SALEVÂT GETİRMENİN MÜSTEHÂB OLDUĞU VAKİTLER
Ulemâ dimişlerdir ki salevât virmek vâcib olduğu yerden gayri nice yerlerde dahi müstehâb ve müekkeddir.
✔️Abdest alırken
✔️ Cevâb-ı ezân akabinde
✔️ Mescide duhûl ve hurûc (giriş ve çıkış) zamanlarında
✔️ Nemaza ikâmet zamanında
✔️ Nemazın teşehhüd-i sânisinde (ikinci oturuşta)
✔️ Salât-ı cenâzede
✔️ Her duanın evvel ve vasat (orta) ve âhirinde
✔️ Meclis-i zikrde
✔️ Kıraat-i Kur’anda
✔️ Şer’e muvafık her türlü meclis ahirinde (günah olmayan toplantılar sonunda)
✔️ Her sabahta ve akşamda
✔️ Çarşılara çıktıkda
✔️ Sefere çıkdıkça
✔️ Seferden geldikçe
✔️ Bir mü’min, aşinası (tanıdığı) mü’mini görünce
✔️ Gecelerde kalkdıkça
✔️ Remazân gecelerinde
✔️ Kişinin kulağı çınladıkça
✔️ Bir nesne (şeyi) unuttukça
✔️ Hüccâca telbiyeden ferağları akabinde (hacıların “lebbeyk Allahumme lebbeyk...” söylemelerinin ardından)
✔️ Mekke’de Safâ ve Merve’de
✔️ Hacerü’l-esved-i mübâreki öptükçe
✔️ Arafatta vakfeye duruldukça
✔️ Kabr-i Resûl aleyhisselâm ziyaret olundukça
✔️ Peygamberin (aleyhissalatü vesselam) ism-i şerifleri bir nesne (şey) üzerinde yazıldıkça
✔️ Husûsen her Cum’a gecesi ve Cum’a güni, sair zamanlardan ziyade itmek istihbâb-ı müekkeddir (kuvvetli müstehabdır, sünnettir).
(Mir’at-ı kâinat)
✔️Abdest alırken
✔️ Cevâb-ı ezân akabinde
✔️ Mescide duhûl ve hurûc (giriş ve çıkış) zamanlarında
✔️ Nemaza ikâmet zamanında
✔️ Nemazın teşehhüd-i sânisinde (ikinci oturuşta)
✔️ Salât-ı cenâzede
✔️ Her duanın evvel ve vasat (orta) ve âhirinde
✔️ Meclis-i zikrde
✔️ Kıraat-i Kur’anda
✔️ Şer’e muvafık her türlü meclis ahirinde (günah olmayan toplantılar sonunda)
✔️ Her sabahta ve akşamda
✔️ Çarşılara çıktıkda
✔️ Sefere çıkdıkça
✔️ Seferden geldikçe
✔️ Bir mü’min, aşinası (tanıdığı) mü’mini görünce
✔️ Gecelerde kalkdıkça
✔️ Remazân gecelerinde
✔️ Kişinin kulağı çınladıkça
✔️ Bir nesne (şeyi) unuttukça
✔️ Hüccâca telbiyeden ferağları akabinde (hacıların “lebbeyk Allahumme lebbeyk...” söylemelerinin ardından)
✔️ Mekke’de Safâ ve Merve’de
✔️ Hacerü’l-esved-i mübâreki öptükçe
✔️ Arafatta vakfeye duruldukça
✔️ Kabr-i Resûl aleyhisselâm ziyaret olundukça
✔️ Peygamberin (aleyhissalatü vesselam) ism-i şerifleri bir nesne (şey) üzerinde yazıldıkça
✔️ Husûsen her Cum’a gecesi ve Cum’a güni, sair zamanlardan ziyade itmek istihbâb-ı müekkeddir (kuvvetli müstehabdır, sünnettir).
(Mir’at-ı kâinat)
ÜMMETÎ! ÜMMETÎ!
ÜMMETÎ! ÜMMETÎ!
