Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Enver âbi, çok sevdiği bir âbiye demiş ki: (Başarılı olmak istiyorsan, kendini *(yok)* bil. Kendinde bir *(varlık)* vehmetme, yoksa başarılı olamazsın.) 


Böyle demiş efendim. Kendisi anlatdı bana. Çok hoşuma gitdi, çok *(güzel)* söylemiş. Hakîkaten öyledir. Allahü teâlâ buyuruyor ki: 


*(Kulum benden ne isterse, ona, o kapıları açarım, o yolu, ona kolaylaştırırım.)* Yâni, kalbimizdeki istikâmet çok mühim kardeşim. 


Kitap okumak, dînini öğrenmek için şartdır. Efendimiz aleyhisselâm bir hadîs-i şerîfde buyuruyor ki: *(İlmin rütbesi, derecesi, bütün rütbelerin en yücesidir)*. 


Bir hadîs-i şerîfde de Efendimiz aleyhisselâm buyuruyor ki: *(Bir âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir)*. Yâni bir âlim vefât ederse, bütün âlem, bütün insanlar ölmüş gibi olur. 


*(Sadaka)* için verilen para, Allah yolunda *(gazâ)* için verilen paranın kıymeti yanında *(hiç)* kalır. Gazâ için harcanan para da, *(emr-i mâruf)* için harcanan para yanında *(hiç)* kalır. 


Tarîkate intisâb etmek müstehab dır, *(vâcib)* olan, kalbin temizlenmesidir. Ahlâk bilgilerini, bizim İslâm Ahlâkı kitâbından okumak ise *(farz)* dır. 


Bu bilgileri öğrenip, onları yapmaya çalışmakla da kalb temizlenir. Kalbin temizlenmesi, yalnız tarîkat ile olsaydı, o da vâcib olurdu. Hâlbuki kalbin temizlenmesi için çok *(yol)* vardır. 


Onun için tarîkat, *(müstehab)* dır. Kalbin temizlenmesi *(vâcib)*, bizim İslâm Ahlâkı kitâbını okumak, öğrenmek de *(farz)* dır. 


Müstehabı yapmakla da vâcib yapılır, ama zordur. Hâlbuki, *(farzı)* yapınca, *(vâcib)* kendiliğinden yapılmış olur. 


İnsanın iki zîneti vardır efendim. Biri *(edeb)*, diğeri de *(tevâzû)* dur. Bu din, tamâmen edebdir. Başı da, ortası da, sonu da edebdir. Edeb, haddini bilmekdir. 


Haddini aşdığın anda, yâni, adımını *(iki)* adım ileri atdığında, bir başkasının ayağına basarsın. Herkes, atacağı adımı öyle hesaplasın ki, bir başkasının ayağına basmasın. 


Her kemâlât, her iyilik, her üstünlük, *(tevâzû)* dan meydana gelmişdir. Allahü teâlâ âhiretde, bu hizmetlerimizden dolayı, bana bir *(ni’met)* verirse, yâni Cennetini nasîb ederse, hemen girmem, derim ki: 


(Yâ Rabbî! Ben bu hizmetleri *(yalnız)* başıma yapmadım, bana yardım eden kardeşlerim vardı, arkadaşlarım vardı, onları da isterim) derim.


Mahşer meydanına dönerim. Bu hizmetlere iştirak eden âbilerin hepsini alır, hattâ onları başımın üzerinde taşır, hep birlikte Cennete gireriz kardeşim.

1 yorum: