Molla Fenari hazretleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Molla Fenari hazretleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

MOLLA FENARİ hazretleri rahmetullahi aleyh

Osmanlı Şeyhülislâmlarının birincisi olan Muhammed bin Hamza (Molla Fenârî) 28 Şubat 1424’de bu makama tayin edildi.


Din ve fen bilgilerinde zamanının meşhuru idi. Matematik ve astronomide de söz sahibi idi.


Çok talebe yetiştirdi. 1431 yılında vefât etti. İki oğlu da kendisi gibi âlim idi.


Kabri, Bursa’da, Maksem’dedir.


Yıldırım Bayezid ve Çelebi Sultan Mehmed zamanlarında Bursa’da binlerce âlim yetiştirdi.


Şeyhülislâmlık vazifesini adalet ve hak üzere 6 sene yaptı. Vefâtında, onbinden çok kitap bıraktı. Tefsir, fıkıh ve mantık üzerinde çeşitli eserleri ve fetvaları vardır.


Bir ara gözlerine perde geldi. Göremez oldu. Bir gece, Resûlullah rüyâsında “Tâhâ sûresini tefsir eyle!” buyurdukta, “Yüksek huzurunuzda, Kur’ân-ı kerîmi tefsir etmeye gücüm olmadığı gibi, gözlerim de görmüyor.” deyince, Resûlullah efendimiz, hırkasından bir parça pamuk çıkarıp, gözleri üzerine koymuştur.


Molla Fenârî hazretleri, uyanınca pamuğu gözlerinin üstünde bulup görmeye başlayınca, Allahü teâlâya hamd ve şükretmiştir. Pamuk parçasını saklayıp, vefât ettiği zaman gözleri üzerine konmasını vasiyet etmiştir.


📚Evliyalar ansiklopedisi

MOLLA FENARİ'NİN YILDIRIM'A MEKTUBU

 Pâdişâhın, Emîr Sultan'ın ve kızı Hundî Sultân'ın öldürülmesi için Bursa'ya asker gönderdiğini duyan Molla Fenari

Yıldırım Bâyezîd'e şu mektubu yazdı:"Mektubuma, dâimâ kullarına acıyıcı olan Allahü teâlânın adıyla başlarım. İnsanların en âcizi olan ben, Türk ve İslâm memleketlerinin koruyucusu, Osmanoğullarının övündüğü ve Hak uğruna savaş edenlerin başkanı, İslâm dîninin ve müslümanların yardımcısı olan, Pâdişâhımın ömrünün uzun olmasını ve evlâdının çoğalıp kıyâmete kadar şan ve şerefle yaşamasını Rabbimden niyâz ederim. Sultânımızın şunu bilmesi gerekir. Bizim Peygamberimiz Muhammed Mustafâ'dan önce, Îsâ aleyhisselâm, kendine inananlardan üç kişiyi Hak dîne dâvet için bir beldeye göndermişti. Fakat oranın halkı, onları yalanlayıp ödürdüler. Bu cinâyeti işledikten sonra, sevinerek evlerine gittiler. Cenâb-ı Hak onların bu davranışlarından râzı olmadı ve Cebrâil aleyhisselâma, o belde üzerinde yürekleri parçalayıcı, korkunç ve keskin bir sesle haykırmasını emretti. Cebrâil aleyhisselâm haykırınca, oradakilerin hepsi bir anda öldü. Böyle büyük bir felâkete düşmekten Allahü teâlâya sığınırız.Şimdi bizim de Sultânımızdan bir ricâmız vardır. Dün öldürülmesini emrettiğiniz Emîr Sultan, Resûl-i ekremin neslinden hürmete değer bir insandır. Bu zât gibi temiz kalbli, Peygamber neslinden bir kişi, zamânımıza kadar Anadolu'ya ayak basmamıştır. Buna benzer aslı temiz bir kimseyi elleri hediyeler dolu davetçiler göndererek Buhârâ'dan Anadolu'ya getirmeye çalışsaydınız, sizin için ebedî bir şeref olurdu. Böyle yapmadığınız hâlde, mânevî irâde üzerine yurdumuza gelen bu zât dolayısıyla Peygamber efendimize yakınlık kazandığınız takdirde, dünyâ ve âhiret saâdetiniz artacaktır.Şunu da bildireyim ki, bu dâmâdınız, Peygamber efendimizin; "Ümmetimin âlimleri, İsrâiloğullarının peygamberleri gibidir." buyurduğu kimselerdendir. Bizim böyle seyyidlerden gördüğümüz feyz eserlerini, hazret-i Muhammed'den sonra kimse göstermemiştir. Eğer bir daha onun başını kestirmek için asker gönderirseniz, bütün yurdumuzun felâketi olacağından şüphemiz yoktur. Son ferman sultânımızındır."Aradan günler geçtikten sonra Bursa'ya dönen Osmanlı ordusunu ve sultânı karşılayanlar arasında Emîr Sultan da vardı. Yıldırım Bâyezîd, onunla selâmlaşınca, harb meydanında askerlerle kendi yarasını saranın bu genç olduğunu anladı. Sultan, ona şifreli olarak; "O el çabukluğu ne idi?" diye sordu. Emîr Sultan; "Allah'ın kuvvet ve yardımı, o bîat edenlerin vefâ ve sadâkatlerinin üzerindedir." (Feth sûresi: 10) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu. Yıldırım Bâyezîd; "Ya o mendilin yarısı ne oldu?" diye sorunca, Emîr Sultan; "Babacığım, o mendilin yarısı cebimdedir. Bendeniz dâmâdınız Muhammed Şemseddîn." dedi. Yıldırım Bâyezîd Han atından inerek onunla kucaklaştı ve gözyaşlarını tutamıyarak ikisi de ağladılar