Efendimiz aleyhissalatü vesselamın amcazadesi; Kasem bin Abbas (radıyallahu teala anhuma).
Ravzatü’l-vâizîn nam kitabta Kasem bin Abbas (radıyallahu teala anhuma) hazretleri nakleder:
“Hazret-i Resûl aleyhisselâm defn olunduklarında kabirlerine girenlerde âhir çıkan ve mübarek yüzlerini âhir gören ben idim. Mübarek ağızların tahrik iderler (hareket eder, kımıldar) görmeğin kulak urdım (verdim). İki kerre
رب امتی
(Yâ rabbî, ümmetim!)
diyu söylediklerini işittim.”
(Mir’at-ı kâinat)
BİR ÂN
(Efendimiz aleyhissalatü vesselamın) zemân-ı nübüvvetlerinde ve hayât-ı dünyeviyelerinde; basîr (gören) ise bir an nazar (bakan, gören), a’mâ (kör) ise bir an mülâkat (konuşup) idüb îmân ile vefât iden sahâbidir.
(Mir’at-ı kâinat)
(Mir’at-ı kâinat)
EFDAL
Hülâsatül fetavâda;
“Hazret-i Ebûbekr’e ve Ömer’e (radıyallahu teala anhüma) sebb ve la’in (sövme ve lanet etme) küfürdür. Amma, Alî’yi (radıyallahu teala anh) anlardan efdal (üstün) sanmak küfür değildir, bid’ad ve dalâlettir (dinde sapkınlıktır).
(Mir’at-ı kâinat)
“Hazret-i Ebûbekr’e ve Ömer’e (radıyallahu teala anhüma) sebb ve la’in (sövme ve lanet etme) küfürdür. Amma, Alî’yi (radıyallahu teala anh) anlardan efdal (üstün) sanmak küfür değildir, bid’ad ve dalâlettir (dinde sapkınlıktır).
(Mir’at-ı kâinat)
İSTİRCÂ’
İstircâ’ itmek, ya’ni;
انالله واناالیه راجعون
(innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn) dimek, sadece mevt musîbetine mahsûs değildir.
Faraza, bir kimesnenin na’lini (ayakkabısı) tasması kırılsa, istircâ’ itmek gerektir. Tâ ki (bununla) sevâb-ı azîm tahsil ede (çok büyük sevab kazanır).
(Mir’at-ı kainat)
انالله واناالیه راجعون
(innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn) dimek, sadece mevt musîbetine mahsûs değildir.
Faraza, bir kimesnenin na’lini (ayakkabısı) tasması kırılsa, istircâ’ itmek gerektir. Tâ ki (bununla) sevâb-ı azîm tahsil ede (çok büyük sevab kazanır).
(Mir’at-ı kainat)
RİVÂYET
Rivâyet-i isnâd yani “bu kelamı filan filandan, o dahi filandan nakl eyledi” deyub, mesela; hazret-i Resûle dek cem’-i rivayetlerin zikr etmek bu ümmetin fedâil ve hasâisinden (bu ümmetin fazilet ve özelliklerinden) olub, Kur’an ve ehadis ve ahkâm-ı dîn-i İslâma zalel ve halel gelmekten anınla mahfuzdur.”
(Mir’at-ı kâinat)
(Mir’at-ı kâinat)
SALÂT U SELÂM
“İmâm-ı Nevevî (rahmetullahi teala aleyh) hazretleri
یا ایهاالذین آمنوا صلوا علیه و سلموا تسلیما
ayeti mefhûmunca hazret-i Resûle teslîm (selam eylemek) hâli yalnız salât virmek (Efendimiz aleyhissalatü vesselama selamsız salevat eylemek) mekrûhtur”
demiştir.
(Mir’ât-ı kâinat)
یا ایهاالذین آمنوا صلوا علیه و سلموا تسلیما
ayeti mefhûmunca hazret-i Resûle teslîm (selam eylemek) hâli yalnız salât virmek (Efendimiz aleyhissalatü vesselama selamsız salevat eylemek) mekrûhtur”
demiştir.
