At, Araba, Kadın

 Hüseyin bin said hazretleri buyurdular ki:

Peygamber efendimiz aleyhisselamın, kadınları ata binmekten men ettiğine dair bazı hadis-i şerifler vardır. Bu sebeple fıkıh kitaplarında kadınların ata binmelerinin câiz olmadığı yazar.

 Nitekim İbni Abidin hazer ve ibâha bahsinde der ki: 

Bir müslüman kadın eğere binmemelidir. Çünkü hadîs-i şerif vardır. 

O da şudur: 

«Cenab-ı Hâk eğerler üzerindeki ferçlere lânet etmiştir.» 

Buhârî ve başka kitaplarda şu hadîs vardır: 

«Allahü tealanın Resulü kendilerini kadınlara benzeten erkeklere ve kendini erkeklere benzeten kadınlara lanet etmiştir». 

Taberânî'nin rivayet ettiği hadisle şöyle denilmektedir: 

«Bir kadın boynuna yay astığı halde Resulullah'ın ( aleyhisselam) yanından geçti. Manzarayı gören Peygamber aleyhisselâm buyurdular: 

«Allahü teala kadınlardan kendisini erkeklere, erkeklerden de kendisini kadınlara benzetene lânet etmiştir.»

 Kadın, meşru bir maksadla ata binebilir. Bu halde de ya bir mahreminin yedeğinde olacak, yahud atı bir mahremi çekecektir. Ulemâ bu hadîs-i şerifleri nazara alarak, kadınların araba sürmesine cevâz vermemiştir. Ancak kadının sürücü olmamak kaydıyla arabaya binmesi câiz görülmüştür.

 Mesele atta da, arabada da sevk ve idarenin kadında olmaması keyfiyetidir. Nitekim Asr-ı Saadet’te hanımlar bir dâbbeye (ata, merkebe, deveye vs) bindikleri zaman, Hazret-i Peygamber mahremlerinden birinin terdîfini yedekte gitmesini veya yularını tutmasını emrederdi. 

(Buhârî, Müslim)

Fuhuş (Çirkin) Sözleri Söylememeli

 Cimâ ve abdest bozmak gibi çirkin olan işleri başkalarına açık kelimelerle anlatmak fuhuştur, harama yakın mekrûhtur. Bunları söylemek hayâyı, utanmayı giderir. Edebli ve sâlih olan, fuhuş söylemeye mecbûr olunca, açık mânâları başka olan kelimelerle anlatır. Meselâ, Kur'ân-ı kerîmde, cimâ için dokunmak anlamına gelen lems kelimesi buyurulmuştur. 

(Abdülganî Nablüsî hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

*Fuhuş sözleri, yazıları ve resimleri söylemek, yazmak ve yapmak son nefeste îmânsız gitmeye sebeb olur.

 (Hamza Efendi hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

Kadın da, erkek de para kazanmak için haram işlememeli

 Kadın da, erkek de para kazanmak için haram işlememeli ve hiçbir namazı kaçırmamalıdır. Ezelde ayrılmış olan rızık değişmez. Aynı rızık helâlden isteyene helâl yoldan, haramdan isteyene haram yoldan gelir. Gayr-i meşrû yoldan kazanan; hem büyük günâhları işlemiş olur, hem de kazandıklarının hayrını, bereketini görmez. 

(Muhammed Rebhâmî hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

Hafaza melekleri

Hafaza melekleri (Kirâmen Kâtibîn), insandan yalnız cimâda ve helâda ayrılırlar. 

(İmâm-ı Birgivî hazretleri “rahmetullahi aleyh”, Kâdızâde hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

Lokman Hakim’in oğluna nasihatı

Lokman Hakim’in oğluna nasihatlarının bir kısmı şöyledir: 

“Ey oğlum! Dünyâ derin deniz gibidir. Çok insanlar onda boğulmuştur. Gemin takvâ, yükün îmân, hâlin tevekkül olsun, umulur ki kurtulursun.”

Lokman Hakim'den nasihatler

 *Lokman Hakim’e* sen bu hâle nasıl geldin dediklerinde; “Doğru sözlü olmak, emâneti yerine getirmek, lüzumsuz söz ve işi terk etmekle.” cevâbını verdi. İnsanlar ondan nasîhat istediler, o da şöyle nasîhat etti: Öncekilerin ve sonrakilerin ilimleriyle amel edilebilmesi için sekiz şeye dikkat etmek herkese lâzımdır. Dört zamanda dört şeyi korumak gerekir; Namazda gönlü, halk arasında dili, yiyip içmede boğazı, bir kimsenin evine girince de gözü korumaktır. İki şeyi hâtırdan hiçbir zaman çıkarmamalıdır. Bunlar; Allahü teâlânın büyüklüğü ve ölümdür. İki şeyi de tamâmen unutmaya çalışmalıdır. Bunlar da; bir kimseye yapılan iyilik ile dost ve yakınlardan görülen kötülüktür.””


