Herkes yanında olandan verir

 Bir gün, İsa aleyhisselama birisi çok hakaret etmiş.Ağza alınmayacak şeyler söylemiş.İsa aleyhisselam;- Ben Allahü teâlânın Peygamberiyim, buyurmuş. Bir derdin varsa, söyle gidereyim.- Hiçbir derdim yok.- Hastan varsa iyi edeyim.- Hastam da yok, demiş.Ve çekip gitmiş.Havariler şaşırmış ve;- Ey Allah’ın Nebisi, demişler. O adam size hakaret etti. Siz ona iyi şeyler söylediniz.Cevaben;- Herkes, yanında olandan verir, Kötülük eden, kendine eder, buyurdu. Unutma, idrar, idrarla yıkanmaz. Kan, kanla temizlenmez.Bir kimsenin gönlünde “dünya sevgisi” varsa, onu kimse sevmez. Eğer yoksa, herkes sever.Başkalarının eline, avcuna bakanın itibarı olmaz. Veren sevilir, isteyen sevilmez. Ölçü budur.İnsanı dünyada ve ahirette üç şey kurtarır.İlim, amel ve ihlastır.İlimden maksat,İslamiyet’i öğrenmek ve başkalarına öğretmektir. Ama öğrendiğini öğretmek (icazetli alimlerin kitaplarından nakletmektir), kafadan söylemek değildir.Hem sonra yanlış kitap okumayın. Rastgele yüz kitap okuyacağınıza, doğru bir kitabı yüz defa okuyun.“İhlas”, Allahü teâlâ için yapmak, Allahü teâlâ için yaşamak demektir. İhlaslılara müjdeler olsun. Onların her şeyleri Allahü teâlâ için olur.Allahü teâlâ için konuşur, Allahü teâlâ için yaşar, Allahü teâlâ için ölürler.

(Behaeddin Zekeriyya "rahmetullahi aleyh" hazretleri )

Kötü arkadaş nefsden çok daha tehlikelidir

  *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*

*Kötü arkadaş*, Nefs’den çok daha *Tehlikeli*’dir. Sonra kötü arkadaş, yalnız *İnsan*’dan olmaz. Ahlâk bozan ne varsa, hepsi *Kötü arkadaş*’dır. 

Meselâ Gazete, kitap, dergi, hattâ filim, radyo, televizyon, bunlar *Zararlı* ise, hepsi de *Kötü arkadaş*’dır. 

Gerçek *Dost*, seninle aynı *Îmânı* paylaşan, aynı *Şey*’e inanan, aynı *Zât*’a muhabbeti olan kimselerdir.

Yine gerçek *Dost*, aynı *Kaynak*’dan istifâde eden, ehl-i sünnet vel cemâatın *Kitapları*’nı okuyan ve okutan *Din kardeşi*’ndir. 

Senin, ondan başka *Dost*’un yokdur. Onun için *Dost* seçerken çok dikkat etmek lâzım kardeşim. Meselâ namaz kılmıyan biriyle *Arkadaş* olmak, çok *Tehlikeli*’dir. 

Neden? Çünkü bizim büyüklerimiz; *İnsanın dîni, arkadaşının dîni gibidir*, buyuruyorlar.

● ● ● 

Kim ki seni sever, ebedî ölmez

 * Fârisî'den:

Ne güzeldir ol can ki ma'şuku sensin 

Kim ki seni sever, ebedî ölmez.

Dermanı sen isen derdin, o dert tatlıdır.

İlâcı sensen hastanın, o hasta ölmez.


(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Dostu dostuna kavuşturan an

 *Fârisîden:

Ne güzel vakittir, ne güzel zaman 

Bir dostu dostuna kavuşturan an. 

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Kemâl ve mizac

 *Hiçbir kemâl, mizacı - tabîati- değiştiremez. 

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Kâinât kitabı dört sahîfeden ibarettir

*Kâinât kitabı dört sahîfeden ibarettir.

1-Adem [yokluk] ki, [yaratılmadan] evveldir. 

