Atın onu Cehenneme!

 Ahirette bir âlim getirilir. Allahü teâlâ sorar meleklere:- Bu âlimi nereye götürüyorsunuz?- Cennete götürüyoruz ya Rabbi.- Neden?

- Çünkü bu kişi, dünyada iken çok dini kitaplar yazdı yâ Rabbi, çok ilimler öğrendi, çok talebeler yetiştirdi.Hak teâlâ buyurur ki:- Doğru ama bunların hiçbirini benim için yapmadı. Kendisine âlim desinler diye, meşhur olayım diye, herkes tanısın diye yaptı. Ve bütün bu istediklerinin karşılığını dünyada aldı. Benden ne istiyor? Atın onu Cehenneme!

(Seyyid Sıbgatullah-i Hizani “kuddise sirruh” hazretleri)

Mal, iyi yerlerde kullanılırsa iyi, kötüye kullanılırsa kötüdür

 Mal, iyi yerlerde kullanılırsa iyi, kötüye kullanılırsa kötüdür. Mal ve mevki, bir deryaya benzer. Çok kimse, bu denizde boğulmuştur.Bu denizde boğulmamak için takvaya sarılmalıdır. Zira Allahü teâlâdan korkmak, bu deryanın gemisidir.Hadis-i şerifte; (Dünyada, kalıcı değil, yolcu gibi yaşamalı! Öleceğini hiç unutmamalı!) buyuruldu.İnsan, dünyada baki değildir. Dünya zevklerine daldıkça, dertler, üzüntüler, güçlükler artar.

(Seyyid Muhammed Salih “kuddise sirruh” hazretleri)

Ağaç yaş iken eğilir

 Her Müslümanın birinci vazifesi, çocuklarına İslamiyet’i ve Kur’an-ı kerim okumasını, namaz kılmasını, imanın ve İslamın şartlarını öğretmektir.Eğer, çocuğunuzun Müslüman olmasını, dünyada ve ahirette rahata, huzura kavuşmasını istiyorsanız,Öyleyse, onlara mutlaka İslamiyet’i öğretiniz. Çünkü atalarımız, “Ağaç yaş iken eğilir” demişlerdir. Yaşlanınca eğmeye, bükmeye çalışılırsa, kırılır, zararlı olur.

(Seyyid Taha-yı Hakkâri “kuddise sirruh” hazretleri)

Üzüntülü olsak da etrafımıza neşeli görünmeliyiz

 Sevgili Peygamberimiz “aleyhisselam”; “Müminin kederi kalbinde, neşesi yüzündedir” buyuruyor.Üzüntülü olsak da etrafımıza neşeli görünmeliyiz. 

(Ebu Midyen Mağribi hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

İmanla ölmek için

 İmanla ölmek için “Ehl-i sünnet alimleri”ni çok sev ve onların kitaplarını çok oku oğlum.Bir Müslüman, bu kitapları alıp, hürmetle bir rafa koysa ve her gün bir miktar okusa, o kitaplar bereketiyle Allahü teâlâ, o kimsenin “imanla ölmesi”ni nasip eder.

(Hace Muhammed İmkenegi hazretleri "kuddise sirruh")

İSLÂM ŞEREFİ

Hazret-i Ömer (radıyallahü teâlâ anh) hilâfeti zamanında, Şâm şehrine gitmek icab etmişti. Saadet ve izzetle, Eshâb-ı güzînden (rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în) bir cemaati de yanlarına alıp, Medîne-i Münevvereden çıkıp, yola revân oldular. Hazret-i Ömerin bir deveden başka bineceği yokdu. Mugîre adlı bir köle var idi. Bir sâat hazret-i Ömer (radıyallahü anh) o deveye binerdi. Mugîre piyâde olunca [yaya kalınca], deveyi yederdi. Bir sâat Mugîre binerdi. Hazret-i Ömer önünde piyâde olurdu. 


Allahü teâlânın hikmeti, Şâm şehrine girecekleri vakit, deveye binmek nöbeti Mugîreye gelmişdi. Eshâb-ı güzîn, hazret-i Ömere geldiler, dediler ki, efendim, ihsân eyleyin. Bu sâatde deveye saadetle sizin binmenizi ricâ ederiz. Hazret-i Ömer buyurdu ki, önce nöbet benim idi, bu sâat nöbet Mugîrenindir. Deveye niçin ben bineyim. Eshâb-ı güzîn dediler ki, bugün Şâm şehrine girilecekdir. Şâm şehrinin bütün ileri gelenleri, cenâbınıza karşı çıkarlar [sizi karşılamağa gelirler]. Onlar atlı, siz halîfe iken yaya yürümek münâsib değildir. Lutfunuzdan ümmîd ederiz ki, ricâmızı makbûl tutup, red etmeyiniz. 


