllık nafaka) şartı da yoktur. Bu tamamen indi görüştür. zekâtı teyemmüme benzetmek de indi bir kıyastır. (Allah kolaylık ister, güçlük istemez) ifadesini evi olmaya delil getirmek ne kadar yanlıştır.


Kolaylık olsun diye, ince çorap üstüne mesh etmek, 5 vakit namazı bir vakitte kılmak, dini değiştirmek olur. Sabah namazına kalkmak zordur, Allah kolaylık istiyor diye sabah namazını kılmamak kolaylık ise de dine aykırıdır. Bir ay Ramazan orucu çok diye üç gün oruç tutmak kolaydır ama, Allah’ın emri yerine gelmiş olmaz. Bir gün oruç tutmak daha kolaydır. En kolayı da hiç oruç tutmamak ve hiç zekât vermemektir. Demek ki ölçü kolaylık değil, dinin emrine uymaktır. Dinimiz kırk koyundan biri zekât olarak verilir buyuruyor. Daha aşağısına zekât düşmez diyor. Din ne emrediyorsa odur.


Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(20 dinar olana kadar altının zekâtını vermek gerekmez. 20 dinar olup da üstünden bir yıl geçerse, yarım dinar zekât vermek gerekir. Daha fazla olursa, hesabı ona göredir.) [Ebu Davud]


(Gümüş 200 dirheme ulaşınca, 5 dirhemi zekât olarak verilir.) [Ebu Davud, Tirmizi, Ahmed]


(Nisaba ulaşıp da, zekâtı verilen mal, kenz [istif edilmiş] değildir.) [Ebu Davud, Hâkim, Hatib]


Aşağıdaki yazılar, Redd-ül-muhtar, Dürer Gurer, Hindiyye, Seadet-i Ebediyye, Cevhere, Dürr-ül-münteka, Camiur-rümuz, Uyun-ül-besâir, Tahtavi gibi kıymetli eserlerden alınmıştır:

İslamiyet'e uygun ve rahat olarak yaşayabilmesi için kullanılması gereken şeylere, ihtiyaç eşyası denir. Bunlar yiyecek, giyecek, ev gibi şeylerdir. Bu ihtiyaç eşyasının mevcut olması şart değildir. Eğer mevcut ise, zekât nisap hesabına katılmaz. İhtiyaç eşyasını almak için biriktirilen para nisap hesabına katılır. Zira zekât için, ihtiyaç eşyasına malik olmak şart değildir. Bu eşya mevcutsa nisaba katılmaz.


Altın ile gümüş, para olarak veya kadınların ziynet eşyası olarak kullanılsın, ev, yiyecek, kefen satın almak için saklanılsın, kılıç gibi ihtiyaç eşyası olsalar da, zekât nisabının hesabına katılır.


Ticaret için olmayan ev, apartman, tezgah, kamyon, gemi ve demirbaş eşyanın zekâtı verilmez. Bir senelik ev ihtiyacı için ayrılmış olan gıdaların da zekâtı verilmez. Yiyecek, içecek, giyecek ve barınacak ev gibi lüzumlu nafakadan olan ihtiyaç eşyası satın almak için sakladığı altın, gümüş ve kağıt paranın hepsi nisap hesabına katılır, yani zekâtları verilir.


Evi olmayan zenginler

Sual: Bir yazar diyor ki:

(Zenginin evi yoksa, kirada oturuyorsa ona zekât düşmez. Ev, onun ihtiyacıdır. Nakit tasarruflarında zekât oranı % 2.5 tur. Ev almak için biriktirilen para için bu oran büyük yekun tutar. Ev alana kadar bu para bence zekâttan muaf tutulmalı. Kur’anda nisapla ilgili bir âyet yok. Ancak nisabı açıklayan hadisler ile Peygamberin uygulaması ve fıkıhçıların görüşleri var. Hazret-i Peygamberin uygulaması, kendi döneminin ortalama zenginlik ölçüsünü veren ictihadına dayalıdır. Peygamberin ictihadı bağlayıcı değil, yol göstericidir. Yani değişmez bir ölçü değildir. Nisap, günün şartlarına göre yeniden tespit edilmelidir.)

Kur’anda nisap miktarı yok diyor. Kur’anda beş vakit namazın vakitleri de yok. Ama Resulullah bunu bildirmedi mi? Onun bildirmesi niye bağlayıcı olmuyor ki? O zaman namaz vakitleri de, namazın farzları da bağlayıcı olmaktan çıkarılıp bir reform mu yapılmak isteniyor? Bu yazarın görüşleri doğru mudur?

CEVAP

Deveye boynun eğri demişler, nerem doğru ki demiş. Yukarıdaki görüşler tamamen yanlıştır. Yazar, asırlardır gelen fıkıh kitaplarının hiç birine itimat etmiyor, fıkıhçıların görüşü diye basite alıyor. Hatta Resulullah efendimizin hükümlerine bile, ictihad diyor, bağlayıcı olamaz diyor. Bunlar değişmeli diyor. Yazara hadis-i şerifleri bildirsek bağlayıcı değil diyecek. Mezhebimizin fıkıh kitaplarını delil getirsek, onlar birer görüş, benim de görüşüm var diyecek. Adam mezhep falan kabul etmiyor ki. Ama biz mezhebe inanan, Resulullahın koyduğu hükmü bağlayıcı ve fıkıh kitaplarını senet kabul eden okuyucularımız için, bütün muteber fıkıh kitaplarında yazılı olan mezhebimizin hükümlerini bildiriyoruz:

1- Altın, gümüş ve ticaret eşyasında zekât nisabı kırkta birdir.


2- Koyunda kırkta bir, sığırda otuzda bir, beş devede de bir koyun.


3- Madenlerde beşte bir, toprak mahsullerinde onda birdir. Parayla sulanırsa yirmide bire iner.


Burada bildirilen zekâta tâbi mallar çok ucuzlasa da, çok pahalı olsa da yine oranları kıyamete kadar değişmez. Mezhepsizler beğenmeyip değiştirse de, değişmiş olmaz.


Öyle zenginler var ki, parayı eve yatırmıyor, eve vereceği para ile ticaret yapıyor veya tahvil senedi falan alıp ev kirasından fazla kâr getiriyor. Bu yazara göre, böyle zenginler de, evi olmadığı için zekât vermez.


Muteber fıkıh kitaplarında para ne için biriktirilirse biriktirilsin, nisabı buluyorsa zekât vermek gerektiği yukarıdaki yazıda bildirildi.

