191. Mektûb etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
191. Mektûb etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İslâmiyyetin emrlerinde kolaylık vardır, 191. Mektûb

191 
YÜZDOKSANBİRİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, Hân-ı Hânâna yazılmışdır. Peygamberlere uymak lâzımdır. İslâmiyyetin emrlerinde çok kolaylık olduğu bildirilmekdedir:

Bizlere doğru yolu gösteren Allahü teâlâya hamd olsun! O bize doğru yolu göstermeseydi, biz kurtuluş yolunu bulamazdık. Allahü teâlânın Peygamberlerine inandık. Sonsuz se’âdete ve hakîkî kurtuluşa kavuşmak için, Peygamberlere uymak lâzımdır “salevâtullahi teâlâ ve teslîmâtühü”.

Bir kimse, bin sene ibâdet etse ve sıkıntılı riyâzetler çekse ve sıkı mücâhede yapsa, eğer bir Peygamber-i zî-şâna “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” uymamış ise, bütün bu çalışmalarının bir arpa kadar kıymeti olmaz. Çölde görülen (serâb) gibi, hiçbirşeye yaramaz. Hiçbir düşünce ve bir iş olmıyan ya’nî birşeye yaramıyan uyku bile, meselâ, gün ortasında bir parça uyumak, o büyüklerin emrine uyarak yapılınca, onlara uymadan yapılan, bin sene ibâdetden, mücâhededen katkat dahâ kıymetli olur.

[Seyyid Abdülhakîm Efendi hazretleri, [1341] baskılı (Erriyâdüt-tesavvufiyye) kitâbı, altmışbeşinci sahîfesinde buyuruyor ki: (Mücâhede), Allahü teâlânın düşmanı olan nefsin istemediği, ona zor gelen, sıkıntı veren ağır şeyleri yapmak, nefsle çarpışmak demekdir. (Riyâzet), nefsin istediği, ona tatlı gelen şeyleri yapmamak demekdir].

Allahü teâlânın ni’metlerinin en kıymetlisi, bütün emrlerinde kolaylık göstermesidir. İslâmiyyetin bütün isteklerinde tam kolaylık gözetilmişdir. Meselâ yirmidört sâat içinde, yalnız onyedi rek’at nemâz kılmağı emr buyurmuşdur. Bunun hepsi, bir sâat sürmez. Bunu kılarken de, en kolay olanı okumağı kabûl etmekdedir. Ayakda kılamıyanın, oturarak kılmasına izn vermişdir. Oturarak kılamıyan, yatarak kılabilir. Rükü’ ve secdeleri yapamıyan, îmâ ile, işâret ile kılabilir demişdir. Abdest almak için su kullanamıyana, toprak ile teyemmüm etmesine izn vermişdir. Zekât için de, malın yalnız kırkda birini fakîrlere ayırmışdır. Bunu da, yalnız ticâret eşyâsından ve çayırda parasız otlıyan, dört ayaklı hayvanlardan emr etmişdir. Ömründe bir kerre hac etmeği farz etmişdir. Bu da yalnız, yol parası olanlara ve yol tehlükesiz olduğu zemân farz olmakdadır. Sayılamıyacak kadar çok şeyleri halâl etmiş, izn vermişdir. Dörde kadar kadını nikâhla almağı ve sayısız câriye kullanmağı mubâh eylemişdir. Talâk, ya’nî boşamak ile, kadın değişdirmeğe yol göstermişdir. Yiyecek, içecek ve kumaşlardan çoğunu mubâh etmiş, pekazını harâm kılmışdır. Harâm etmesi de, kullarının iyiliği için olmuşdur. Acı, zararlı, kötü olan şerâbı yasak etdi ise de, buna karşılık çeşid çeşid tatlı, güzel kokulu, fâideli şerbetleri mubâh etmişdir. Meyve suları, dârçın, karanfil ve çiçek suları hep halâldir. Bunların hepsi fâidelidir. Acı, yakıcı, keskin ve aklı giderici ve çok tehlükeli olan birşey, o güzel kokulu şerbetlere benzeyebilir mi? Onun harâm olması ve Allahü teâlânın beğenmemesi, bunların ise halâl olup, Allahü teâlânın râzı olması da ayrıca bir farkdır. İpekli kumaşlardan bir kısmını erkeklere harâm etmiş ise de, buna karşılık süslü, renkli sayısız kumaşları halâl eylemişdir. Yünlü kumaşların hepsi halâldir. Bunlar, ipekden katkat dahâ fâidelidir. Bununla berâber, ipekli kumaşları, kadınlara mubâh eylemişdir. Bunun fâidesi de, yine erkekleredir. Altın ve gümüş gibi zînet eşyâsını kadınlara mubâh etmesi de böyle olup, fâideleri, erkekleredir. İnsâfsız, taş yürekli bir kimse, bu kadar çok kolaylığı, güç ve ağır yük görürse, kalbinin bozuk olduğunu göstermiş olur. Rûhunun hasta olduğu, kafadan sakat olduğu anlaşılır. Birçok işler vardır ki, sağlam, normal insanlar bunları kolay yapdığı hâlde, hasta kimselere güç gelir. Kalbin hasta, bozuk olması demek, Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” getirdikleri bilgilere, tâm inanmaması demekdir. İnanmaları, görünüşdedir. İçden inanmış değildir. Gönülden inanmanın alâmeti vardır.

Bu alâmet, islâmiyyetin emrlerine sarılmakdır. İslâmiyyeti beğenmiyenlerin, ona uymak istemiyenlerin müslimân olduklarını söylemelerine inanılmaz. Bunlara (Münâfık) denir. Şûrâ sûresi, onüçüncü âyetinde meâlen, (Müşrikleri [ya’nî Allahdan başkasına tapınanları] îmâna, Allaha kulluğa çağırmaklığın, onlara ağır gelir. Bunun için sana düşman olurlar) buyuruldu. Allahü teâlâ, dilediğini kendine seçer. Onu istiyenlere, kendine kavuşduran yolu gösterir. Doğru yolda olanlara ve Muhammed aleyhisselâmın izinde gidenlere selâm olsun!