168
YÜZALTMIŞSEKİZİNCİ MEKTÛB
Bu mektûb, hâce Emkenegî hazretlerinin oğlu hâce Muhammed Kâsıma “kaddesallahü sirrehümel’azîz” yazılmışdır. Ebû Bekr-i Sıddîkın yolunun yüksekliği bildirilmekde, bu yolu bozanlardan acı acı şikâyet edilmekdedir:
Bütün varlıkların yaratanı olan Allahü teâlâya hamd olsun! Peygamberlerin en üstününe “sallallahü aleyhi ve sellem” bizden salât ve selâm olsun! O yüce Peygamberin temiz Âline ve Eshâbının hepsine iyi düâlar olsun!
Meşâyıh-ı kirâmın yüksek soyundan olan ve Evliyânın bizlere kıymetli yâdigârı bulunan, siz mubârek evlâda bu yandan çok düâlar eder ve sonsuz saygılarımızı sunarız. Sizlere kavuşmak arzûmuzu arz ederiz. Arabî beyt tercemesi:
Sevgiliye kavuşmak, ele geçer mi acabâ?
Yüksek dağlar ve korkunç tehlükeler var arada.
Yüksek bilginize sunarız ki, bu kıymetli yolun üstünlüğü ve bu yolun büyüklerinin yüksekliği, sünnete yapışdıkları ve bid’atlerden kaçındıkları içindir. Bunun içindir ki, bu yüksek yolun büyükleri, yüksek sesle zikr etmekden bile sakınmışlardır. Kalb ile sessiz zikr etmeği emr buyurmuşlardır. Şarkı, kasîde, ilâhî gibi şeyler okumağı, raks, dans etmek gibi oyunları ve Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz ve dört halîfesi “rıdvânullahi aleyhim” zemânlarında olmıyan vecd ve tevâcüd, ya’nî kendinden geçmek, şü’ûrsuz hareket ve sözleri yasak etmişlerdir. O büyükler zemânlarında bulunmıyan halvet ya’nî yalnız başına kalmak ve erba’în ya’nî kırk gün bir yere kapanıp çile çıkarmak yerine, insanlar arasında, kalbini Allah ile bulundurmak se’âdetine kavuşmuşlardır. Sünnete yapışarak, çok kıymetli şeyler elde etmişlerdir. Bid’atden sakınarak, yüksek derecelere kavuşmuşlardır. Bunun için, başka yoldan ilerleyenlerin, en son ele geçirdikleri şeyler, bu büyüklere, dahâ başlangıcda verilmiş, bunların yolu, bütün yollardan üstün olmuşdur. O büyüklerin sözleri, kalb hastalıklarına ilâcdır. Onların, acıyarak bakışları ma’nevî hastalıklara şifâdır. Talebelerini bir bakışla, dünyâ ve âhırete düşkün olmakdan kurtarırlar. Çok kıymetli, yüksek himmetleri, yardımları; sevenleri, kötülüklerden, ma’nevî çukurlardan çıkararak, ilâhî ni’metlere kavuşdurur. Fârisî iki beyt tercemesi:
Nakşibend büyükleri öyle, kılavuzdur,
ki, yolcularını gizlice kavuşdurur.
Kuvvetli miknâtıs gibi, sevdiklerinden,
halvet ve çile fikrini çeker, atdırır.
Fekat şimdi, bu yol ele geçmez olmuşdur. Örtülmüş, görünmez olmuşdur. Bu yolda olduklarını söyleyenler, o büyüklerin izlerinden ayrılmış, o büyük ni’metleri elden kaçırmışlardır. Her yere baş vurmakda, kıymetli cevherlere arka çevirip, birkaç saksı parçası ile oyalanmakdadırlar. Çocuklar gibi, taş toprakla oyalanmakdadırlar. Sıkıntılarından, şaşkınlıklarından, o büyüklerin yollarını unutmuşlardır. Kimisi, bağırarak zikr etmekde, kimisi şarkılarla, kasîde okumakla ve oynamak, zıplamakla vakt geçirmekdedir. Halk arasında, Allahü teâlâyı hâtırlayamadıklarından, kırk gün bir yere kapanıp halvet yapıyorlar. Dahâ çok şuna şaşılır ki, bu bid’atleri yaparken, o mubârek yolu kuvvetlendirdiklerini, olgunlaşdırdıklarını sanıyorlar. Bu yıkıcılıklarına, ta’mîr ve onarım diyorlar. Allahü teâlâ, bunlara akl ve insâf versin! Bu yolun büyüklerinin, yüksekliklerinin kokusunu bunlara duyursun! Nûn sûresindeki ve Sâd sûresindeki âyet-i kerîmeler hurmeti için, sevgili Peygamberi ve onun temiz Âli hâtırı için “sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ Âlihi ecma’în” bunları gaflet uykusundan uyandırsın! Böyle aslsız ve uydurma şeyler, buralarda yayılmışdır. Öyle olmuş ki, büyüklerin yolu büsbütün örtülmüşdür.