(Mir’ât-ı kâinat)
HAKK-I RESÛL
“Sallallahu teala aleyhi ve sellem”
(Buyrulmuş ki);
“Hazret-i resûle salevât virmekden murad, Hakk tealaya emri şerifine imtisalle (Allahu tealanın emrine uymakla) taleb-i rızâ-i hüdâ (Allahu tealanın rızasını taleb etmek) ve üstümüzde olan hakk-ı resûlü (sallallahu teala aleyhi ve sellem) edâdır.
(Mir’ât-ı kâinat)
(Buyrulmuş ki);
“Hazret-i resûle salevât virmekden murad, Hakk tealaya emri şerifine imtisalle (Allahu tealanın emrine uymakla) taleb-i rızâ-i hüdâ (Allahu tealanın rızasını taleb etmek) ve üstümüzde olan hakk-ı resûlü (sallallahu teala aleyhi ve sellem) edâdır.
(Mir’ât-ı kâinat)
YÂDİGÂR MEKTÛBLAR 57. MEKTÛB
Ve aleyküm selâm seçilmiş, sevilmiş kıymetli kardeşim Hulki [Demiray]
Mübârek mektûbunuzu okudum.Çok mesrûr oldum.Hem odamın içi hem de kalbimin içi mektûbun ruhâniyyetiyle münevver oldu.Rûh evvelce nefse esir idi, nefsden memnûn idi,birlikde mütelezziz idiler [hayattan tad alıyorlardı]. Rûh nefsin esâretinden kurtulunca nefsin denâetini [alçaklığını], rezâletini,küfrünü görüp anlamağa başlayınca feryâd ediyor,üzülüyor.Bir kurtarıcı,bir mürşid arıyor. Cenâb-ı Hak rûhunuzun [ günaha bulaşma endişesinden ileri gelen ] sıkıntısını artdırsın, nefsin günâh deryâsında olduğunu görerek hâsıl olan te'sirlerini çoğaltsın.Gafletden uyanıp,zulmeti his etmek,düşmanı dost sanmaktan kurtulmak ne büyük seâdettir.
Rü'yâda gördüğünüz,size iltifat eden,büyüklerin mübârek rûhları ve mukaddes latîfeleridir.Sevdiğiniz bir insan şeklinde görünüyorlar. Cenâb-ı Hak o büyüklere olan muhabbetinizi,râbıtanızı artdırsın. Seâdet-i Ebediyye ipi,o muhabbetdir. O ipe sarılan,dünyânın zulmetinden, küfr ve irtidâd felâketinden kurtulur.İşin başı Ehl-i sünnet i'tikâdı,nemâz ve harâmlardan ictinâb edip ehlullahı sevmekdir. Cenâb-ı Hak bu ni'metleri size ihsân etmişdir. Bu öyle büyük ni'metdir ki milyonda bir kimseye bile nasîb olmamaktadır.
Derdinizin devâsı,rûhunuzun şifâsı Seâdet-i Ebediyye kitâbındadır.Fakat bir mektûbu,bir maddeyi yavaş ve tekrar tekrar okumalıdır.Teheccüd nafile nemâzları ve Arabî çalışmağı,diğer kitâbları mektebden sonra okursunuz. Şimdi beş vakit nemâzları müstehab vakitlerinde ya'ni evvel vakitlerinde kılmak ve Seâdet-i Ebediyye okumak azîm ni'metdir. Mübârek vücudunuzu yormayınız. Vücud insana emânetdir.Uykunuzu ve gıdânızı temâm alınız.
Amerikan tavuklarının hâli, burada kesilen koyunlardan farklı değildir. Ehl-i kitâbın kesdiği,mürtedlerin kesdiğinden daha iyidir. Mürted kesmediğini, Amerika'da besmeleleri çekildiğini kabûl ediyoruz. Nihâyet şübhelidirler. Şübheliler zarûret mikdârı câizdir. Fazlası harâma yol açar. Mümkin olduğu kadar ictinâb etmelidir.
