Sâlih-i Merrî hazretleri anlatır: Bir gece, seher vakti kalkıp, teheccüd namazını kıldıktan
sonra, sabah namazını kılmak üzere câmiye doğru yola çıktım. Yolumun üzerinde bir
mezarlık vardı. İçimden, "Sabah namazı vakti girene kadar şurada kalayım" diyerek mezarlığa
girdim ve bir mezara dayanıp yere oturdum. Bu sırada kendimden geçip uyumuşum. Uykuda
şöyle bir rü'yâ gördüm:
Bütün mezarlık halkı mezarlarından çıktılar ve grup grup olup sohbet etmeye başladılar.
Bu arada pejmürde kılıklı bir delikanlı da bir kenara çekilmiş üzgün üzgün oturuyordu.
Çok geçmeden ortaya, içi çeşitli hediyelerle dolu ve üstleri mendillerle örtülü birçok tabak
çıktı. Her ölü tabaklardan birini alarak kendi kabrine girdi.
Sonunda yalnız o pejmürde kılıklı delikanlı kaldı. Kendisine hiç tabak kalmadığı için
üzgün üzgün kabrine doğru gidiyordu. Ona yaklaşarak, "Seni üzgün görüyorum sebebi nedir?
Ayrıca bu tabaklar neyin nesi?" diye sordum. Delikanlı şöyle cevap verdi:
"Gördüğün tabaklar dirilerin ölülerine gönderdikleri hediyelerdir. Diriler, ölüleri
adına sadaka verince veya onlara duâ edince her cum'a gecesi bu hediyeler gelir. Ben
annemle hacca giderken Basra'da öldüm. Daha sonra annem evlendi. Bana ihtiyacı
olmadığı için benim adımı ağzına hiç almadı; benim için bir sadaka vermedi, bir duâ
etmedi. İşte bunun için üzülmekteyim. Kimse bana hediye göndermemektedir. Zaten
dünyada beni hatırlayacak annemden başka kimsem de yoktur." Bunun üzerine, "Annen
nerede oturuyor" diye sordum.
O da, bana, annesinin evini ta'rif etti. Namaz vakti uyandım. Namazımı kılar kılmaz
kadının evini aramaya başladım. Ta'rif üzerine evi buldum. Kapıya varınca kendimi tanıtıp
aramızda geçecek konuşmaları hiç kimse duymasın diye tenbih ettikten sonra sordum:
- Senin ölmüş oğlun var mı?
Derin bir iç geçirerek inledikten sonra, dedi ki:
- Delikanlı bir oğlum vardı, öldü.
Bu cevabı üzerine rü'yâmı kendisine anlattım. Sözlerimi duyunca çok ağladı. Sonra:
- Bunları yavrum ve göz bebeğim adına sadaka olarak dağıt. Artık ölünceye kadar onu
unutmayacak, ona duâ edecek ve adına sadaka vereceğim, dedi. Ben de yanından ayrıldıktan
sonra, verdiği sarı liraları oğlu adına sadaka olarak dağıttım.
Bir hafta sonra cum'a namazını kılmak üzere yine yola çıktım. Aynı mezarlığa girip sırtımı
bir mezara dayadım. Bir önceki hafta olduğu gibi başım önüme düştü ve gözlerim dalıverdi.
Rü'yâmda yine mezarlarından çıkarak yer yer kümelenmiş ölüler gördüm. Bu arada bir
önceki hafta pejmürde kılıklı ve üzgün olarak görmüş olduğum delikanlı da karşımda idi.
Fakat bu defa beyaz kıyafetli idi, yüzü gülüyordu. Yanıma yaklaşarak dedi ki:
- Allah, sana iyilikler versin. Senin vasıtanla gelen hediyeler elime geçti.
- Siz ölüler de, cum'a gününü biliyor musunuz?
- Tabiî cum'a gününü havadaki kuşlar bile bilir. Dedi.