KASKETİN ARDINDAKİ FÖTR
Sene 1909, İstiklal Caddesi.
İstanbul’un gavurları; İngiliz, Amerikan ve Yunan bayraklarını sallayarak sevinç naraları atmakta idi.
Bir şeyler oluyordu, olağanüstü bir şeyler.
Kalabalığa karışmış;
Tarihe bir not düşmek adına...
Bu zaferin(!) ardında kimin olduğunu, gelecek nesillerin gözüne soka soka, adeta dalga geçercesine...
Bir İslam düşmanı,
Bir Türk düşmanı,
Bir Osmanlı düşmanı...
Başındaki fötr ile, kasketlinin arkasında objektife keyifle poz veriyordu.
Sultan 2. Abdülhamid Han; İngiliz ajanı Aubrey Herbert’in planlarını harfiyyen tatbik eden İttihatçılar tarafından sürgüne gönderiliyordu.
Ve A. Herbert zaferini kutluyordu, kalabalıklar ile birlikte.
İstanbul’un gavurları; İngiliz, Amerikan ve Yunan bayraklarını sallayarak sevinç naraları atmakta idi.
Bir şeyler oluyordu, olağanüstü bir şeyler.
Kalabalığa karışmış;
Tarihe bir not düşmek adına...
Bu zaferin(!) ardında kimin olduğunu, gelecek nesillerin gözüne soka soka, adeta dalga geçercesine...
Bir İslam düşmanı,
Bir Türk düşmanı,
Bir Osmanlı düşmanı...
Başındaki fötr ile, kasketlinin arkasında objektife keyifle poz veriyordu.
Sultan 2. Abdülhamid Han; İngiliz ajanı Aubrey Herbert’in planlarını harfiyyen tatbik eden İttihatçılar tarafından sürgüne gönderiliyordu.
Ve A. Herbert zaferini kutluyordu, kalabalıklar ile birlikte.
ADÂLET-İ ÂL-İ OSMÂN
Vaktâ ki, Fâtih Sultan Mehemmed Hân'ın (rahmetullahi te'âlâ aleyh) mimârlarından hristiyan bir adem, sultanın emri hilâfına iş işleyince kolu kestirilür.
Ol mimar dahi , vaktin meşhûr İstanbul kadısı Hızır Bey'e (rahmetullahi te'âlâ aleyh) giderek, Fâtih'i da'vâ eder.
Kadı Hızır Bey;
"es-Sultân ibnü’s-Sultân el-Gâzî Ebu’l-Feth Mehemmed Hân-ı Sânî"
yerine «Murâd oğlu Mehemmed, şu saatte mahkemeye gelin!» celbini yazar ve gönderür.
Fâtih, mahkeme günü mütevâzî bir ferd gibi âlâyişsiz bir surette mahkemeye gelir. Maznûn (zanlı) yerinde oturdu. Hızır Bey, yerini aldı. Ve muhâkeme başladı.
Mahkemelerde hâkim adâlet tevzî (dağıtma) ettiği için oturur, diğerleri ayağa kalkarak, ayakta ifâde verirdi. Hızır Bey, Fâtih’i otururken görünce, O’na:
“Suç savunması üzresin, ayağa kalk” diye ihtâr etti.
Bu îkâz üzerine Fâtih, ifâde için ayağa kalktı.
Kadı Hızır Bey, muhâkeme neticesinde Fâtih’i suçlu, hıristiyan mîmârı mazlûm buldu. Kısas âyetini okudu. Ve Fâtih’in kolunun aynı şekilde kesilmesine karar verdi.
Bütün dünyâyı dize getiren cihan pâdişâhı Fâtih, kararı sükûnet ve tevekkülle karşılayarak:
“Hüküm şer’-i şerîfindir!..”
dedi.
Böyle bir adaletin neticesi hristiyan mimarın kısas hakkından vazgeçtiği tarihî vesikâlarda mukayyeddir.
Ve dahi Fatîh Sultân Mehemmed Hân-ı Sânî buyurdu ki;
"Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür.
Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür."
Ol mimar dahi , vaktin meşhûr İstanbul kadısı Hızır Bey'e (rahmetullahi te'âlâ aleyh) giderek, Fâtih'i da'vâ eder.