Önüne gelen, reform yapmış, yenilikler ortaya çıkarmış, eski, ana yol unutulmuşdur. Bu acıklı hâli görerek, içim sızlıyor. Bu çöküntüyü, yüksek kapınızdaki hizmetcilerinize duyurmak istedim. Böylece, yüreğimdeki sıkıntıyı gidermeği düşündüm. Bilemiyorum ki, o yüksek evlâdın hizmetinde, nasıl kimseler bulunmakdadır? Mubârek meclisinizde ne çeşid adamlar yer almakdadır? Fârisî beyt tercemesi:
Ciğeri yakan düşünceden gözüme uyku girmedi:
Acabâ o sevgilim, geceyi kimin ile geçirdi?
Allahü teâlâ, mubârek zâtınızı “rahmetullahi aleyh” bu belâların hepsinden korusun! Bu bozuk ve yıkıcı akıntının, o şerefli kapınızdan içeri sızmasını önlesin!
Muhterem efendim! Bu yüksek yola reformlar, sapıklıklar, öyle sokuldu ki, bize karşı olanlar, eğer, bu yol bid’at yoludur, başdan başa sapıklıkdır deseler yeri vardır. Gece, teheccüd nemâzını büyük cemâ’at ile kılıyorlar. Bu bid’atin, sünnet olan terâvîh gibi, câmi’lerde yapılmasına çalışıyorlar. Bunu büyük bir ibâdet sanıyorlar. Herkesi böyle yapmağa çağırıyorlar. Bilmiyorlar ki, nâfile nemâzları cemâ’at ile kılmanın mekrûh olduğunu fıkh âlimleri bildirmişdir “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”. Allahü teâlâ, o âlimlerin çalışmalarına bol bol iyilikler versin! Âlimlerden birkaçına göre, nâfile nemâzların cemâ’at ile kılınması mekrûh olmak için, herkese duyurmak, herkesi çağırmak şartdır. Câmi’in bir köşesinde cemâ’at ile kılmak mekrûh olmaz demişlerdir. Cemâ’at üç kişiden çok olursa mekrûh olacağını söz birliği ile bildirmişlerdir. Bundan başka, teheccüd nemâzını onüç rek’at kılıyorlar. Oniki rek’atini ayakda kılıyorlar. İki rek’at da oturarak kılıyorlar. Bu iki rek’at, bir rek’at yerine geçer diyorlar. Oturarak kılınan nemâzın sevâbı, ayakda kılınan nemâz sevâbının yarısı olur sanıyorlar. Böyle bilmeleri ve böyle yapmaları da, sünnete uygun değildir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” onüç rek’at kıldı ise de, bunun üç rek’ati vitr nemâzı idi. Vitr nemâzı üç rek’at olduğu için teheccüd nemâzı tek rek’at oldu. Yoksa bunların zan etdikleri gibi değildir. Fârisî beyt tercemesi:
Sakındım lâfı uzatmakdan, iki gözüm!
kalbini kırmıyayım, yoksa, çokdur sözüm.
Ne kadar şaşılır ki, Ehl-i sünnet âlimlerinin en çok bulunduğu Mâverâünnehrde, böyle bid’atler değer kazandı ve bu cins bid’atler meydâna çıkdı. Hâlbuki, biz fakîrler islâmiyyet bilgilerini, o büyüklerin hareketlerinden almakdayız. Allahü teâlâ doğruyu bildiricidir. Allahü teâlâ bizi ve sizi Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” islâmiyyeti caddesinden ayırmasın ve bu düâya âmîn diyene Allahü teâlâ merhamet eylesin!
İlâhî nedir bu aşk, yakdı cismü cânımı?
Bundaki zevk başkadır, duyulur izhâr olmaz.
Ne tarafa giderim, bırakıp sultânımı,
Seni sevdi bu gönül, ölse ele yâr olmaz!