KAZÂ NAMAZINA NİYYET

KAZÂ NAMAZINA NİYYET

Mes’ele:
Kazâya kalmış salavât-ı kesîresin (çok namazı); Zeyd (bir müsliman kimse) “evvel kazâya kalan” ya “âhir kazâya kalan” deyu niyyet itmeyub, mücerred (sadece) “kazâya kalmış nemâzı edâya niyyet” itmiş olursa, tekrar kaza lazım olur mı?
El cevâb:
Olur.

(Fetevâ-i Ebussu’ûd Efendi, Mehmed b. Mehmed İmâdî)

CERR

Mes’ele:
Zeyd-i imâm ve müezzini, bayram gicelerinde cemâ’atden cerr idüb aldıkları akçe, mezbûrelere (bahsi geçen kişilere) helâl olur mu?
El cevâb: Olmaz.

(Fetevâ-i Ebussu’ûd Efendi, Mehmed b. Mehmed İmâdî)
...
Cerr: Medrese talebelerinin üç aylarda (recep, şâban, ramazan) köylerde imamlık ve vâizlik yaparak bir yıllık geçimlerini sağlayacak para ve erzâkı toplamaları işi

NÂFİLE NAMAZ

Mes’ele:
Zeyd-i musallî (namaz kılan kişi) dört rek’at nâfile nemâza (farz ve vâcib olmayan namazlar, sabah nemazının sünneti hâric) niyyet idüb, sehven (yanılarak, dalgınlıkla) ikinci rek’atde selâm virse, nemazdan hurûcu mı (çıkmış mı) olıdır, yohsa itmâm idüb (dörde temamlayıp) secde-i sehv itmegi mi olıdır?
El cevâb:
Hurûcı olıdır (namazdan çıkmış olur).

(Fetevâ-i Ebussu’ûd Efendi, Mehmed b. Mehmed İmâdî)

UYKU

Mes’ele:
Zeyd, nemaz içinde uyusa, nemâzı fâsid olur mı?
El cevâb:
Olmaz. Secdede uyumadı ise.

(Fetevâ-i Ebussu’ûd Efendi, Mehmed b. Mehmed İmâdî)

MÜTEFERRİK MES’ELELER

Mes’ele:
Beş vakit nemazın farzında ve sünnetinde her rek’atde besmele okumak câiz midir, ve Cum’ada zuhr-i âhirin dört rek’atinde dahi sûre koşmak (okumak) câiz midir, ve Cum’adan sonra zuhr-i âhir mi evvel kılınur yahud sünnet mi?
El cevâb:
Sûre-i Fâtiha evvelinde besmele gerekdir, zammı sûrede yokdır.
Âhır-ı zuhûrda sûre zamm olunmaz.
Ve sünnetten evvel kılınmak evlâdır.

(Fetevâ-i Ebussu’ûd Efendi, Mehmed b. Mehmed İmâdî)

ZAMÂNE MÜSLİMÂNLARI

“Zamânımızın müslimânları, farzları bırakıp, nâfile ibâdetlere sarılıyor, nâfile ibâdetleri yapmaya (meselâ, kadın erkek karışık olarak mevlid okutmaya, câmi yapmaya, sadaka ve hayrat yapmaya) ehemmiyet verip, farzları (meselâ, beş vakit nemaz kılmayı, Ramezân-ı şerîf ayında oruc tutmayı, zekât vermeyi, uşur vermeyi, borç ödemeyi, helâli ve haramları öğrenmeyi ve kadınların kızların sokağa çıkarken başlarını, sarkan saçlarını, kollarını, bacaklarını örtmelerini, radyo ve televizyonda, dîn düşmanlarının îmânı ve ahlâkı bozan sözlerini dinlemelerini) hafîf ve ehemmiyetsiz görüyorlar.”

(İkinci cild, 82. Mektûb)

Not: Parentez içinde geçen cümleler örnek vererek açıklama olup sözler İmam- Rabbani hazretlerine ait değildir.

İFTİTÂH TEKBÎRİ

İFTİTÂH TEKBÎRİ

Mes’ele:
İmâmdan tekbîr savtını (sesini, okunmasını), cemâat istimâ’ iderken (dinlerken, işitirken) müezzin (bu) tekbîri şiddet-i savt (yüksek sesle) ile iddigü (eylediği) takdirce nemâzına fesâd virir mi?
El cevâb: amel-i kesîr mertebesine (namaza ait olmayan bir hareketi namaz içinde bir rükunda üç ve daha fazla yapmak) varub, ya tahrîr esnasında (müezzinin tekbîri yüksek sesle alması esnasında) hemzede, yahud iki harf hâsıl olursa virir (namazı ifsad eder, bozar).

