İsteklere kavuşamamak zînetdir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İsteklere kavuşamamak zînetdir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İsteklere kavuşamamak zînetdir, 224. Mektûb

224 
İKİYÜZYİRMİDÖRDÜNCÜ MEKTÛB

Bu mektûb, mîr Muhammed Nu’mân-ı Bedahşîye yazılmışdır. Edebleri gözetmek, fakre ve isteklere kavuşamamağa sabr etmek lâzım olduğu bildirilmekdedir:

Kıymetli kardeşim seyyid mîr Muhammed Nu’mânın mubârek mektûbu geldi. Başında yazılı olanları ve kuruntu, sıkıntı bildiren yerleri anlaşıldı. Birçokları size, zemânın en akıllısıdır diyormuş. Kendisinden vazgeçemiyeceğiniz, görüşmeyi kesemiyeceğiniz kimselerle aranızda böyle sözler olmasını önliyemezsiniz! Böyle şeyler söylendiği için, gönlümüzün size karşı bulanacağını, incineceğimizi düşünmeyiniz! Nerde kaldı ki, kalbimiz kırılmış olsun. Bize hep iyi görünmekdesiniz. Hatâlarınız gözümüze çarpmıyor. Hiç üzülmeyiniz! Bizim de üzüleceğimizi sanmayınız! Kalbimizde size karşı hiçbir kırıklık yokdur. Niçin kırılalım? Ortada kalb kıracak hiçbirşey yokdur. İnsanlık dolayısı ile, unutarak, şaşırarak yapılan şeyler, göze görünmez. İncinmeği hâtırdan çıkararak, tarîkati öğretmeğe ve talebeye fâideli olmağa çalışınız! İstihâre yapılmasını istemek, bu işi kuvvetlendirmek içindir. Yoksa, gevşetmek için değildir. Mel’ûn şeytân ve kötü nefs gibi iki düşmân, pusuda beklemekdedirler. Bunun için titiz ve önem vererek davranmalıyız! Aldatarak yoldan sapdırmaması için uyanık olmalıyız! Kötülükleri süsleyerek güzel göstermelerine aldanmamalıyız! Büyükler buyuruyor ki, mel’ûn iblîs ibâdet yolundan ve nasîhat yapdırarak insanı aldatırsa bundan kurtulmak çok güç olur. Bunun için her ân Allahü teâlâya sığınmalıyız! Ona boyun bükmeliyiz! Düşmanın bizi bu yoldan yıkmaması için, kırık kalble ve göz yaşı ile Hak teâlâya yalvarmalıyız!

İnsanları sonsuz se’âdete kavuşdurmak en iyi işdir. Bundan da vaz geçmemelidir. Bu yolda hem çalışmalı, hem de istidrâc olmaması için Hak teâlâya yalvarmalıdır.

Fakr, ihtiyâc ve isteklerine kavuşmamak, bu yolun zînetidir ve dünyâ ve âhıretin efendisine benzemekdir “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm”. Hak teâlâ, çok merhametli ve ihsânı bol olduğundan, kullarının rızkına kefîl olmuşdur. Ya’nî kendi üzerine almışdır. Bizi ve sizi bu düşünceden kurtarmışdır. Evde bulunanların sayısı çok ise rızkı çok gönderir. Biz kullar, bütün düşüncemizi, bütün gücümüzü Hak teâlânın râzı olduğu şeyleri yapmak için kullanacağız. Evdekilerin yükünü Onun ihsânına bırakacağız. Buluşduğumuz zemân bunun üzerinde dahâ konuşuruz.

Sizin yanınızdan gelenlerden işitdiğimize göre, size karşı üzüntülü olduğumuzu, dahâ hâlâ düşünüyormuşsunuz. Bu sebeble çok üzülüyormuşsunuz. Bunun için tekrâr ve kuvvetle bildiriyorum ki, böyle düşünmekden vaz geçiniz.

Molla Yâr Muhammed Kadîme nasîhat ve va’z olarak yazdıklarımızı uygun bulmamış olacak ki; cevâb yazmadı. Hattâ, bu yüzden düâ bile göndermedi. Belki bundan üzülecekdir. Bu fakîre bağlı olanlardan biri yanlış, bozuk bir şey yapınca, bu kendisine bildirilmezse ve yanlışları doğrulardan ayrılmazsa, vazîfe yapılmış olmaz ve âhıretde sorulunca altından kalkılamaz. Ona söyleyiniz. Fârisî beyt tercemesi:

Bildirilmesi lâzım olanı söyledim sana,
Yâ fâidelenirsin, yâ da çarpar kulağına.

Yol göstermek, insanları Hak teâlâya çağırmak makâmıdır. Çok yüksek bir makâmdır. (İnsanların arasında şeyh, ümmeti arasında olan Peygamber gibidir) hadîs-i şerîfdir. Câhil, âciz kimselerin bu yüksek makâmda ne işi vardır. Fârisî beyt tercemesi:

Her dilenci, olur mu bir kahramân,
Nerde sivrisinek, nerde Süleymân?

Yol göstermek için, talebenin hâllerini, makâmlarını ayrı ayrı, inceden inceye bilmek lâzımdır. Müşâhedelerin, tecellîlerin hakîkatini anlamak ve keşflere, ilhâmlara kavuşmuş olmak ve rü’yâların ta’bîrlerini anlamak lâzımdır. Böyle kâmil olmayanlar bu yüksek makâma yakışmaz. Böyle olmakla berâber, bu yolun büyükleri “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” yol göstermek makâmına yetişmeyen birine ba’zı fâideleri düşünerek, izn verirler. Yolculuğu öğretmek için vazîfe verirler. Onların hâllerini ve rü’yâlarını teftîş eder. İzni verenin, izn verilene nasîhat etmesi, çok ihtiyâtlı hareket etmesini söylemesi ve tehlükeli olan yerleri göstermesi ve kendisinin dahâ bu makâma yaklaşmamış olduğunu bildirmesi lâzımdır. Kendisinin noksân olduğunu, çok sıkı olarak anlatmalıdır. Bu hakîkatleri ona bildirmezse, vazîfesini yapmamış olur. Eğer sözleri ona ağır gelirse, yıkılmasına sebeb olur. Çünki Allahü teâlânın rızâsı, rehberin rızâsına bağlıdır. Allahü teâlânın beğenmemesi de, rehberin beğenmemesine bağlıdır. Ne büyük belâdır ki, ayrılmanın kötülüğü nerelere varıyor.

Ayrılırsa, acabâ nereye sığınacak. Eğer Allah göstermesin böyle bir düşünceye yakalandı ise, kendisine söyleyiniz ki, hemen tevbe ve istigfâr etsin! Böyle büyük belâlara ve tehlükelere düşmemesi için, Allahü teâlâya yalvarsın! Allahü teâlâya çok hamd ve şükr olsun ki, sevdiklerimizin saygısızlıkları ve sıkıntı vermeleri, gönlümüze hiç toz kondurmamakda ve bizi üzmemekdedir. Bizim hâlimizi ve durumumuzu, kıymetli kardeşim mevlânâ Muhammed Sâlih “rahmetullahi aleyh” sizlere uzun uzadıya anlatacakdır. İyi anlaşılmayan yerleri kendisinden sorarsınız. Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafânın izinde gidenlere selâm olsun” aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ”!