Kurumlara zekât vermek

 Sual: Kur’an-ı kerimdeki fi-sebilillah kelimesine, Allah yolunda olan her kurum ve kuruluş dâhil diyerek, dernekten partiye kadar her kuruluşa zekât verileceği söyleniyor. Bu doğru mudur?

CEVAP

Kur’an-ı kerimde zekât verileceği bildirilen 8 sınıftan biri de fi-sebilillah yani Allah yolundakilerdir. Bu sınıfa girenler:

1- Fi-sebilillahtan murad, fakir askerlerdir. (Nur-ül-izah)


2- Fi-sebilillahtan murad, cihad ve hac yolundaki muhtaçlardır. (Redd-ül-muhtar)


3- İmam-ı Ebu Yusuf’a göre, savaşa gidemeyen fakirler, İmam-ı Muhammed’e göre de hac yolundaki fakirlerdir. (Dürer)


4- Gaza veya hac için çıkıp da nafakası tükenenlerdir. (Tahtavi)


5- Üç mezhebe göre, gazi ve askerlerdir. Hanbeli’ye göre hac yolundakiler de dâhildir. (Mizan)


6- Gaziler olduğunda, dört mezhepte ittifak vardır. (M. Erbea)


7- Zahid-ül Kevseri hazretleri, Makalat kitabında, (Hayır kurumlarına zekât verilmesi caiz değildir. Müctehid imamların hiç biri, hayır kurumlarına zekât verileceğini bildirmemiş ve bu konuda icma hâsıl olmuştur. Sonra gelen âlimlerin sözleri icmayı bozamaz) buyuruyor. [Demek ki, bugün hakiki bir âlim bile çıksa, kurumlara zekât verilmesine fetva verse, icmayı bozamayacağı için fetvası geçersiz olur. Zaten hakiki âlim de, icmayı bozucu fetva vermez.]


Bedayi’de, fi-sebilillah kelimesiyle Allah yolunda çalışanlar bildirilmiştir. Mesela zengin de olsa, ilim talebesine zekât verilir. Dürr-ül-muhtar’da diyor ki: Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar yani işi, mesleği bu olanlar, zengin olsalar bile, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. İbni Abidin hazretleri bunu açıklarken buyuruyor ki: Hadis-i şerifte, (İlim öğrenmekte olanın 40 yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek caizdir) buyuruldu. Durum böyleyken, çeşitli kurumlar, zekât fonu diye bankaya bir hesap numarası açıyorlar yahut makbuzla para topluyorlar. Yukarıdaki vesikalardan anlaşılacağı gibi, bu yolla verilen paralar zekât yerine geçmez.


İbni Âbidin hazretleri, Bedâyide fi-sebilillah kelimesinin bütün kurbetler (Allah için olan bütün işler) olarak açıklandığını bildirmekte ve Nehr kitabından alarak, (Âlimler, zekât toplayanlardan başka, bütün sınıflara fakirlik şartı ile zekât verileceğinde ittifak etmişlerdir) buyurmakta, ayrıca, (Mescid, köprü, yol yaptırmak, hac ve cihad etmek gibi temlik sayılmayan yerlere zekât verilmez) hükmünü Zeylâi'den naklen bildirmektedir. [Temlik, zekâtı fakirin eline vermektir.]


Ülkemizde, dine hizmet eden, ilim talebesi yetiştiren yurtlar, Kur’an kursları, vakıflar ve başka hayır kurumları vardır. Bu kurumların bir yetkilisi, bir fakirden vekâlet alır. Fakir, kurumdaki yetkili şahsa vekâlet verirken, (Benim adıma zekât almaya ve aldığın zekâtı dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) der. Yahut sadece (Seni umumi vekil ettim) demesi de kâfidir. Vekil de, aldığı zekâtı, talebelerin ihtiyaçlarına, kurumun başka ihtiyaçlarına sarf edebilir. Böylece hem istenilen hayır kurumuna yardım edilmiş ve hem de dine uygun zekat bağışı verilmiş olur. Bu konuda, www.ihlasvakfi.org.tr sitesinde de bilgi vardır.


Böyle vekalet vermeden kurumlara zekât verilmez. Verilirse, zekât değil, sadaka olur. Zekât borcu ödenmiş olmaz.


Kuruma zekât vermek

Sual: Bir yazar, (Kurumlara zekât verilmez, vekâleten de verilmez. Zekâtı alan şahıs, zekâtı kurumlara verirse, o zekât sahih olmaz) diyor. Bu yanlış değil mi?

CEVAP

Evet, vekaleten diyerek de olsa kuruma zekât verilmez, fakat teslim alan şahıs, fakir ise veya fakir vekili ise, ona zekât vermenin hiç mahzuru olmaz. Kurumlara ancak bu yolla verilebilir. Zekât veren kimse, kuruma değil, fakire zekât veriyor. Fakir, bunu dilediği gibi harcar, dilediği yere bağışlayabilir. Kumara da, kuruma da verse zekât sahih olur. Günah olan bir yere vermişse fakir sorumlu olur, ama zekât yine verilmiş olur. Fakirin harcayacağı yer, zekât vereni ilgilendirmez. Salih fakirlere vermek elbette daha iyidir. Salih fakir de, aldığı zekâtı hayır kurumlarına verirse bunun hiç mahzuru olmaz. Kendisine de sevab olur.


Aişe “radıyallahü anha” buyurdu ki: (Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” odama geldi. Çömlekte et kaynıyordu. Ekmekle evde bulunan bir şey ikram ettim. (Et piştiğini gördüm) buyurdu. Hizmetçimiz Berire’ye sadaka verilen et idi. Siz sadaka [zekât] yemediğiniz için, bundan vermedim dedim. (Bu et Berire için sadakadır. Onun bize verdiği ise hediye olur) buyurdu). Fakir aldığı zekâtı, zengine de verebilir. Verdiği hediye olur. Zenginin bunu alması helâl olur. Çünkü fakir kendi mülkünden vermiştir. (Eşiat-ül lemeat)


Görüldüğü gibi, Peygamber efendimizin zekât, sadaka alması caiz değil iken, fakir kendi malını verince caiz oluyor. Fakir veya fakir vekili, zekât malı kendi mülkü olduktan sonra onu zekât verilmesi caiz olmayan yerlere, mesela zenginlere, kendi anana babasına veya kurumlara da verebilir. (Sen verilen zekâtı her yere harcayamazsın) demek çok yanlış olur. Bilmeden yanlış fetva verenlere meleklerin lanet ettiği, hadis-i şerifle bildirilmektedir.


Derneğe zekât ve kurban verilir mi?

