– H –
● Hatm-i Kur’ân, nâfile nemâz, tesbîh ve tehlîl edince, sevâbını, mevtâlara hediyye etmek, etmemekden efdaldir. 2/77
● Hatm-i tehlîl, ancak meyyitin magfireti için olup, bundan başkası bid’atdir. 2/14 [hâşiyesinde].
● Hademe ve ma’iyyet istihdâmı câizdir. 2/99 [Se’âdet-i Ebediyye: 515.]
● Hademeye ikrâm eylemek [kıymet vermek], efendisine i’zâz ve ikrâmdır. 3/28
● Hurma, benî Âdemin halasıdır. [Âdem oğullarının halasıdır.] Âdem aleyhisselâmın çamurundan yaratılmışdır. “Hadîs-i şerîf.” 3/100
● Hurma ile iftâr eylemek sünnetdir. 1/162 [Mektûbât Tercemesi: 198.]
● Hızır aleyhisselâm, Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden değil, geçmiş ümmetlerdendir. 2/55 [Kıyâmet ve Âhıret: 182.]
● Huzûr-ı bî-gaybet [huzûrun devâmlı olması], devâmlı olan tecellî-i zâtîdir, şu’ûn ve i’tibârât perdeleri araya girmeyen, hiç gayb olmıyan devâmlı olan tecellî-i zâtîdir. Bu yolun sonunda müyesser olur. Perdeler araya girmez. 1/151 [Mektûbât Tercemesi: 188.]
● Hutbede, hulefâ-i Râşidîni zikr etmek, ehl-i sünnetin şiârıdır. 2/15 [Eshâb-ı Kirâm: 78.]
● Hutbede sultânların ismlerinin bir kademe aşağıda okunması, sultânların tevâzu’larındandır. 2/92 [Se’âdet-i Ebediyye: 749.]
● Hulefâ-i erba’ada [dört halîfede] nübüvvetden gayri, Enbiyânın fazîletleri vardır. 1/151 [Mektûbât Tercemesi: 188.]
● Hulefâ-i erba’a [dört halîfe] arasındaki fazîlet, hilâfet sırasına göredir. 2/67 [Se’âdet-i Ebediyye: 54.]
● “El-hılâfetü ba’dî selâsûne seneten”. Benden sonra hilâfet, otuz senedir” Hadîs-i şerîfi Emîrin “radıyallahü anh” hilâfeti ile temâm oldu. 2/36 [Eshâb-ı Kirâm: 222.]
● Hallâc-ı Mensûr, her gece zindanda ağır zincir ile beşyüz rek’at nâfile nemâz edâ ederdi. 2/95
● Hallâcın enel-Hak kavli, mevcûd Hakdır, ben değilim demekdir. 3/121 [Se’âdet-i Ebediyye: 953.]
● Hallâc-ı Mensûrun kelâmı, hâllerin galebe çalmasından dolayı olduğu için, ma’zûrdur. 3/121 [Se’âdet-i Ebediyye: 953.]
● Hallâc-ı Mensûrun enel-Hak kavli, yolda iken söylenmişdir. [Tesavvuf yolcusu iken söylenmişdir.] Vefâtından sonra terakkî etdi [yükseldi]. 3/75
● Hıllet [dostluk] makâmı, asl i’tibâriyle, İbrâhîm aleyhisselâma mahsûsdur. 3/88
● Hıllet âm’dır. Muhabbet onun ferd-i kâmilidir. 3/88
● Hılkat-ı insâniyyeden maksûd [insanın yaratılmasından maksad], kulluk vazîfelerini yapmakdır. Ve cenâb-ı Hak sübhânehu ve teâlâyı devâmlı istemekdir. Bu ma’nâ, zâhiren ve bâtınen [bedenen ve kalben] seyyidil evvelîn vel âhırîn aleyhi minessalevâti etemmühâ ve minettehıyyâtü ekmelühâya tam tâbi’ olmağı gerçekleşdirmedikçe müyesser değildir. 1/110 [Mektûbât Tercemesi: 161.]
● Halkla [insanlar ile] hakları yerine getirmekden ziyâde karışmak zararlıdır. 3/102.
● Halkı tazyîk ve rencîde etmek [dara düşürmek (sıkıştırmak) ve incitmek] harâmdır. 3/22 [Se’âdet-i Ebediyye: 70.]