Nefs, insanı bol bol ağlatır. Düşman-ı ilâhî olan nefs, harâb oldukça çok ağlamak olmaz. Az, nâdir ağlamalı ve ağlarken tevbe ve ilticâ etmeli, aldanmamalıdır. Sizlerin mektûblarınızdaki ihlâsınızı okurken hem ağlıyorum,hem de ilticâ ediyorum. Birkaç damla gözyaşı iyi alâmetdir.
Cenâb-ı Hak maksadınıza,matlûbunuza kavuşdursun,din ve dünyâ seâdetine nâil eylesin,büyüklerimizin muhabbeti ile feyzleri, rûhâniyyetleri ile sizleri şereflendirsin. Size "Ekmelüküm îmânen ahsenüküm hulkan" [Sizin imânı en kâmil olanınız, huyu en güzel olanınızdır. Hadîs-i şerif], ni'metini ihsân buyuran Mün'im-i hakîkî [ Hakikî ni'met veren (Allah),ni'metlerini artdırsın.
[Cenâb-ı Hak] (Beni isteyene, bana kavuşduran yolu gösteririm) buyuruyor. [Şûrâ:13; Ankebût:69]. Ona karşı muhabbet,aşk,irâde ve talebinizi, iştiyâkınızı artdırsın.
[Birgivî Vasıyetnâmesi'ndeki "hutbede hükümdara âdil diyen kâfir olur" sözünün ma'nâsı, bazı] padişahlar beytülmâlı [hazineyi], isrâf etdiklerinden zâlim oluyor. Zâlime âdil diyen kâfir olur.
Kur'ân-ı kerîm ve ezân dinlerken verilen selâmı almak lâzımdır. Nemâz kılan ve Kur'ân-ı kerîm okuyan yanında yüksek sesle selâm verilmez. Yavaş, yakın mesâfede vermelidir. Yazdığınız durumlarda olanlara selâm vermemek lâzımdır. Bunları berâber okuruz.
Duâlarınız sayesinde burada lehülhamd çok râhat ve selâmetdeyim. Haftada 29 saat ders çok yoruyor ise de sivil,askerî lisede fazla talebeye nasîhat vermek arzu ettim. Burada Seâdet-i Ebediyye yüzlerle satılıyor ve fâideli oluyor.Hepinize selâm eder duâlarınızı beklerim.[1959]
Hüseyn Hilmi Işık
Mübârek mektûbunuzu okudum.Çok mesrûr oldum.Hem odamın içi hem de kalbimin içi mektûbun ruhâniyyetiyle münevver oldu.Rûh evvelce nefse esir idi, nefsden memnûn idi,birlikde mütelezziz idiler [hayattan tad alıyorlardı]. Rûh nefsin esâretinden kurtulunca nefsin denâetini [alçaklığını], rezâletini,küfrünü görüp anlamağa başlayınca feryâd ediyor,üzülüyor.Bir kurtarıcı,bir mürşid arıyor. Cenâb-ı Hak rûhunuzun [ günaha bulaşma endişesinden ileri gelen ] sıkıntısını artdırsın, nefsin günâh deryâsında olduğunu görerek hâsıl olan te'sirlerini çoğaltsın.Gafletden uyanıp,zulmeti his etmek,düşmanı dost sanmaktan kurtulmak ne büyük seâdettir.
Rü'yâda gördüğünüz,size iltifat eden,büyüklerin mübârek rûhları ve mukaddes latîfeleridir.Sevdiğiniz bir insan şeklinde görünüyorlar. Cenâb-ı Hak o büyüklere olan muhabbetinizi,râbıtanızı artdırsın. Seâdet-i Ebediyye ipi,o muhabbetdir. O ipe sarılan,dünyânın zulmetinden, küfr ve irtidâd felâketinden kurtulur.İşin başı Ehl-i sünnet i'tikâdı,nemâz ve harâmlardan ictinâb edip ehlullahı sevmekdir. Cenâb-ı Hak bu ni'metleri size ihsân etmişdir. Bu öyle büyük ni'metdir ki milyonda bir kimseye bile nasîb olmamaktadır.