Sual: Bazı yazarlar, hayır kurumlarına, derneklere, camilere zekât ve kurban verilemeyeceğini durmadan işliyor. Bu işle uğraşanların hepsini bir kalemde kötülemesi doğru mudur? Dine uygun yapanı yok mudur? Mesela ben, hayır kurumunda çalışan bir fakire, (Benim adıma zekât almaya ve aldığın zekâtı dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) diyorum. Kurban vekâletimi de verirken, (Kurbanımı kesmeye, etini dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) diyorum. Vekilim olan fakir, aldığı zekâtı ve kestiği kurbanın etini bir hayır kurumuna verse, mahzuru olur mu?

CEVAP

Hiçbir mahzuru olmaz. Belki o yazarlar, dine uygun olmadan, yani fakire zekâtını vermeden, direkt hayır kurumuna verenleri kast etmiş olabilirler. Ama (Şöyle verilirse mahzuru olmaz) demeleri de gerekir. Çünkü dinimizin caiz gördüğü bir mesele gizlenmiş oluyor, kurunun yanında yaş da yanıyor, bu işi dinimize uygun yapanlar töhmet altında bırakılıyor. (Kurumlara zekât ve kurban verilmez) diye büyük manşetler atılıyor.


İhlas vakfı bu işi, dine uygun yapıyor. Kurbanlar şahıslara veriliyor. Zekâtları fakirler alıyor. Bunlar da kestikleri kurbanların etini veya aldıkları zekâtları getirip İhlas vakfına bağışlıyorlar. Bunların dine aykırı bir yönü yoktur.

Kağıt para ile zekât

 Sual: (Para paradır, kâğıt parayla niye zekât verilmesin) deniyor. Dinin bu konudaki hükmü nedir?

CEVAP

Günümüzde herkes, dinden bahsediyor, aklına göre konuşuyor. Niye böyle olmasın ki, bence bal gibi olur diyorlar. Allah ne emrediyor, Peygamberimiz ne buyuruyor, din kitaplarımız ne yazıyor demiyorlar. Akla göre ölçü olsa, akıl sayısı kadar din olur. Onun için, dinde nakil esastır.


Zekât olarak verilecek mallar yerine, bunların kıymetlerini de vermek caizdir. Kıymet denilince, altın ve gümüş anlaşılır. Başka mal [çek, senet veya paralar] anlaşılmaz; çünkü eşyanın kıymeti altın ve gümüşle anlaşılır. (Keşfi rümuz-i gurer)


Fülus [bakır] paraların kıymetleri nisabı bulunca, zekât olarak, bu fülusun değerinin kırkta birini gümüş olarak vermek gerekir. (Miftah-üs-seade)


Bakır paranın zekâtı, aynı cins bakır paradan verilmez, gümüş olarak verilmesi gerekir. İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri buyurdu ki: Toprak sahiplerinden uşur ve zekât olarak, altın ve gümüş yerine, başka geçer akçe [kâğıt para] almak haram olur. Her ne kadar bunlar, herkesin kabul ettiği damgalı paraysa da, altın değil, bakır paradır. (Redd-ül-muhtar)


Altın ve gümüş olmayan, tedavüldeki para ile zekât verilmez. Zekât, ya altın veya gümüş, yahut ticareti yapılan maldan verilir. İmam-ı Nesefi hazretleri buyuruyor ki: (Bir zengin, yemek satın alıp fakire yedirse, zekât vermiş olmaz.) (Zahire)


Zekât olarak altın ve gümüş yerine, bunların kıymeti kadar uruz [ticaret malı] vermek sahihtir. Elbise tüccarı, ya ticaretini yaptığı elbiseden veya değeri kadar altın, gümüş verir. (Tahtavi)


Beş devesi olan, bir koyun verir. 24’e kadar dört koyun verilir. 25’ten 35’e kadar olan deve için, iki yaşına girmiş bir yavru dişi deve verilir. 36’dan 45’e kadar, üç yaşına girmiş dişi deve yavrusu verilir. 46’dan 60’a kadar, yük vurulabilecek, dört yaşına girmiş dişi deve verilir. Bundan daha fazlası için de, yine belli sayılarda dişi deve verilir. Zekât olarak, erkek deve verilmez. Erkek develerin zekâtı bile dişi deve olarak verilir. Dişi devesi yoksa değeri kadar altın veya gümüş verilir. Başka mal verilmez. (Hindiyye)


Niye dişi deve verilmesi gerektiğini bilemeyiz. Deveye binilir, eti yenir, yük taşır. Dişi devenin erkek deveden farkı var, süt verir, yavru doğurur; fakat dişi deve, erkek deve olmadan yavru doğuramaz. Buna rağmen dinimiz erkek deveyi zekât olarak vermeyi caiz görmüyor. Bir bakkal, dükkanında sattığı mallardan zekât verebilir, konfeksiyon malından zekât veremez.


Bir konfeksiyoncu da, ceket pantolon gibi sattığı mallardan zekât verebilir, fakat pirinç, yağ gibi bakkalın sattığı mallardan zekât veremez. Bir eczacı, ancak sattığı ilaçları zekât olarak verebilir yahut altın olarak verir. Konfeksiyon veya bakkal malzemeleri veremez. Halıcı veya mobilyacı ancak ticaretini yaptığı, sattığı malları zekât olarak verebilir. Oyuncakçı mobilya, mobilyacı oyuncak veremez. Bazıları, (Fakire ne versen alır, yeter ki ver, fakir razı olur) diyorlar. Evet, fakir razı olur, fakat önemli olan, fakirin rızası değil, Allahü teâlânın rızasıdır. Kumarda da, faizde de, zinada da tarafların rızası vardır, ama Allah’ın rızası yoktur. Önemli olan Allah’ın emridir.


Dine uygun çare aramak

Hile-i şeriyye, harama düşmemek için kurtuluş çaresini bulmak demektir. Haramı helal veya helali haram yapmak için hile-i şeriyye yapılmaz. Yahut birinin hakkına mani olmak veya haksız mal ele geçirmek için hile yapmak caiz olmaz. Farzdan kurtulmak veya haram işlemek için hile yapmak haramdır. Buna hile-i şeriyye değil, hile-i bâtıla denir. Bir şey, farz veya haram olmadan önce, farz veya haram olmasını önlemek caizdir. Buna hile-i şeriyye denir.