(Fetevâ-i Ebussu’ûd Efendi, Mehmed b. Mehmed İmâdî))

MÜEZZİNLERİN ELHÂNI

MÜEZZİNLERİN ELHÂNI

Mes’ele:
Hatîb hutbede iken, müezzinler ve ğayri kimesneler, Çehar-ı yâr (dört halîfe) zikr olundukda “radıyallahu anh” dimekde ve Hazret-i Hasan ve Hüseyîn olundukda “radıyallahu anhumâ” dimekde ve Aşere-i mübeşşere ( Hayatta iken Cennetle müjdelenen on sahâbe) ekledikde “rıdvânullahi teala aleyhim ecmaîn” dimekde ve bazı mevâzı’de dahi salavât getürmekde fesâd var mıdır?
El cevâb:
Hatîb hutbeye mütesaddî (başlamış) iken sükût gerektir. Ammâ umûr-ı mezkûre (yukarıda sayılan işlerde, durumlarda) de bu diyârda şe’âîr-i ehl-i sünnetden (ehl-i sünnetin şiârından, alâmetlerinden) olmuştur. Hatîb, ol mevâzı’de (orada) sekte iderse (durur, devam etmezse) asla lahn (nağmeli ses) ve tesanni’ (zorlayarak okuma, makam yapmaya çalışma) itmeden, sür’at üzerine dimek câizdir. Zamâne müezzinlerinin itdikleri elhân-ı bârdeye (nağmeli, makamlı okuma) asla ruhsat ihtimâli yokdur.

(Fetevây-ı Ebussu’ûd Efendi, Mehmed b. Mehmed İmâdî)

EHL-İ CENNET

“Bir kimsenin mîzacında (tabiatında) şu üç huy varsa, şüphesiz o kimse ehl-i cennet olur:
1-Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetler mıkabilinde şükür ve dahi kazâ ve belâya sabr, gönül ayinesine cilâ verir. Ve tasfiye-i kalbe sebeb olur.
O halde üç sıfatın birisi ŞÜKÜR ve SABIRdır.
2-Bir kimse ki günâhı hakkında İSTİĞFÂR edici olur, Allahu teala onu cehennem ateşinden mahfûz tutar.
3-Üçüncüsü dahi havfullahtır (Allah korkusu).
(Pendnâme-i Attâr şerhi)

ŞÜKÜR

“Ni’met-i hüdâya şükür, sehl (kolay) olmak hasebiyle, herkes eder.
Hüner oldur ki, belâ ve musîbete şükür oluna.
Bu herkesin kârı (işi) değildir.
Ancak Allahu teâlâ hazretlerine tekarrüb (yakınlık) sâhibi olanların işidir.”
(Pendnâme-i Attâr şerhi)

MÜRŞİD-İ MÜTEEHHİLÎN

MÜRŞİD-İ MÜTEEHHİLÎN

Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî “kaddesallahu teala sirreh” hazretleri bir mektublarında, dîn ilimlerini izah buyururlarken fıkıh ilmi için şöyle buyurdular:
“Fıkıh ilmi , ef’âl-i mükellefîni öğretir. Yani, beden ile yapılması ve sakınılması lazım olan emrleri ve yasakları ve mübahları öğretir. Fıkıh bilgisi dörde ayrılır: ibâdât, münâkehât, muâmelât ve ukûbât.”
Efendi hazretlerinin işaret buyurdukları “münâkehât” bilgileri; evlenme, boşanma, nafaka ve sair bilgilerdir.
Bu cümleden olmak üzere, vakti zamanında müslimanlar arasında “mürşid-i müteehhilin (evlileri irşâd)” ismiyle meşhur pek kıymetli bir kitab okuna gelmiş idi.
Evlilik hazırlığında olan, yeni evlilerin okudukları ve istifade ettikleri bir evlilik rehberi idi adeta.
İş bu mürşid-i müteehhilîn” isimli kıymetli kitabın günümüz harfleri ile basılmış nüshaları olduğu gibi, eski yazı ile basılmış nüshaları da mevcuddur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphanesinden bu kitabın eski harflerle baskısına ulaşabilirsiniz.
Dili sade Türkçe’dir.