Edeb, haddini, sınırını bilmektir.Dinini öğrenmeyen sınır tanımaz..
(Seyyid Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri)
Edeb, haddini, sınırını bilmektir.Dinini öğrenmeyen sınır tanımaz..
(Seyyid Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri)
Her tarikatte sahih olan edeb, şerîatin bildirdiği edebdir. Dînin edebi ile edeblenen doğru yola girmiştir. Onun maksadına kavuşması umulur. Dînin edebi ile edeblenmeyen yolunu kaybeder, sapıtır. Gâyesine ulaşamaz.
(Seyyid Hüseyin Burhâneddîn Efendi hazretleri “rahmetullahi aleyh”)
Elini ve yüzünü eteğiyle, elbisenin kol ağzıyla, yeniyle silmemelidir.Kıbleye doğru tükürmemelidir....Bunlar edebe uygun değildir.
(Celâleddîn-i Devânî rahmetullahi teâlâ aleyh hazretleri)
Esmâ-i hüsnâdan her birini söyledikten sonra celle celâlüh gibi tâzim, hürmet (saygı)ifâdesini de söylemelidir. Yoksa edebe riâyet edilmemiş olur.
(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri kuddise sirruh)
Edebi terk etmek, huzûrdan kovulmayı gerektiren bir sebebtir. Huzûrda edepsizlik yapanı kapıya, kapıda edepsizlik yapanı hayvanlara bakmak için ahıra gönderirler.
(Ebû Ali Dekkak hazretleri “rahmetullahi aleyh”)
Dostlarına, nereye gittiklerini ve ne iş yaptıklarını suâl etmek edebe aykırıdır.
(Bündar bin Hüseyn hazretleri “rahmetullahi aleyh”)
Edebe riâyet etmeksizin evliyâya hizmet eden kimse helak olur. Ondan istifâde edemez.
(Ebû Abdullah-ı Rodbârî hazretleri “rahmetullahi aleyh”)
Edebe riâyet etmeyen kimsenin, Allahü teâlânın evliyâsından olması mümkün değildir.
(Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri “rahmetullahi aleyh”)
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Bir arkadaşımız, hanımı ile berâber, bir *Amerikalı* komşusunun evine ziyârete gitmiş. Ayrı oturmuşlar, ama arkadaşın hanımı mantosunu çıkarmamış.
Öyle giyimli vaziyetde oturmuş. Amerikalı komşu kadın sormuş. *Niye mantonuzu çıkarmıyorsunuz?* demiş. O hanım da, *Çıkarmasam daha iyi*, demiş.
Çünkü bizim *İlmihâl* de okumuş ki; *Kâfir kadın, erkek hükmündedir. Onun için müslümân bir hanım, onlara karşı da örtülü olması lâzım*.
Doğru, biz *İlmihâl*’de böyle yazdık. Fakat sonra bakdık ki, *Hanbelî* mezhebinde bu böyle değil. Hanbelî mezhebinde, kâfir kadın, erkek hükmünde değil.
Yâni müslümân bir hanım, gayr-i müslim bir kadının yanında başı açık, mantosuz oturabilir. Ancak bir şartla, hanbelî mezhebini *Taklîd* etmesi lâzım.
Yâni bunu düşünürse, *Câiz* olur efendim. İlmihâli yazdığımızda, böyle şeyle karşılaşmamışdık. Sonra böyle bir *Suâl* gelince, cevâbını kitaplarda aradık, bulduk elhamdülillâh, Bu, büyük *Kolaylık* kardeşim.
Ben Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerinden çok istifâde etdim, ama bir özelliğim vardı benim, çok *Terbiyeli* idim. Edebi gözetmeye çok îtinâ ederdim. Hattâ korkardım efendim.
Bir edebsizlik yaparım da Abdülhakim Efendi hazretleri üzülür, hattâ *Git, bir daha gelme!* der diye titrerdim, ödüm kopardı. Bu yolda *Edeb*, çok mühim kardeşim.
Kim olursa olsun, bir milim edebe riâyetsizlik, herşeyi siler atar. *Şâh-ı Nakşibend* hazretlerine sormuşlar, Efendim, sizin yolunuzun başı nedir? demişler.
Mübârek buyurmuş ki: *Edeb’dir*. Ortası nedir? demişler, *Edeb’dir* buyurmuş. Sonu nedir? demişler, yine aynı cevâbı vermiş mübârek, *Edeb’dir* buyurmuş.
Bu defâ sebebini sormuşlar. Cevâbında; *Çünkü edebe riâyet etmiyen kimse, Allah dostu olamaz, mü’min, edeb sâhibidir*, buyurmuş.
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Bir arkadaşımız, hanımı ile berâber, bir *Amerikalı* komşusunun evine ziyârete gitmiş. Ayrı oturmuşlar, ama arkadaşın hanımı mantosunu çıkarmamış.
Öyle giyimli vaziyetde oturmuş. Amerikalı komşu kadın sormuş. *Niye mantonuzu çıkarmıyorsunuz?* demiş. O hanım da, *Çıkarmasam daha iyi*, demiş.
Çünkü bizim *İlmihâl* de okumuş ki; *Kâfir kadın, erkek hükmündedir. Onun için müslümân bir hanım, onlara karşı da örtülü olması lâzım*.
Doğru, biz *İlmihâl*’de böyle yazdık. Fakat sonra bakdık ki, *Hanbelî* mezhebinde bu böyle değil. Hanbelî mezhebinde, kâfir kadın, erkek hükmünde değil.
Yâni müslümân bir hanım, gayr-i müslim bir kadının yanında başı açık, mantosuz oturabilir. Ancak bir şartla, hanbelî mezhebini *Taklîd* etmesi lâzım.
Yâni bunu düşünürse, *Câiz* olur efendim. İlmihâli yazdığımızda, böyle şeyle karşılaşmamışdık. Sonra böyle bir *Suâl* gelince, cevâbını kitaplarda aradık, bulduk elhamdülillâh, Bu, büyük *Kolaylık* kardeşim.
Ben Efendi hazretlerinden çok istifâde etdim, ama bir özelliğim vardı benim, çok *Terbiyeli* idim. Edebi gözetmeye çok îtinâ ederdim. Hattâ korkardım efendim.
Bir edebsizlik yaparım da Efendi hazretleri üzülür, hattâ *Git, bir daha gelme!* der diye titrerdim, ödüm kopardı. Bu yolda *Edeb*, çok mühim kardeşim.
Kim olursa olsun, bir milim edebe riâyetsizlik, herşeyi siler atar. *Şâh-ı Nakşibend* hazretlerine sormuşlar, Efendim, sizin yolunuzun başı nedir? demişler.
Mübârek buyurmuş ki: *Edeb’dir*. Ortası nedir? demişler, *Edeb’dir* buyurmuş. Sonu nedir? demişler, yine aynı cevâbı vermiş mübârek, *Edeb’dir* buyurmuş.
Bu defâ sebebini sormuşlar. Cevâbında; *Çünkü edebe riâyet etmiyen kimse, Allah dostu olamaz, mü’min, edeb sâhibidir*, buyurmuş.