*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
*Hubbu fillah*, Allahın dostlarını sevmek demek. *Buğz-u fillah*, Allahın düşmanlarını sevmemek. Bunlar ne ile yapılır? Kazmayla, kürekle, tabancayla mı? Hayır, hayır.
Bunların yeri *Kalp* dir. Hubbu fillâh, buğz-u fillâh *Kalp* ile yapılır. Elle, ayakla, tabancayla değil.
*Vemâ cevâbül-ahmakı illes sükût*. Yâni ahmaka verilecek en güzel cevap, susmaktır. Onunla dikkatli konuşmalı, cevap vermemeli ve sükût etmelidir.
Âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden mânâ anlaşılsa da, *Murâd-ı ilâhî* yi anlamak çok zordur kardeşim.
Düşmanın her sözüne cevap verilmez. Eğer her sözüne cevap verirsek, düşmanlığı artar. Sükût edeceğiz. Bakdın ki *Ahmak*, ona sükût edilir, cevap verilmez.
Münâkaşa yok, Hele de bu zamanda. *Tevekkeltü alallah* deyip susacağız. Allahü teâlâ o ahmağa lâzım olan muâmeleyi yapar. Bizim söylememize lüzûm yok.
Siz, sohbete devâm edin. Bu sohbet bulunmaz. Ama benim gibi, düşünerek konuşun. Ben hep düşünerek konuşuyorum, *Lüzumsuz* söylemiyeyim diye.
Bir meclisde, bir toplantıda, hiçbir yerde, hiçbir kimseye lüzûmsuz söz söylemiyelim. Hele münâkaşa hiç etmiyelim. Bizim kitaplarımızda; *Münâkaşa zararlıdır ve yasakdır* diye yazıyor.
Birine bir şey söyledin, bakdın ki karşındaki kabûl etmiyor, hiç ısrâr etme. Çünkü iş münâkaşaya dökülür. Münâkaşa, dostla da yapılmaz, düşmanla da yapılmaz.
Neden? Çünkü dostla münâkaşa yapılırsa, muhabbet *Azalır*. Düşmanla münâkaşa yapılırsa, düşmanlık *Artar*. İslâmiyet, okumakla öğrenilir, anlaşılır.
Cenâb-ı Hak; *Bilmiyenler bilenlerden sorsun, öğrensin*, buyuruyor. *Fes’elû ehlez zikri in küntüm lâ ta’lemûn*. Âyet-i kerîmedir bu.
*Fes’elû*, sorunuz. *Ehlez zikri*, ilim sâhiplerinden, yâni âlimlerden sorunuz. *Bilmediklerinizi, bilenlerden sorunuz* diye emrediyor Allahü teâlâ. Yâni öğrenmek *Farz* dır.
İşte onun için Peygamber Efendimiz de *Farz* dır diyor. Kadınlara da, erkeklere de islâmiyeti öğrenmek farz. Ehemmiyet vermezse, merak etmezse, öğrenmezse *Îmânı gider*.