2-Dünya

3-Kabir

4-Ahıret

(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî kuddise sirruh)

Paslanmış bir hâl alan gönüller için çâre

 Ahmed Yesevi hazretleri buyuruyor ki;


"Çeşitli günahlar sebebiyle, paslanmış bir hâl alan gönüller için çâre şudur ki, Allahü teâlâya çok tövbe, istiğfar etmeli. Her zaman Allahü teâlâyı düşünmeli, O’nun râzı olduğu, beğendiği işleri yapmalı, hiçbir zaman O’ndan gâfil olmamalıdır.” “Malının çokluğu dillere destan olan Karun bile, malının hayrını, fâidesini göremedi. Nihâyet toprak altında yok olup gitti.

Asıl cömertlik nedir?

*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*

*Cömertlik*, sâdece cebindeki parayı vermek, elindeki maldan vermek, insanların gönlüne hoş gelsin diye para dağıtmak değildir. Evet, bunlar bir nevî cömertliktir.

Ama asıl cömertlik, insanlara *Îmân* vermekdir. Allahın kullarını *Küfr*’den kurtarıp, îmân etmelerini, müslüman olmalarını sağlamakdır.

Meselâ *Ebû Bekr-i Sıddîk* radıyallahü anh Resûlullaha geldi, *Îmân* edip müslümân olunca, hemen ardından; *Yâ Resûlallah!* dedi.

*Benim gibi îmân edecek altı arkadaşım daha var. Gidip onları getireyim, onlar da bu îmâna kavuşsunlar*, dedi. 

İşte *Cömert*’lik budur. Yâni kendisinin sevdiği bir şeye, kendi kavuşduğu bir ni’mete, bir başkasının da kavuşmasını istemek. Asıl cömertlik budur işte. 

Onun için, bizim bu kitapları basanlar, yayanlar, bu yolda çalışanlar, ne için çalışıyorlar? İşte bu cömertliklerinden çalışıyorlar. Millet istifâde etsin, Cehennemde yanmasın diye! 

Kaza namazı borcu var iken, nafile kılmak ahmaklıktır

 Kaza namazı borcu var iken, nafile kılmak ahmaklıktır. 

(Bey ve Şira risalesi s.6 ;Fütuh-ul-gayb m.48) 

***Kaza borcu olanın nafileleri kabul olmaz.

( Mektubat-ı Ma'sumiyye, Nevâdir-i fıkhıyye fi mezheb-il-hanefiyye)

***Beş vakit namazın sünnetleri ve diğer vacib olmayan namazlar, nafiledir. Müekked olan ve olmayan, bütün sünnetler nafiledir. 

(Dürr-ül-muhtâr, Redd-ül-muhtar, Halebi,Cevhere, Hidaye,Dürer,N. Fıkhiyye,Tahtavi,Nimet-i İslam,Eşbah,Uyun-ül besair,Mezahib-i erbea,S. Ebediyye)

Hazret-i Ali'nin “radıyallahü teâlâ anh” rivayet ettiği hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Farz namaz borcu olanın nafile kılması, doğurmak üzere olan hamileye benzer. Doğumu yaklaşmışken, çocuğu düşürür. Artık bu kadına, hamile de, ana da denmez. Bu kimse de böyle olup, farz namazlarını ödemedikçe, nafile namazları kabul olmaz.) [Fütuh-ul-gayb m.48] (Bu hadisi açıklayan Hanefî âlimlerinden Abdülhak-ı Dehlevî “kuddise sirruh” hazretleri buyuruyor ki:Bu hadis-i şerifi gösteriyor ki, farz borcu olanın, sünnetleri de kabul olmaz. Çünkü sünnetler de nafiledir. Bu hadis-i şerif, Zahire-i Fıkh kitabında da vardır.)

Peygamberlerin hepsine iman etmek lazımdır

 Peygamberlerin birincisi hazret-i Adem aleyhisselam, sonuncusu ise, bizim Peygamberimiz hazret-i Muhammed aleyhisselamdır.Peygamberlerin hepsine iman etmek lazımdır. Hepsini masum, yani günahsız ve doğru sözlü bilmelidir. Bunlardan birine inanmamak, hepsine inanmamak demektir.Çünkü, hepsi aynı imanı söylemiştir. Yani, hepsinin dinlerinin aslı, temeli, yani iman edilecek şeyleri birdir.

