Akıldan şakk olunmuş bir kılam ben
Kesafet âleminde ne kılam ben
Bu âlemde garîbim hem-demim yok
Latîf-i âlemim kande bulam ben
Enîsim munisim yok bu arada
Mugaylanlıkta bitmiş bir gülem ben
Ki bir zencîrsiz arslan idim evvel
Bu kesret içre hâli müşkilem ben
Bu âlem halkı hep benden kaçarlar
Sanarlar ki buları âkilem ben
Eriştim âhiri bir reh-nümâya
Meded eyle dedim derdli dilem ben
Dedim kıl merhamet ey Hazret-i Pîr
Bu berzahda dahi nice kalam ben
Tutup destim bana oldu musâhib
Der-i Sâmî'de bir kemter kulam ben
Cemî-i sohbetinden oldum irşâd
Ki kırk yerden yarılmış bir kılam ben
Bu halk içre eğer lâl ise dilim
Pîrimin bâgçesinde bülbülem ben
İçirdi Salih'e aşkın meyinden
Ki bir solmaz şükûf-ı sünbülem ben
Şakk = Yarma, yarılma, parçalanma.
Kesafet âlemi = Madde alemi, cisimler.
Hem-demim = Arkadaşım.
Latif = Allah'ın isimlerindendir. Hoş, güzel.
Kande = Nerede.
Enîs = Dost, arkadaş, yâr.
Munis = Cana yakın.
Mugaylan = Diken.
Kesret Çokluk.
Âkil = Yiyen, yiyici.
Âhir = Sonunda.
Reh-nümâ = Yol gösteren, kılavuz.
Derdli dil = Derdli gönül.
Dest = El.
Musâhib = Sohbet eden, sohbet arkadaşı.
Der-i Sami = Sami'nin kapısı.
Kemter = Daha aşağı, itibarsız.
Cemi = Bütün.
Şükûf-ı Sümbül = Sümbül bahçesi.