Muteber eserlerde buyuruluyor ki:

Haramdan kurtulmak ve helale kavuşmak için hile-i şeriyye yapmak caiz ve iyidir. Böyle hilenin caiz olmasına senet, Sad suresinin 44. âyetidir. Bu âyet-i kerime, Eyüp aleyhisselam, hanımına yüz sopa vurmaya yemin edince, bu yemini yapmaktan kurtulması için yapılacak hile-i şeriyyeyi bildirmektedir. (Hindiyye)


Said bin Sad hazretleri anlatır:

"Babam Sad, Resulullahın yanına, hasta, sarsak birini getirdi. Suçunu söyleyip ceza verilmesini istedi. Peygamber efendimiz, (Buna üzerinde yüz filiz bulunan bir dal ile bir kere vurunuz!) buyurdu. Böylece bir vurmakla, yüz sopa vurulmuş, had cezası yapılmış oldu. (Eşiat-ül-lemeat)


Âyet-i kerime ve hadis-i şerifte bildirilen hususlar da, hile-i şeriyyenin caiz ve iyi olduğunu göstermektedir. İmam-ı a'zam hazretleri de hile-i şeriyyenin caiz olduğunu bildirmiştir.


Zaruret olmadıkça; hiçbir sebep ile ödünç para alıp, faiz ödemek caiz değildir. Zaruret başkadır, ihtiyaç başkadır. Zaruret, kendinin veya nafakası lazım olanların aç, susuz, çıplak veya sokakta kalarak hasta olması demektir. Zaruret olunca, yani ölümden veya hastalıkla, bir uzvun yok olmasından korku olunca, helal yol bulunamazsa, faizle ödünç alınıp, bununla zaruret giderilir.


Nafakaya muhtaç olup, çalışamayan ve faizsiz ödünç bulamayan kimsenin nafaka için, faiz ile ödünç alması caiz olur ise de, böyle kimsenin, krediyi muamele satışı yolu ile alması iyi olur. Mesela, on altın alıp, üç ay sonra on iki altın ödemek isterse, on altını alırken, kalem, defter, kitap gibi herhangi bir şeyi de iki altına satın alıp, on iki altın borçlanır. Bunun gibi haram işlemekten kurtuluş yolu aramaya hile-i şeriyye denir. Zarurete düşenin, ibadetini kaçırmaması veya haram işlememesi için hile-i şeriyye yapması lazım olur. İslamiyet’e uymaktan kaçmak için çare aramaya hile-i bâtıla denir ki, haramdır.


Zekâtı fakire veya vekiline, altın olarak verip sonra bunu kağıt paraya çevirmek, hile-i şeriyye olur. Zekâtı, sadaka-i fıtrı, nezri ve kurbanı, kaza etmeden fakir olan, hile-i şeriyye denilen kolaylıkla, bunları kaza edebilir.


Eşini üç talakla boşayan müslümanın, nikahı kendi mezhebine uygun, fakat diğer üç mezhepten birine uygun değil idiyse, o mezhebi taklit ederek yeniden nikah yapar. Bu da hile-i şeriyye olur.


100 gram bileziği olan muhtaç bir kadın, dinen zengin sayılır. Zekât vermesi ve kurban kesmesi gerekir. Eğer bu muhtaç kadın, kurban kesmemek için, kurban bayramında sefere çıksa, bayramdan sonra memleketine gelse, artık kurban kesmesi vacip olmaz. Zekât vermemek için de, bileziklerinin yarısını çocuğuna hediye etse, zekât vermekten kurtulur. Fakat zekât farz olmadan önce yapılan böyle hile, imam-ı Muhammed’e göre mekruh, imam-ı Ebu Yusuf’a göre caiz olur.


Kağıt liraların zekâtını vermek için hile-i şeriyye

Bütün kitaplar, (kağıt liraların zekâtı, altın olarak verilir. Kağıt olarak verilmez) diyor. Kağıt liraların zekâtını verebilmek için, (Hile-i şeriyye) yapılır.


Borçlusuna zekât vererek onu borçtan kurtarmak için, (Sana zekat vereceğim. Fakat, senden alacağımı, vereceğim zekâtıma karşılık sayıyorum. Sen de kabul et!) demek caiz olmaz. Zekâtı fakire vermesi, fakirin de aldığını zengine geri vererek borcunu ödemesi lazımdır. Fakirin geri vermesine güvenemeyen alacaklı için, Fetava-yı Hindiyye’nin altıncı cildi sonunda diyor ki:


(Alacaklı, güvendiği bir kimseyi borçlusuna göstererek, sana vereceğim zekâtı teslim almak ve sonra senin bana olan borcunu ödemek için, bunu vekil yap der. Fakir de o kimseyi böylece vekil yapar. O kimse zekâtı alınca, aldığı mal, fakirin mülkü olur. Sonra, bunu zengine geri vererek, fakirin borcunu ödemiş olur.


İki kimsenin bir fakirden alacakları olsa, bunlardan biri, fakire alacağı kadar zekât verip, onu kendine olan borcundan kurtarmak istese, fakire o kadar zekât verir. Sonra, alacağını fakire sadaka eder. Yani helal eder, bağışlar. Sonra fakir, elindeki zekâtı bu zengine hediye eder. Yahut fakir, borcu kadar altını birinden ödünç alıp zengine hediye eder. Zengin bunu zekât niyeti ile bu fakire geri verir. Sonra, fakiri borcundan ibra eder. Yani, ona bağışlar. Fakir, zekât olarak aldığı altınları, evvelce ödünç almış olduğu kimseye geri verir. Zekât ile [ve nezr edilen mal ile] hayrat ve hasenat yapılamaz. Yapmak için, bunları tanıdığı bir fakire verir. Fakir de, bunlar ile o hayırlı işleri yapar.)


Bunlardan anlaşılıyor ki, kağıt para ile zekât verebilmek için, vereceği kağıt paranın değeri kadar altın lira ağırlığındaki altın ziynet eşyasını hanımından veya bir tanıdığından ödünç alır. Altınları, tanıdığı veya akrabasından bir fakire zekât niyeti ile verir. Böylece kağıt paraların zekâtı verilmiş olur. Sonra, fakir bu altınları bu zengine hediye eder. Zengin de alıp, sahibine geri vererek borcunu öder. Zekâtı verilmiş olduğundan, zengin zekât vermek için ayırmış olduğu elindeki kağıt paraların bir kısmını bu fakire verir. Geri kalanı her türlü hayrata ve hasenata verir. Ancak, fakir de bu hayratın sevaplarına kavuşmak isterse, zekât olarak aldığı altınları geri hediye etmez, bu zengine satar. Sonra, hayırlı işler yapması için zengini vekil edip, kağıt paraları zengine geri verir.