Bazıları, Adem aleyhisselam için; “O peygamber değil” diyorlar ,Böyle diyen ve inananların imanı gider.

(Kâdî Muhammed Zâhid “kuddise sirruh” hazretleri)

*( [2004] hacılara ücretsiz dağıtılan Ehl-i sünnet vel-cemaat inancı isimli kitapta, Hazret-i Nuh aleyhisselamdan önceki Peygamberler inkâr ediliyor...Hacılara dağıtılan kitaplar böyle yanlışlıklarla doludur. Böyle kitaplar okunmamalıdır.(d.islam)

Dinimiz kadına çok kıymet vermiştir

 Dinimiz kadına çok kıymet vermiş, erkeğe de çok mes’ uliyet yüklemiştir.Kadın ev işlerini yapmağa mecbur değildir. Yapmazsa günaha girmez. Kocası, bunları zorla yaptırmaz. Hizmetçi tutup yaptırması lâzımdır. Müslüman kadınları, ev işlerini kocalarına teberru ve ihsân olarak yapıyorlar ve çok sevap kazanıyorlar. Erkek de hanımının mecbur olmayarak, bir ihsân olarak yaptığı bu hizmetlere karşı ona nafakasından fazla ihsânda bulunur.Kadın,ev içinde ve ev dışında çalışmağa, para kazanmağa mecbur değildir. Evli ise kocası, evli değilse babası, kadına lâzım olan şeyi getirmeğe mecburdur. Babası da yoksa yakın akrabaları bakmağa mecburdur. Kimsesi olmayan kadına devletin yardım sandığı bakar.Dinimizde para kazanmada hayat müşterek değildir. Erkek kadını tarlada, fabrikada, şurada, burada çahştırmağa zorlayamaz. Eğer kadın isterse, kocası da razı olursa, yapabileceği münasip işlerde çalışır. Fakat kazandığı kadının olur. Erkek ondan, rızasız olarak bir şey alamaz. Kadının kendi ihtiyaçlarını kendisinin alması için zorlayamaz. Ya’ni para kazanıyorsun, kendi ihtiyacını kendin al diyemez.


Bir erkek, nafaka bırakmamışsa, hanımından izinsiz hacca gitmesi harâm olur. Nafakasını bıraksa da izinsiz nafile hacca gidemez ve izinsiz sefere çıkamaz. Altını süs olarak kullanmak erkeğe harâm kadına caizdir.Hanımı zengin olsa bile, bunun nafakasını vermek kocasına farzdır.İslâm dini kadını en yüksek dereceye çıkarmıştır. 


İslâmiyetin kadına verdiği kıymeti, hiç bir din, hiç bir düşünce vermemiştir. Komünistler, erkeğin kadınla bedenen eşit olduğunu ve erkeğin bütün haklarına malik olduğunu söylüyorlar. Bunun için de, zayıf yaratılıştaki kadına ağır işler yaptırıyorlar. Demir fabrikalarında, yer altındaki maden kuyularında, taş ocaklarında, Sibirya’nın soğuk ormanlarında, beton dökmekte, toprak kazmakta, insafsızca boğaz topluğuna zorla çalıştırıyorlar. Hayatları zehir içinde sürünüp gidiyorlar. Fakat lslâm dininde kadına kocası veya yakın akrabaları bakmağa mecbur olduğu için islâm kadını geçim derdinden, düşüncesinden muaftır. Her şey onun ayağına gelir. Fakat kadının, dininin esaslarını iyice öğrenmesi farzdır. Babasının veya kocasının ona bu ilimleri öğretmesi lâzımdır. Öğretmezlerse büyük günaha girerler. 0 zaman kadının gidip dışarıdan öğrenmesi lazım olur. 


(Dürer c1,s.313; Rıyâd-un-nâsıhîn s.302; Cevhere c.2, s.108,109; Dâmâd c.1, s.492 Dürr-ül müntekâ c.1,s.492)