Derdinizin devâsı,rûhunuzun şifâsı Seâdet-i Ebediyye kitâbındadır.Fakat bir mektûbu,bir maddeyi yavaş ve tekrar tekrar okumalıdır.Teheccüd nafile nemâzları ve Arabî çalışmağı,diğer kitâbları mektebden sonra okursunuz. Şimdi beş vakit nemâzları müstehab vakitlerinde ya'ni evvel vakitlerinde kılmak ve Seâdet-i Ebediyye okumak azîm ni'metdir. Mübârek vücudunuzu yormayınız. Vücud insana emânetdir.Uykunuzu ve gıdânızı temâm alınız.
Amerikan tavuklarının hâli, burada kesilen koyunlardan farklı değildir. Ehl-i kitâbın kesdiği,mürtedlerin kesdiğinden daha iyidir. Mürted kesmediğini, Amerika'da besmeleleri çekildiğini kabûl ediyoruz. Nihâyet şübhelidirler. Şübheliler zarûret mikdârı câizdir. Fazlası harâma yol açar. Mümkin olduğu kadar ictinâb etmelidir.
Nefs, insanı bol bol ağlatır. Düşman-ı ilâhî olan nefs, harâb oldukça çok ağlamak olmaz. Az, nâdir ağlamalı ve ağlarken tevbe ve ilticâ etmeli, aldanmamalıdır. Sizlerin mektûblarınızdaki ihlâsınızı okurken hem ağlıyorum,hem de ilticâ ediyorum. Birkaç damla gözyaşı iyi alâmetdir.
Cenâb-ı Hak maksadınıza,matlûbunuza kavuşdursun,din ve dünyâ seâdetine nâil eylesin,büyüklerimizin muhabbeti ile feyzleri, rûhâniyyetleri ile sizleri şereflendirsin. Size "Ekmelüküm îmânen ahsenüküm hulkan" [Sizin imânı en kâmil olanınız, huyu en güzel olanınızdır. Hadîs-i şerif], ni'metini ihsân buyuran Mün'im-i hakîkî [ Hakikî ni'met veren (Allah),ni'metlerini artdırsın.
[Cenâb-ı Hak] (Beni isteyene, bana kavuşduran yolu gösteririm) buyuruyor. [Şûrâ:13; Ankebût:69]. Ona karşı muhabbet,aşk,irâde ve talebinizi, iştiyâkınızı artdırsın.
[Birgivî Vasıyetnâmesi'ndeki "hutbede hükümdara âdil diyen kâfir olur" sözünün ma'nâsı, bazı] padişahlar beytülmâlı [hazineyi], isrâf etdiklerinden zâlim oluyor. Zâlime âdil diyen kâfir olur.
Kur'ân-ı kerîm ve ezân dinlerken verilen selâmı almak lâzımdır. Nemâz kılan ve Kur'ân-ı kerîm okuyan yanında yüksek sesle selâm verilmez. Yavaş, yakın mesâfede vermelidir. Yazdığınız durumlarda olanlara selâm vermemek lâzımdır. Bunları berâber okuruz.
Duâlarınız sayesinde burada lehülhamd çok râhat ve selâmetdeyim. Haftada 29 saat ders çok yoruyor ise de sivil,askerî lisede fazla talebeye nasîhat vermek arzu ettim. Burada Seâdet-i Ebediyye yüzlerle satılıyor ve fâideli oluyor.Hepinize selâm eder duâlarınızı beklerim.[1959]
Hüseyn Hilmi Işık
ABDULLAH et-TÜRKMÂNİ (Rahimehüllah)
Es-Serrâc: "Güvendiğim bir arkadaşım bana şunları anlattı." diye yazıyor.
-Şeyh Abdullah'ı şahsen tanıdım.Hâl ve kerâmetler sâhibi bir veliydi. Son derece de cömert ve misâfirperverdi.Bir sefer,bir fakir ona misâfir olur ve normaldan fazla bir süre kalır.Şeyh onun niyetini keşfeder ve yanına çağırıp:
-Evlâdım,biz fakirler afv ve setr sâhibi insanlarız.Onun için,ihtiyâcın ne ise çekinmeden bana söyle,der.Fakir:
-Ya seyyidi,senin hanımına âşık oldum,der. Şeyh,hiç bozuntuya vermeden:
-Pek âlâ yavrum.Ona söylerim,bu gece onun yanında yatarsın,der.Fâkir, bu cevâba çok sevinir ve uçacak gibi olur.