Dört mezhep ilimlerinde mütehassıs, büyük âlim, seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyurdu ki:

(Kağıt paraların kıymeti, kıymeti itibariyyedir. İtibardan düşünce, kıymeti kalmadığı için, fıtra ve zekâtı, kağıt para ile vermek caiz olmaz. Kağıt ile, önce verilmiş zekâtlar, altın ile devredilerek, kaza edilmeli. Hacdan başka, diğer mali ibadetlerin kazası devir yolu ile yapılır.) (Cennet Yolu İlmihali)


Bir okuyucunun sualleri

Sual: Zekâtı altınla verince fakir de gidip kuyumcuda bozduruyor. Kuyumcu da bundan % 10 kazanıyor; verdiğimiz zekâtın bir kısmı kuyumcuya gidiyor, bu adaletsizlik değil mi?

CEVAP

Dinin emrinde yanlışlık olmaz. Bir yerden ödünç bilezik vesaire altın alırsın, zekâtı verirsin. Fakire dersin ki eğer istersen bu altını bana sat, kuyumcu % 10 kâr eder, senin % 10 zararın olur. O da kabul ederse elinde vereceğin zekât parası ile bu altınları alırsın. Böylece zekât dine uygun verilmiş olur, fakir de bir kuruş zarar etmiş olmaz, kuyumcu da % 10 almış olmaz. Ödünç altınları da götürüp sahibine verirsin. Dinimizde yanlış bir şey yoktur ve olamaz, her şeyin kolayı ve çaresi vardır.


- Ekonomik sistemin ölçütünün altına endeksli olduğu 80-90 yıl öncesine kadar bu dediğiniz doğru olabilirdi ama şu an bu dediğinize göre herkes zekât verse ödünç bilezik-altın bulamamak bir yana o vakit Türkiye’de altın fiyatları şişer, ithalat olur ve döviz kaybından iflas ederiz. TIR’larla altına ihtiyaç olur. Ekonomiyi iyi bilen bir büyük âlimin ictihadına ihtiyacımız var! Ayrıca parayla zekât verilebileceğini söyleyen cemaatler de var.

CEVAP

Namaz kılmayan cemaatler var, karısı kızı açık gezen cemaatler var, hiç zekât vermeyen cemaatler var. Bunlar dinde ölçü olur mu? Biz size dinin hükmünü bildiriyoruz. Dinde benim veya falanca cemaatin görüşü ölçü olmaz. Ölçü dindeki kitaplardır. Zekât verirken TIR’larla altına niye ihtiyaç olsun ki? Bu kadar abartma olur mu?


- Tam müslüman bir toplumda tırlarla altına ihtiyaç olur. Sizin söylediğiniz yöntem tam müslüman bir ülkenin ekonomisini altüst eder; olmaz demiyorum belki bir denge sistemi kurulur ama bana zor bir ihtimal geliyor.

CEVAP

Zekât dine uygun verilince bir ülkenin ekonomisinin altüst olacağını söylemek Allah’ı ve Resulünü cahillikle suçlamak olur. Hâşâ Allahü teâlâ bilmiyor muydu da böyle bir sistem kurdu?


Ticaret mallarının zekâtını altınla vermek gerekmez. Neyin ticareti yapılıyorsa ondan zekât verilir. Bakkaliye üzerinden ticaret yapan bakkaliye malzemesi verir, konfeksiyon yapan konfeksiyon verir. Saat satan saat verir.


Hayır ben altınla vereceğim diyen de altınla da verebilir. Ama sadece elinde kağıt parası olan (yani ticaret malı olmayan, tüccar olmayanlar) altınla verir.


Trilyoner olan adamın dahi elinde TIR’larla altın alacak nakit para bulunmaz. Çünkü fabrikalar, tezgahlar, evler dükkanlar, atölyeler zekâta tâbi değildir. Bunlar çıkınca adamın elinde ne kalacak ki? Ticaret eşyası olur, onun da zekâtını eşya olarak verir. Hiçbir zengin elinde bu kadar para tutmaz.

Diyelim Türkiye’nin en zenginlerinden biri, zekât verecek olsa, bakkaliye malzemesi olarak marketlerine emir verir, her fakire şu kadar yağ, şu kadar pirinç, şu kadar deterjan verin der. Böylece zekât bir günde verilmiş olur.


Bahsettiğin şekilde zengin olan bir iş adamının, arsaları, daire, villa projeleri, otomobil fabrikası, ev iş mobilya fabrikaları, halı fabrikası, tekstil fabrikası, bilgisayar üretimi, beyaz eşya fabrikası vs. çeşit çeşit üretim dallarında işi ve mamulü vardır. Zekâtını illa altın olarak vermesi gerekmez. Ürettiği bu mallardan, ki hangisinden isterse, hatta satılamayan stoku birikmiş malı hangisi ise zekâtının hepsini ondan da verebilir. Elinde nakit olarak para bulundurmaz, bulundursa bile, onun da zekâtını ticareti yaptığı herhangi bir maldan verebilir.


Buna rağmen kimse zekâtını altın olarak vermez, vermesine de lüzum yoktur. Senin illa altın olacak mantığına göre hareket edersek, aşağıdaki örnekteki gibi verir:


Diyelim borçları ve demirbaş malları, arabaları, dükkanları ve ticaret malları çıktıktan sonra elinde nakit olarak 6 trilyon lirası olan bir zengin, düşünün. Buna imkan yok, çünkü bu kadar nakit parayı hiçbir zengin elinde bulundurmaz, bulundurmaz ama sen söyledin diye söylüyoruz. Yaklaşık 400 kilo altın alabilecek güce sahip demektir. Bunun kırkta birinin zekâtını vermesi gerekir ki, bu da 10 kilo altın eder. 110 fakir bulur. Birine 90 gramlık bir altın verir. Sonra ondan onu tam fiyatı ile satın alır. Aynı altını başka bir fakire verir, ondan da tam fiyatı ile satın alır. Böylece 110 kişiye zekâtını vermiş olur.

Sanki İslamiyet hayata uymuyormuş gibi bir anlam çıkarmak Allah’ı suçlamak olur.


Zekât dine uygun verilirse, hem dine uyulmuş hem de ekonomiye canlılık getirilmiş olur. Bir nevi sosyal adalet sağlanır. Devletin yükü de alınmış olur. Sana göre bana göre din olmaz ki? Sana zor gelen bir husus bana bal gibi kolay gelebilir. Din akla göre, şahıslara göre değişmez ki. Akıl ve şahıs dine uymaya çalışır. Bunu ne kadar başarırsa o kadar kıymetli olur. Hem dünyada rahat eder hem de ahirette.