● Halkın ezâsına [eziyyetlerine] sabr lâzımdır. Ve onlarla iyi geçinmek vâcibdir. Bu azîmet yoludur. Kaçarak eziyyetden kurtulmak da ruhsatdır. 3/7 [Se’âdet-i Ebediyye: 426.]
● Halk ile görüşmekden kurtuluşa çâre yokdur. 1/37 [Mektûbât Tercemesi: 64.]
● El-halku ıyâlullah ehabb-ü halkın ilallahi men ahsene ilâ iyâlihi.
[İnsanlar Allahü teâlânın ıyâlidir. Allahü teâlâya en sevimli olan, Onun ıyâline iyilik edendir.] Hadîs-i şerîf. 2/90
● Halk [insanlar] ile mu’âmele tarzı. 1/170 [Mektûbât Tercemesi: 211.]
● Halk eylemeğe [yaratmak için] ilm lâzımdır. Hak teâlâ küllîleri de, cüz’îleri de ve sırları [gizli olan şeyleri] bilir. 3/17 [Se’âdet-i Ebediyye: 102.]
● Hılkat-i insandan [insanın yaratılmasından] maksad. 3/114
● Halvet der encümen [Halk arasında Hak ile olmak], kalabalıkda, söyliyene ve dinleyene gönül bağlamamakdır. 1/221 [Mektûbât Tercemesi: 269.]
● Halvetde [yalnızlıkda] şöhret, şöhretde âfet vardır. 1/265. [Mektûbât Tercemesi: 349.]
● Hamr [şerâb] satışı âdet olsa, halâl olur diye fetvâ verilmez. 2/54
● Hamr ve ihticâb [kadınların açık gezmeleri], ba’zı dinlerde harâm, ba’zılarında halâl idi. 2/55
● Hâce-i Ahrâr buyuruyor ki; bütün iyi hâlleri ve buluşları bize verseler, fekat Ehl-i sünnet vel-cemâ’at i’tikâdını kalbimize yerleşdirmeseler, hâlimi harâb, istikbâlimi karanlık bilirim. Eğer bütün harâblıkları, çirkinlikleri verseler ve kalbimizi Ehl-i sünnet i’tikâdı ile süsleseler, hiç üzülmem. 1/193 [Mektûbât Tercemesi: 229, Herkese Lâzım Olan Îmân: 52.]
● Hâce-i Ahrârın zâhirde pîri var iken [Ya’kûb-ı Çerhî], Abdülhâlık Goncdüvânînin “kuddise sırrûh” rûhâniyyetinden istifâde ederek de üveysî oldu. 3/118
● Hârikaların fazla zuhûra gelmesi, efdaliyyete delâlet eylemez [efdâl olmayı göstermez]. 3/86 [Se’âdet-i Ebediyye: 748.]
● Hârikaların efdal olanı, zât, sıfat ve ef’âl-i vâcibeye te’alluk eden ulûmdır. [Allahü teâlâyı bilmekdir.] 1/293 [Mektûbât Tercemesi: 465.]
● Hataralardan kurtulmak ve vesveseleri kovmak, tarîka-i hâcegânda [hâcegân yolunda] çok kolay olur. 1/60 [Mektûbât Tercemesi: 97.]
● Hataraların def’inden murâd, matlûba teveccühe mâni’ olan hataralar [zararlı düşünceler]dır. Yoksa, her hatara değildir, diye hâce-i Ahrâr buyurmuşdur. 1/60 [Mektûbât Tercemesi: 97.]
● Havf [korku] gençlikde, recâ [ümîd] ihtiyârlıkda çok olmak lâzımdır. 1/88 [Mektûbât Tercemesi: 137.]
● Havf [korku] zemânında Li-îlâfi [sûresini] okumalıdır. 2/69 [Se’âdet-i Ebediyye: 289.]
● Hıyârüküm fil-câhiliyyet-i hıyârüküm fil islâmı izâ fekahe. [Câhillikde en ileride olanınız, islâm âlimi olunca, en ileriniz olur.] Hadîs-i şerîf. 1/260 [Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Hayâl-i beşer [beşer hayâli], âlem-i misâlin nümûnesidir. Zîrâ bütün eşyâ için hayâlde sûret vardır. 2/58 [Se’âdet-i Ebediyye: 79.]