Gece olunca şeyh hanımının çadırını gösterir ve fakir âşık'a:
-İşte aradığın oradadır,git murâdını bul,der. Fakir hızla gider ve çadırın perdesini kaldırır.
Kadın içerden:
-Ey fakir, buyur gel ! der. Fakir bir ayağını içeri atar,fakat ikinci ayağını kaldıramaz.Ve üstüne öyle bir ağırlık ve ağrı çöker ki,sanki gök düşmüş ve onu altında ezmiştir. Ve o halde durarak bir sekerâtın acılarını çekerken,üstüne önce şiddetli bir yağmur,arkasından da büyük ve sert dolular yağar. Sabaha kadar öyle kalıp, kendi ifâdesiyle, binlerce ölüm tadar. Kesin bir şekilde ölmek ister fakat o da kendisine çok görülür. Şafak sökünce,şeyh bir müridini gönderir ve bu mürid,onu leş hâlinde sırtına alıp mescide getirir.Fakir öğleye kadar orada ölü gibi yatar. Ondan sonra uyandırılıp sıcak bir çorba içirilir ve onu içtikten sonra kovulur. Fakir, yolda giderken büyük hatâsını fark eder ve tevbe ederek gerçek bir niyetle sûfîlik yoluna girer.
Kaynak: (Sahabeden günümüze veliler ve kerâmetleri)
3.cild. Sahife 377
İsmail İbn Yusuf Nebhani
Tercüme: Abdülhalık Duran
-Şeyh Abdullah'ı şahsen tanıdım.Hâl ve kerâmetler sâhibi bir veliydi. Son derece de cömert ve misâfirperverdi.Bir sefer,bir fakir ona misâfir olur ve normaldan fazla bir süre kalır.Şeyh onun niyetini keşfeder ve yanına çağırıp:
-Evlâdım,biz fakirler afv ve setr sâhibi insanlarız.Onun için,ihtiyâcın ne ise çekinmeden bana söyle,der.Fakir:
-Ya seyyidi,senin hanımına âşık oldum,der. Şeyh,hiç bozuntuya vermeden:
-Pek âlâ yavrum.Ona söylerim,bu gece onun yanında yatarsın,der.Fâkir, bu cevâba çok sevinir ve uçacak gibi olur.
Gece olunca şeyh hanımının çadırını gösterir ve fakir âşık'a:
-İşte aradığın oradadır,git murâdını bul,der. Fakir hızla gider ve çadırın perdesini kaldırır.
Kadın içerden:
-Ey fakir, buyur gel ! der. Fakir bir ayağını içeri atar,fakat ikinci ayağını kaldıramaz.Ve üstüne öyle bir ağırlık ve ağrı çöker ki,sanki gök düşmüş ve onu altında ezmiştir. Ve o halde durarak bir sekerâtın acılarını çekerken,üstüne önce şiddetli bir yağmur,arkasından da büyük ve sert dolular yağar. Sabaha kadar öyle kalıp, kendi ifâdesiyle, binlerce ölüm tadar. Kesin bir şekilde ölmek ister fakat o da kendisine çok görülür. Şafak sökünce,şeyh bir müridini gönderir ve bu mürid,onu leş hâlinde sırtına alıp mescide getirir.Fakir öğleye kadar orada ölü gibi yatar. Ondan sonra uyandırılıp sıcak bir çorba içirilir ve onu içtikten sonra kovulur. Fakir, yolda giderken büyük hatâsını fark eder ve tevbe ederek gerçek bir niyetle sûfîlik yoluna girer.
Kaynak: (Sahabeden günümüze veliler ve kerâmetleri)
3.cild. Sahife 377
İsmail İbn Yusuf Nebhani
Tercüme: Abdülhalık Duran
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)