Kâğıt parayla zekât

Sual: Zekât, kâğıt parayla verilse, fakir de bu parayla kendisine altın alsa, zekât sahih olur mu?

CEVAP

Evet, sahih olur.


Kâğıt paranın zekâtı

Sual: Kâğıt paranın zekâtı hesaplanırken, altının gram fiyatı nasıl bulunur?

CEVAP

Kâğıt paranın zekâtı hesaplanırken, Cumhuriyet altını, Hamit lira, Aziz lira, Reşat lira gibi, piyasadaki basılmış, damgalı altın liraların fiyatı en düşük olanı esas alınır. Bunlar 7,2 gramdır. En düşüğünün fiyatı 7,2’ye bölünerek, altının gram fiyatı bulunur. Diyelim ki, Aziz lira en düşük olanıysa ve fiyatı da 576 liraysa, bir gram altının fiyatı, 576/7,2=80 liradır.


Paranın zekâtı

Sual: 16 bin lira param var. Bunun zekâtı nasıl verilir?

CEVAP

Önce altının gram fiyatı bulunur. Mesela gramı 80 liraysa, 16 bin lira, 200 gram altın eder. 200 gram altının kırkta biri de, 5 gram altın eder. 5 gram altın zekât olarak verilir. Tam 5 gram bulunamazsa, üç çeyrek altın verilir.


Altın ve parası olan

Sual: 70 gram 14 ayar altınla, 4000 lira parası olan, zekâtını nasıl verir?

CEVAP

Önce 4000 liranın ne kadar altın alabileceği hesaplanır. Altının gramının 80 lira olduğunu kabul edersek, 4000/80=50 gram altın eder. Bunu, 70 grama ilave edince, 120 gram olur. Bunun kırkta biri 3 gram eder. Zekât olarak 3 gram altın vermek gerekir. Bu 3 gramı 22 ayardan vermek çok iyi olur. 18 ayardan verilirse de caizdir. Eğer 70 gramını 14 ayardan, kalan 50 gramını da 22 ayardan verirse bir mahzuru olmaz. Hepsi 14 ayardan verilirse mekruh olur.


Değişik ayardaki altınlar

Sual: 35 gram 14 ayar, 25 gram 18 ayar, 40 gram 22 ayar altını olan zekâtını nasıl verir?

CEVAP

Altınlar toplam, 35+25+40=100 gram ediyor. Bunun kırkta biri yani 2,5 gramı, zekât olarak verilir. Hepsini 22 ayardan vermek çok iyi olur. 18 ayardan verilirse yine uygun olur, ama hepsi 14 ayardan verilirse mekruh olur. Eğer altınların hepsinin ayarı 14 ise, o zaman 14 ayardan vermek mekruh olmaz. Yani altının ayarı ne ise, o ayardan veya daha yükseğinden vermelidir.


Nasıl hesaplanır?

Sual: Paranın zekâtı kolayca nasıl hesaplanır? Mesela 40 bin liranın zekâtı nasıl hesaplanır?

CEVAP

40.000 liranın zekâtını vermek için, önce kırkta biri bulunur. Bu da 1000 lira eder. 1000 liraya ne kadar altın alınıyorsa, o kadar zekât vermek gerekir. Diyelim ki, altının gramı 33,3 lira ise, 1000 lira, yaklaşık 30 gram altın alır. Bu 30 gram altın fakire verilirse zekât dine uygun verilmiş olur.


“Şimdi âdet böyledir” demek

Sual: Eskiden, zekât ya ticaret edilen maldan veya değeri altından veriliyordu, ama bugün altın yerine kâğıt para kullanılıyor. Niye kâğıt para verilmesin ki? Eskiden kağnıyla gidiliyordu diye, şimdi uçağa binmeyecek miyiz? Şimdi insanların çoğu ne yapıyorsa aynısını yapmak gerekir. Eskiden böyleydi diyerek eski şeyleri yapmak, ayrı bir yol tutmak, yanlış değil mi?

CEVAP

Bu çok yanlış bir kıyastır. Allahü teâlâ, (Dininizi tamamladım, dinde noksanlık yoktur) buyuruyor. Dinî hükümler zamanla değişmez. Dini zamanla değiştirmek, dinde reform olur. Âdetler değişebilir, ama dinî hükümlerde değişiklik olmaz. Kağnı, uçak âdettir, âdette değişiklik olur elbette. Zaten zamanın tekniğine uymak dinin emridir. İbadetlerde yenilik yapmak ise, dini değiştirmek olur. Yani Allah’ın koyduğu ibadet şeklini beğenmemek olur.


Dinimize aykırı değilse, âdetlere uymanın mahzuru olmaz. Âdetler dine aykırı ise, (Şimdi herkes öyle yapıyor) diye ona uymak caiz olmaz. Mesela şimdi insanların çoğu tesettürlü değil diye, (Herkes açık geziyor, ben de gezsem ne olur) denmez. Çok kimse namaz kılmıyor diye, (Ben de kılmasam ne olur) denmez. (Şimdi herkes, zekâtını ticaret ettiği maldan değil de, gıda maddesi olarak veriyor, ben de versem ne çıkar. Her sene veriyorum, hiçbir şey de olmuyor) denemez. Dinimiz ticaret edilen maldan veya altın olarak verilir diyorsa, sadece ondan verilir. Konfeksiyoncu gıda maddesi veremediği gibi, gıda maddesi satan da, elbise olarak zekât veremez. Yani dinin emrine uyulur, herkesin yaptığı ölçü olmaz.

Kameri aylara göre zekât

Sual: Miladi aylara göre zekât verilmez mi?.

CEVAP

Zekât, miladi aylara göre değil, kameri aylara göre verilir.


Sual: Benim zekât verme günüm 10 Ağustos. Bu sene zekât verecek kadar mala borcumdan dolayı malik değilim. Ancak 15 Ağustos tarihinden sonra eşim maaşından bana altın takı alacak. Alacağı hediye ile birlikte zekâta malik olursam zekât vermem gerekir mi?

CEVAP

Zekât verme günü 10 ağustos olmaz. Hicri yani kameri aylara göre olur. 10 Recep, 7 Şaban gibi. 10 ağustos hangi aya tekabül ediyorsa onu tespit etmeniz gerekir. Geçen senenin 10 ağustosu 28 rebiülevvele geliyor. Bu sene 28 rebiülevvel ise 30 temmuza geliyor. 30 temmuzda dinen zengin sayılmazsanız, yani 96 gram altınınız yoksa, fakir olmuş sayılırsınız. Bundan sonra zengin olmanızın önemi yoktur. Yani yeni bir tarih tespit etmeniz gerekir. Diyelim ki 20 ağustosta zengin oldunuz, bunu kameri aya göre tespit edersiniz. Bir daha ki sene o ayın o günü gelince eğer zenginseniz zekât verirsiniz, yine zengin olmazsanız, yeni bir zenginlik tarihini beklersiniz.