Kadı Hızır Bey;
"es-Sultân ibnü’s-Sultân el-Gâzî Ebu’l-Feth Mehemmed Hân-ı Sânî"
yerine «Murâd oğlu Mehemmed, şu saatte mahkemeye gelin!» celbini yazar ve gönderür.
Fâtih, mahkeme günü mütevâzî bir ferd gibi âlâyişsiz bir surette mahkemeye gelir. Maznûn (zanlı) yerinde oturdu. Hızır Bey, yerini aldı. Ve muhâkeme başladı.
Mahkemelerde hâkim adâlet tevzî (dağıtma) ettiği için oturur, diğerleri ayağa kalkarak, ayakta ifâde verirdi. Hızır Bey, Fâtih’i otururken görünce, O’na:
“Suç savunması üzresin, ayağa kalk” diye ihtâr etti.
Bu îkâz üzerine Fâtih, ifâde için ayağa kalktı.
Kadı Hızır Bey, muhâkeme neticesinde Fâtih’i suçlu, hıristiyan mîmârı mazlûm buldu. Kısas âyetini okudu. Ve Fâtih’in kolunun aynı şekilde kesilmesine karar verdi.
Bütün dünyâyı dize getiren cihan pâdişâhı Fâtih, kararı sükûnet ve tevekkülle karşılayarak:
“Hüküm şer’-i şerîfindir!..”
dedi.
Böyle bir adaletin neticesi hristiyan mimarın kısas hakkından vazgeçtiği tarihî vesikâlarda mukayyeddir.
Ve dahi Fatîh Sultân Mehemmed Hân-ı Sânî buyurdu ki;
"Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür.
Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür."
NAMAZ
Buyurdular ki;
"Nerede namaz var, orada îmân var. Nerede namaz yok, orada îmân ya var, ya yok"
"Nerede namaz var, orada îmân var. Nerede namaz yok, orada îmân ya var, ya yok"
ŞEYTAN
Buyruldu ki;
"İnsanın iki şeytanı vardır. Biri dışında, diğeri içinde. İçindeki şeytana nefs-i emmare denir."
"İnsanın iki şeytanı vardır. Biri dışında, diğeri içinde. İçindeki şeytana nefs-i emmare denir."
İYİLİK
İYİLİK
"Bir kimse birisine iyilik etse, bir zaman sonra kızıp bu iyiliği harâm etse, harâm olmaz. Bilakis yaptığı iyiliğin sevâbından mahrum kalır"
-Gün Batarken Gördüğüm Son Işık, 372-
"Bir kimse birisine iyilik etse, bir zaman sonra kızıp bu iyiliği harâm etse, harâm olmaz. Bilakis yaptığı iyiliğin sevâbından mahrum kalır"
-Gün Batarken Gördüğüm Son Işık, 372-
AMEL / ÎMAN
"Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebine göre ameller, îmanının hakîkatinden hâriçtir. Bunun için bir kimse kalbiyle tasdik edip diliyle ikrar ediyorsa, o kimse mümindir, müslümandır, muvahhiddir. Kıyâmet günü îmanın faydasını görür. Tâ’ati terk, ibâdeti ihmal etmiş olmakla azaba dûçar olsa da, sonsuz olarak Cehennem'de kalmaz. Azabını çektikten sonra ebedî yeri, Cennet-i naîm olur. Ehl-i sünnet itikâdının büyük imamlarının hükmü, görüşü, kararı budur."
-Dav'üş-Şems,32-
-Dav'üş-Şems,32-
Bir günahı işlediğin zaman aldığın zevk
Bir günahı işlediğin zaman aldığın zevk o günahtan daha kötüdür. Seyyid Abdurrahman Kutb-ul Arvasi (kuddise sirruhu)
Allahu Teala tektir ve teki sever
İmamı Rabbani kuddise sirruhu bir gün bir talebesine bahçeden bir kaç karanfil getirmesini emir buyurdular.O da altı tane karanfil alıp getirdi.Azarladılar ve:”Bizim sofimiz şu kadarını da mı duymamıştır ki,<<Allahu Teala tektir ve teki sever>>.Tek’e riayet ve dikkat müstehabdır. İnsanlar müstehabı ne zannediyorlar.Müstehab,Allahu Teala’nın sevdiği şeydir. Biz müstehaba o kadar riayet ederiz ki yüzümüzü yıkarken suyu önce sağ tarafımıza getiririz. Çünkü sağdan başlamak müstehabdır.”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)