Hüseyin Hilmi Işık Efendi'nin bir hatırası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hüseyin Hilmi Işık Efendi'nin bir hatırası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hüseyin Hilmi Işık Efendi'nin bir hatırası

 Ankara'da fazla ahbabım yoktu. Ev sahibimiz Emin efendi'den başka, Abdülhakîm Efendi Hazretleri'nin damadı İbrahim Arvas, yeğeni Faruk Işık ve diş tabibi Sabri Gökkaya Beyler ile görüşürdüm. Her cumartesi öğleden sonra Faruk Bey'in evine giderdim. Mektûbât okurduk. Bağlum'u ziyaretten dönerken umumiyetle İbrahim Arvas Bey'e uğrardım. Faruk Bey her sene umumî bir iftar verirdi. 1945 senesiydi. Bir defasında bu iftara Necib Fâzıl da gelmişti. Kaşgarî Dergâhı'ndan tanışırdık. İftardan sonra onu evime götürdüm. Kendi yatağımda yatırdım. Bizim hanım istanbul'daydı. Sahur hazırladım. Sonra kendisini kaldırmaya gittim. Baktım uyumamış. "Mektûbât olan yerde uyunur mu?" dedi. Sonra beraber sabah namazını kıldık. Namazı sandalyede kılıyordu. Ayağı ağrıdığı için böyle yaptığını söyledi. Namazın sandalyede kılınmayacağını; yere oturup ayaklarını kolay geldiği şekilde uzatarak kılınması gerektiğini anlattım. Hak verdi.

Not: Hastanın ve seferde olanın farzları, sedirde, sandalyede, ayaklarını sarkıtarak oturup, îmâ ile kılmaları câiz değildir. Hasta, yerde veyâ uzunluğu kıble istikâmetinde olan sedirin üstünde, kıbleye karşı oturarak kılar. Tam İlmihâl,s.223. Rükü' ve secdeleri, başı ile îmâ eder. s. 274.