Hazret-i Ömer (radıyallahü teâlâ anh) huzursuz olup, dedi ki, siz bu evhâmdan kurtulmadınız mı? İslâm dîninin kadrini böyle mi anladınız. Bize islâm şerefi yetmez mi. İslâm dîninden ekrem ve eşref bir nesne var mıdır. Bu saadet ve bu devlet ve bu izzeti Allahü teâlâ hazretleri bize ihsân eylemişdir. Dîn-i islâm tâcını başına koymak, kime müyesser olmuşdur. Resûlullahın (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) getirdiği islâm elbisesini arkamıza giydirdi. Kelime-i şehâdeti dilimize çırağ eyledi. Kur’ân-ı azîm ile kalbimizi münevver eyledi. İslâmiyetin kadrini acaba niçin anlamamışsınız ki, kendinizi halka, at ile, don ile göstermek istersiniz. Yalnız Habîb-i ekremin (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) ümmeti olmak şerefi size yetmez mi, diye cevâb verince, kimse söze kâdir olamayıp, bir şey diyemediler.


 [Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i Güzîn]

Herkes yanında olandan verir

 Bir gün, İsa aleyhisselama birisi çok hakaret etmiş.Ağza alınmayacak şeyler söylemiş.İsa aleyhisselam;- Ben Allahü teâlânın Peygamberiyim, buyurmuş. Bir derdin varsa, söyle gidereyim.- Hiçbir derdim yok.- Hastan varsa iyi edeyim.- Hastam da yok, demiş.Ve çekip gitmiş.Havariler şaşırmış ve;- Ey Allah’ın Nebisi, demişler. O adam size hakaret etti. Siz ona iyi şeyler söylediniz.Cevaben;- Herkes, yanında olandan verir, Kötülük eden, kendine eder, buyurdu. Unutma, idrar, idrarla yıkanmaz. Kan, kanla temizlenmez.Bir kimsenin gönlünde “dünya sevgisi” varsa, onu kimse sevmez. Eğer yoksa, herkes sever.Başkalarının eline, avcuna bakanın itibarı olmaz. Veren sevilir, isteyen sevilmez. Ölçü budur.İnsanı dünyada ve ahirette üç şey kurtarır.İlim, amel ve ihlastır.İlimden maksat,İslamiyet’i öğrenmek ve başkalarına öğretmektir. Ama öğrendiğini öğretmek (icazetli alimlerin kitaplarından nakletmektir), kafadan söylemek değildir.Hem sonra yanlış kitap okumayın. Rastgele yüz kitap okuyacağınıza, doğru bir kitabı yüz defa okuyun.“İhlas”, Allahü teâlâ için yapmak, Allahü teâlâ için yaşamak demektir. İhlaslılara müjdeler olsun. Onların her şeyleri Allahü teâlâ için olur.Allahü teâlâ için konuşur, Allahü teâlâ için yaşar, Allahü teâlâ için ölürler.

(Behaeddin Zekeriyya "rahmetullahi aleyh" hazretleri )

Kötü arkadaş nefsden çok daha tehlikelidir

  *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*

*Kötü arkadaş*, Nefs’den çok daha *Tehlikeli*’dir. Sonra kötü arkadaş, yalnız *İnsan*’dan olmaz. Ahlâk bozan ne varsa, hepsi *Kötü arkadaş*’dır. 

Meselâ Gazete, kitap, dergi, hattâ filim, radyo, televizyon, bunlar *Zararlı* ise, hepsi de *Kötü arkadaş*’dır. 

Gerçek *Dost*, seninle aynı *Îmânı* paylaşan, aynı *Şey*’e inanan, aynı *Zât*’a muhabbeti olan kimselerdir.

Yine gerçek *Dost*, aynı *Kaynak*’dan istifâde eden, ehl-i sünnet vel cemâatın *Kitapları*’nı okuyan ve okutan *Din kardeşi*’ndir. 

Senin, ondan başka *Dost*’un yokdur. Onun için *Dost* seçerken çok dikkat etmek lâzım kardeşim. Meselâ namaz kılmıyan biriyle *Arkadaş* olmak, çok *Tehlikeli*’dir. 

Neden? Çünkü bizim büyüklerimiz; *İnsanın dîni, arkadaşının dîni gibidir*, buyuruyorlar.

● ● ● 

Kim ki seni sever, ebedî ölmez

 * Fârisî'den:

Ne güzeldir ol can ki ma'şuku sensin 

Kim ki seni sever, ebedî ölmez.

Dermanı sen isen derdin, o dert tatlıdır.

İlâcı sensen hastanın, o hasta ölmez.


(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Dostu dostuna kavuşturan an

 *Fârisîden:

Ne güzel vakittir, ne güzel zaman 

Bir dostu dostuna kavuşturan an. 

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Kemâl ve mizac

 *Hiçbir kemâl, mizacı - tabîati- değiştiremez. 

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)