İmamı Azam Ebu Hanife hazretleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İmamı Azam Ebu Hanife hazretleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Âlimler Peygamberlerin vârisleridir

 Son asrın, zahir ve batın (kalb) ilimlerinde kâmil, dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mahir, büyük âlim Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyurdu ki:

“İmam-ı a’zam, imam-ı Yusuf ve imam-ı Muhammed de, Seyyid Abdülkadir Geylani gibi büyük evliya idiler. Fakat âlimler kendi aralarında iş bölümü yapmışlardır. Yani herbiri zamanında neyi bildirmek icap ettiyse onu bildirmişlerdir. İmam-ı a’zam zamanında fıkıh bilgisi unutuluyordu. Bunun için hep fıkıh üzerinde durdu. Tasavvuf hususunda pek konuşmadı. Yoksa Ebu Hanife nübüvvet ve vilayet yollarının kendisinde toplandığı, Cafer-i Sadık hazretlerinin huzurunda iki sene bulunup öyle feyz, nur ve varidat-ı ilahiyyeye kavuşmuştur ki, bu büyük istifadesini; “O iki sene olmasaydı, Numan helak olurdu!” sözü ile anlatabildiler. Silsile-i aliyyenin en büyük halkasından olan Cafer-i Sadık’tan tasavvufu alıp, vilayetin (evliyalığın) en son makamına kavuşmuştur. Çünkü Ebu Hanife, Peygamber efendimizin vârisidir. Hadis-i şerifte; “Âlimler Peygamberlerin vârisleridir” buyuruldu. Vâris, her hususta veraset sahibi olduğundan, zahiri ve bâtıni ilimlerde Peygamber efendimizin vârisi olmuş olur. O halde her iki ilimde de kemaldeydi.”

İmam-ı a’zamın hadis bilgisi

 Sual: İmam-ı azam için, (Ebu Hanife’nin hadis bilgisi zayıftır) deniyor. Bunların maksadı nedir?

CEVAP

Hadis ilmini bilmeyen, fıkıh ilmini nasıl bilir ki? Bunlar birbirine bağlı ilimlerdir. Fıkıh âlimi, diğer ilimlerle beraber, hadis-i şerifleri de iyi bilen zattır. Mevlana Muhammed Abdülcelil hazretleri buyuruyor ki:

“İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri vera ve takva sahibiydi, hadis nakledebilmesi için çok ağır şartlar koymuştu. Bundan dolayı az hadis rivayet etmesi, ancak onu övmeye sebeptir. Yüz binlerce suali, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden delil getirerek cevaplandırabilmek, bir benzeri, bir örneği olmadan, nevi şahsına münhasır, yeni bir mezhep ortaya koymak, İmam-ı a’zamın tefsir ve hadis ilimlerindeki ihtisasını açıkça göstermektedir.


İmam-ı Zehebi buyuruyor ki: İmam-ı a’zam hadis âlimiydi. Dört bin âlimden hadis öğrendi. Bunlardan üç yüzü Tâbiin’in hadis âlimiydi.


Şâfiî âlimlerinden İmam-ı Şârânî buyuruyor ki: İmam-ı a’zamın müsnedlerinden üçünü inceledim. Hepsi, Tâbiîn’in meşhur âlimlerinden rivayet edilmiştir.


Yine Şâfiî âlimlerinden İbni Hacer-i Mekkî hazretleri buyuruyor ki:

Büyük hadis âlimi Ameş, İmam-ı a’zamdan birçok mesele sordu. İmam-ı a’zam, suallerinin her biri için hadis-i şerifler okuyarak cevap verdi. Ameş, İmam-ı a’zamın hadis ilmindeki derin bilgisini görünce, (Ey fıkıh âlimleri! Sizler uzman tabip, biz hadis âlimleri ise eczacı gibiyiz. Hadisleri ve bunları rivayet edenleri biz söyleriz. Bizim söylediklerimizin mânâlarını siz anlarsınız) dedi. Yine Ubeydullah bin Amr, büyük hadis âlimi Ameş’in yanındaydı. Biri gelip, bir şey sordu. Ameş bunun cevabını düşünmeye başladı. O esnada, İmam-ı a’zam geldi. Ameş, bu suali İmam’a sorup cevabını istedi. İmam-ı a’zam, hemen cevap verdi. Ameş, bu cevaba hayran olup, (Yâ İmam! Bunu hangi hadisten çıkardın?) dedi. İmam-ı a’zam bir hadis-i şerif okudu. (Bunu senden işitmiştim) dedi.


Mezhepsizlerin Selef-i sâlihîne olan düşmanlıkları ve müctehid imamlara ve hele bunların en önde olanı, İmam-ı a’zam hazretlerine olan hasetleri, kalblerini kör ve vicdanlarını yok etmiş olacak ki, bu İslam âlimlerinin güzelliklerini, üstünlüklerini inkâr ediyorlar. Bu iftiraları, ancak din düşmanı olan mutaassıp kimseler söyleyebilir. Onların bu taassupları ise, İmam-ı a’zamın üstünlüğüne şahit olmaktadır, çünkü noksan olanların kötülemeleri, âlimlerin üstünlüğünü gösterir.” (Seyf-ül-mukallidin)