Bâyezid câmi-i şerîfindeki Kadî Beydâvî tefsîri dersinin, rahatsızlıkları sebebiyle inkıtaından sonra kendilerini ziyarete gittiğimde sekiz-on ahibba ile şadırvan yanında sohbet ederken ahibbadan bir zât... geldi. Elini öpüp bir kenara oturdu. Bir müddet sonra bir sırasını bulup: Efendim, bana bir hâl oldu. Câmiler bana karanlık geliyor. Hangi câmiye girsem, sıkılıyorum. Dışarı çıkmak istiyorum diyen nefsinden vâkı' şikâyete Îşân (kuddise sirruh):
"Senin gördüğün zulûmât, Bâyezid câmiindeki dersin kesilmesiyle, nûrun sönmüş olmasıdır. O dersin nûru, yalnız o câmi'i değil, bütün câmileri tenvîr ederdi. O nûr sönünce bütün câmiler zulmette kaldı " cevabını verdiler.
Âcizâne kanâatim odur ki, o nûrun sönmesiyle, yalnız İstanbul câmileri değil, üç ma'lûm mescîd-i şerîf müstesnâ, bütün dünya câmileri karanlıkta kaldı. Çünkü Efendi hazretlerinin buyurduğu gibi, -ki dersin sonunda söylerdi- bu dersin bir mislini, bütün İslâm memleketlerini sayarak, Hind kıt'ası hâriç, hiçbir yerde bulamazsınız sözleri, belirtilen beyâna bir huccettir. Bu vesîle ile bir hüsn-ü hâteme ve büyük müjde olarak şu mühim husûsu da belirtmek istedim:
'El-mer'ü mea men ehabbe" [Kişi sevdiği iledir] hadîs-i şerîfindeki sırrın, Îşân'ın (kuddise sirruh) bütün dost ve muhibleri hakkında tecelli etmiş olmasıdır.
15-Rebi'ülevvel- 1404 [1983]
El-fakîr pür taksîr bende-i Îşân
Ahmed Nûreddin
[Son Halkalar ve Seyyid Abdülhakîm Arvâsî'nin Külliyatı, 2.cild, sf: 270]