Zekâtı önceden vermek

 Sual: Her yıl Şevval ayının üçünde zekât veriyorum. Bu yıl, zekât günü dolmadan Ramazanda versem mahzuru var mı? Günü gelmeden verilirse, nafile olur mu?

CEVAP

Günü gelmeden vermek caizdir, nafile olmaz. Zekât verme tarihi gelince, nisabın altına düşerse, yani dinen fakir olursa, ancak o zaman nafile olur.


Şevval ayının üçü gelince, malınızı hesap ederseniz, eksik ise verdiğiniz zekâtı tamamlarsınız. Fazla ise zararı olmaz; hatta daha vakti gelmeden birkaç yılın zekâtını önceden vermek de caizdir. (Tahtavi)


Bir kimse, zekâtını yanlış hesap edip, bir altın zekât vermesi gerekirken iki altın hesap etse, fakire verdikten sonra tekrar hesap etse, bir altın vereceğini anlasa, ikinci yıl vereceği zekâta bu bir altını mahsup eder. (Nimet-i İslam)


Sual: 3 altın zekât vermem lazım, 5 tane verip ikisini de gelecek yıla mahsup etmek sahih midir?

CEVAP

Evet.

Zekâtı zorla almak

 Sual: İslamiyet’te, devletin, ticaret malı zekâtını da zorla zenginlerden alacağını söyleyen Suriyeli yazarlar vardır. Devlet, zekâtı zorla alabilir mi?

CEVAP

Hükümet, şu 5 malı alamaz: Emval-i batına, fitre, kurban, adak ve kefarettir. (Kuduri Şerhi)


Zekât mallarından altın, gümüş ve ticaret eşyasına Emval-i batına denir. Zengin kimse, bizzat kendisi verir. Zekât hayvanları ile topraktan elde edilen mallara Emval-i zahire denir. Zekât memurları tarafından toplanan Emval-i zahire zekâtını, hükümet, zekât alması caiz olan yedi sınıftan her birine sarf eder. (Redd-ül muhtar)


Sual: Mezhepsizlerin her fikri yanlış mıdır? Mesela, (Zekâttan başka malda da fakirlerin hakkı vardır) hadisine göre, zekâtı hükümetin zorla alacağını, ayrıca sadaka vermeyenlerin fazla mallarına hükümetin el koyabileceğini bildirmeleri de mi yanlıştır?

CEVAP

Mezhepsizlerin her fikri değil, mezhepsiz fikirleri yanlıştır. Bahsettiğiniz hadis-i şerife mezhepsiz yazar yanlış mana veriyor.


Bu hadis-i şerif, sadakanın, zekât gibi farz olduğunu değil, nafile ibadetler arasında çok sevap olduğunu göstermektedir. Çünkü, zekât hakkını fakirlere vermeyenlere Cehennemde azap yapılacağı bildirildi. Sadaka hakkını vermeyenlere ise, hiç azap bildirilmedi. Sevabının çok olduğu bildirildi.


Bunun gibi, hadis-i şerifle bildirilen müslümanın müslüman üzerinde beş hakkından selam vermek, hasta ziyaret etmek ve davet olunan yemeğe gitmek haklarının da farz olmadıklarını İslam âlimleri sözbirliği ile bildirmişlerdir.


Dinimizde zekâtı verilmiş mal, biriktirilmiş, gayrı meşru mal değildir. Bu malı, kimsenin zorla almaya hakkı yoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Zekâtı verilmiş mal, biriktirilmiş, istif edilmiş mal değildir.) [Ebu Davud]


(Zekâtını vererek mallarınızı zarardan koruyunuz!) [Hakim]


Görüldüğü gibi, zekâtı verilen mal, kenz, [yani istif edilmiş, stok edilmiş mal] değildir. Zekâtını veren, malın hakkını ödemiş olur. Kimse bu malı alamaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Bir müminin malını, onun rızası olmadan almak helal değildir.) [Ebu Davud]


Bir kimsenin mülkü, ondan izinsiz kullanılamaz. (D.Muhtar)

Zekât ve hile

 Sual: Bazı kimseler, hile ile zekâtı ortadan kaldırmak istiyorlar. Aynen iskat ve devirde olduğu gibi, zengin, zekâtını götürüyor, fakire veriyor. Fakir de "aldım kabul ettim" diyor. Sonra zengine veriyor. Bu âdet halini almıştır. Zenginler, zekât verirken, fakirin bunu iade edeceğini biliyor. Fakir de âdet olduğunu bildiği için, geri vermek üzere kabul ediyor. Zekât ile devri birbirine karıştırıyorlar. Böyle hile ile zekât vermek sahih midir?

CEVAP

Hiçbir anlaşma ve hile olmadan, bir zengin, fakire zekât verse, fakir de, aldığı zekâtı zengine hediye etse, zekât verilmiş olur. Herkes malını istediği kimseye hediye edebilir.


Hizmetçi Berire, kendisine zekât olarak verilen malı, Hazret-i Âişe validemize hediye etmişti. O da, zekât malı olduğu için, Resulullah efendimize vermek istemeyince, Peygamber efendimiz, (Bu, Berire için zekâttır. Onun bize verdiği hediye olur) buyurdu. Fakir aldığı zekâtı, zengine hediye edebilir. Zenginin bunu alması helal olur. Çünkü fakir kendi mülkünden vermiştir. (Eşi'at-ül lemeât)


Zekât vermemek için hile-i bâtıla yapmak zulüm olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Zenginlerin zekâtı fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ onlara ayrıca nafaka verirdi. Aç kalan fakir varsa, zenginlerin zulmü yüzündendir.) [El-Askeri]


Sual: Zekâtımı altın olarak bir fakire veriyorum. Verdiğim zekâtı fakir bana hediye ediyor. Zekât kadar parayı yine hayır işlerinde sarf ediyorum. Bu her sene böyle devam ediyor. Başka fakire versem, verdiğim zekâtı bana hediye etmez, bu ise hediye ediyor diye, hep aynı fakire zekât veriyorum. O da bana hediye ediyor. Böyle verilen zekât sahih olur mu?

CEVAP

Fıkıh kitaplarında, (Bir zengin bir fakire zekâtını verse, fakir de, o zekâtı aynı zengine hediye etse, zekât verilmiş olur) buyuruluyor. (Redd-ül muhtar)


Ancak, bu âdet haline getirilirse, işin içine hile girmiş olur. Siz, bu fakir bana zekatı hediye eder diye zekât veriyorsunuz. Fakir de, (Zengin, zekâtının hediye edilmesini bekliyor. Hediye etmezsem ayıp olur) düşüncesiyle geri veriyor. Dürr-ül-muhtar’da, (Âdet haline gelen hediyeler, şart edilen ücret gibidir) buyuruluyor. Bu bakımdan böyle hileli işlerden uzak durmalıdır.


Sual: Kocam çok fakirdir, ama ben nisaba malikim. Zekât vermemek için bileziklerimin yarısını kızıma hediye etsem günah olur mu?

CEVAP

Farz olduktan sonra zekât vermemek için, hile yapmak haram olur. Farz olmadan önce yapılan hile, imam-ı Muhammed’e göre mekruhtur. İmam-ı Ebu Yusuf’a göre mekruh değildir. Fetva imam-ı Muhammed’e göredir. İmam-ı a’zama göre, kadın kocasına zekât veremez. Fakat sizin gibi fakir, fakat dinen zengin olan bir kadının, imam-ı a’zama göre caiz değilse de, zekâtını imameynin kavline uyarak fakir kocasına vermesi caiz olur. Bunun için hileye başvurmadan zekâtınızı beyinize verebilirsiniz.


Zekât verirken

Sual: 70 lira zekât vermem gerekiyordu. Bir fakire 140 lira değerinde bir altın verdim. Sonra bu altını bana 70 liraya satar mısın dedim, sattı. Zekâtım sahih oldu mu?

CEVAP

Altını fakire vermekle zekâtınız sahih oldu; ama 140 lira değerindeki altını ondan 70 liraya satın almak mekruh olur. Fakir bana zekât verdi diye utancından ucuza satmıştır. Böyle yapmak yanlıştır. Durumu olduğu gibi fakire bildirip, mekruh işlemekten kurtulmak gerekirdi. Yani benim 70 lira zekât vermem gerekiyor. Ancak elimde 70 lira değerinde altın yok. 140 lira değerinde var. Size bu altının yarısını zekât olarak verdim demek gerekirdi. Sonra o altının yarısını bana 70 liraya satar mısın denirdi. Satarsa altının yarısı zaten sizindi, diğer yarısını da rayiç fiyattan almış olurdunuz.


Sual: 50 lira zekât vermem gerekiyordu. Bir fakir arkadaşımda 140 lira değerinde bir altın vardı. Bu altını bana 50 liraya satar mısın sana zekât vereceğim dedim.O da 140 lira değerindeki altını 50 liraya sattı. Ben de ona altını zekât olarak verdim. Zekâtım sahih oldu mu?

CEVAP

Zekât sahih oldu. Ancak fakir normalde 140 lira değerindeki altını 50 liraya satmaz. (Zekâtı bana verecek) diye ucuza sattı. Böyle ucuza satın alınması mekruh olur. Bunun gibi, fakire 140 lira değerinde bir altın verip, mesela 100 liraya geri almak da aynı şekilde mekruhtur. Halbuki zekât işi olmasa idi, insan malını, altınını en ucuz fiyata satabilirdi. Hatta para almadan hediye bile edebilirdi.


Zekâtta hile

Sual: Bazı kimseler, zekât vereceği zaman bir fakire, (Benim zekât borcum var. Gel, seninle devir yapalım) diyorlar. Fakire zekât olarak altın veriyorlar, fakir mecburen altınları geri hediye ediyor. Böyle zekât vermek sahih midir?

CEVAP

Altınla zekât verilmişse, geri almak caiz olmaz. Devir, kâğıt parayla verebilmek için bir kolaylıktır. Yoksa zekâtı ortadan kaldırmak için değildir.


Genelde hiçbir fakir, devir yapalım diyen zengine, (Senin vereceğin altınları sana geri hediye etmem, o altınlar benim olur) diyemez, bundan çekinir. Eğer fakir, altınları vermese, zenginin, (Seni devir yapacağız diye çağırdım, ver altınları) demesine fırsat bırakmamak için pazarlıklı devir yapmamalı!


Devir, zekâtı dinin emrine uygun olarak vermek için yapılır. Kâğıt parayla zekât verebilmek için, pazarlıksız olarak fakirle devir yapmak caiz olur. Daha önce mesele anlatılır. (Para fakirindir. Kendi rızasıyla altını geri hediye ederse, ben de bunun bedelini kâğıt para olarak veririm, böylece zekât dine uygun verilmiş olur. Fakir, parayı hediye etmeye mecbur değildir) demeli. Devir yaparken, altını verdiğimiz fakir, paranın kendisinin olduğunu kesin olarak bilmeli ve gönül rızasıyla zengine hediye etmeli. Zengin de, altın miktarı parayı bir veya birkaç fakire vermeli. Böyle yapılırsa dine uygun şekilde zekât verilmiş olur.

Memura zekât

 Sual: Memur; fitre, zekât alabilir mi?

CEVAP

Dinen zengin olmayan kimse, dolgun maaşlı memur da olsa, fitre ve zekât alabilir. İhtiyacı olan eşya ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar malı, parası bulunan müslümanın, fitre vermesi vacip olur. Fitre, zekât alması, haram olur.


Fitre nisabına katılacak malın, ticaret için olması şart olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması da gerekmez. (Dürr-ül muhtar)


Halk arasındaki zenginlikle, dinin bildirdiği zenginlik farklıdır. Nisap miktarı malı veya parası olmayan bir kimsenin lüks arabası bulunsa da zengin sayılmaz. Tersine evi olmayan, kirada oturan bir kimse, nisap miktarı paraya, altına veya ticaret malına sahip ise dinen zengin sayılır, böyle bir kimsenin zekât vermesi gerekir ve zekât alması caiz olmaz.


Nisaba malik olmayan herkes fakir sayılır, zekât alabilir. Nisaba malikse fitre vermesi vacip olur. Memur, 6.000 lira maaş alsa, fakat nisaba malik değilse, yani borçları çıkınca geriye nisap miktarı parası, malı kalmıyorsa, fakir sayılır. Aksine asgari maaş alan bir kimse, borçları çıktıktan sonra, nisaba malik ise, zengin sayılır, fitre vermesi gerekir. (Redd-ül muhtar)


[Nisap, 96 gr altın veya bu değerde para, ticaret malı demektir.]