Lokman Hakim’in oğluna nasihatlarının bir kısmı şöyledir: “Ey oğlum! Dünyâ derin deniz gibidir. Çok insanlar onda boğulmuştur. Gemin takvâ, yükün îmân, hâlin tevekkül olsun, umulur ki kurtulursun.”

Ticaret ve Hac

 Ticâret yapmak ve hac etmek için giden bir kimsenin, hac niyeti ziyâde (fazla) ise, sevâb kazanır. Ticâret niyeti çok ise veya iki niyet eşit ise, hac sevâbı kazanamaz. 

(Alâüddîn-i Haskefî hazretleri “rahmetullahi aleyh”)*

Kur'ân-ı kerîmde bulunan bilgiler üç kısımdır

 Kur'ân-ı kerîmde bulunan bilgiler üç kısımdır: Bir kısmını, hiçbir kuluna bildirmemiştir. Zâtının ve sıfatlarının hakîkati ve gaybden haber vermek böyledir. İkinci kısım, yalnız peygamberlerine (aleyhimüsselam) bildirdiği esrâr (sırlar)dır. Üçüncü kısım bilgileri, peygamberine bildirmiş ve bütün ümmetine bildirmesini emretmiştir. *Hadîs-i şerîfleri, sahîh (doğru) veya bozuk olduğunu bilmeden söylemek, sahîh olsa bile, günâh olur. Böyle kimsenin hadîs-i şerîf okuması câiz olmaz. Hadîs kitablarından hadîs nakletmek için hadîs âlimlerinden icâzet (diploma) almış olmak lâzımdır. 

(Muhammed Hâdimî hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

Şeytan ve Nefs

 Şeytan köpek gibidir. Köpek kaçar ise de başka taraftan yine gelir. Nefs ise kaplan gibidir. Saldırması ancak öldürmekle biter. İnsanlara vesvese veren şeytana bunun için hannâs denilmiştir. İnsan hannâsın bir vesvesesine uymazsa bundan vaz geçer. Başka vesveseye başlar. Çok hayırlı işe mâni olmak için, az hayırlı şeyi de vesvese yapar, fısıldar. Büyük günâha sürüklemek için, küçük hayır yapmayı da vesvese eder. Şeytanın vesvesesi olan küçük hayırlı iş, insana tatlı gelir ve acele ile yapmak ister. Acele etmek ise şeytandandır. 

(Muhammed Hâdimî hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

Kırk senelik ibadete bedel

 *Enver Ören “rahmetullahi aleyh” Ağabeyimiz* Buyurdu ki:

*Kırk senelik ibadete bedel*

907- Hazret-i Ebû Bekir “radıyallahü anh” buyuruyorlar ki, “Îmândaki zayıflık, cihâd ile kemâl bulur.” Ne kadar güzel. Îmânı zayıf olanların, Ehl-i sünnet itikadını yaymaları ile îmânları kuvvetlenir. Bu hizmetten mahrum olanların, her gün ibadet yapsa da, son nefeste îmânla ölmeleri şüpheli. Çünkü mübârek Hocam buyurdular ki, “Bu asırda çok ibâdet yapmak değil, dînini kurtarmak şart. İbâdeti şeytân da yapar. Ya’nî ibâdet yapmak kolay efendim. Nefse de zor gelmez. Ama îmânını muhâfaza etmek, harâmlardan sakınmak, nefse en zor gelen şeydir.” Yani Allah yolunda bir kılıç sallamak, yani dine hizmet etmek, halvetteki bir âbidin, kırk senelik ibadetinden daha çok sevaptır.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Âdem* aleyhisselâm, oğlu *Şît* aleyhisselâma vasiyyet edip, *Emânetini, en temiz kadınlara ver!* dedi. 


Çünkü Efendimiz aleyhisselâmın Nûr’u, *Âdem* aleyhis-selâmın alnında parlardı. Sonra bu Nûr, *Şît* aleyhisselâma geçdi. 


Velhâsıl Resûlullah Efendimize gelinceye kadar bütün babalar, oğullarına bu *Vasiyyeti* yapardı. Bu vasiyyet, dedesi *Abdülmuttalibe* kadar hep yapılageldi. 


Resûlullahın Nûr’u, Abdülmuttalibin oğlu *Abdullah*’a geçince, Onu evlendirmek için, zamânın en temiz *Kızını* aradı. Netîcede, bu haber her tarafta duyuldu.


Bunun üzerine ikiyüz den fazla *Kız*, evlenmek için mürâcaat etdiler. Hattâ Şam’dan *Fâtıma* isminde bir *Kız* geldi. Çok zengindi. 


Fakat Efendimizin nûr’u *Âmine*’ye nasîb oldu. Âmine vâlidemiz, o zaman ondört yaşındaydı. Hazret-i Abdullah ise onsekiz yaşındaydı. 


Dedesi Abdülmuttalip, o zaman devlet reîsi idi. Mekke’nin havası hastalıklı idi. Onun için zenginler, çocuklarının iyi yetişmesi için, köylere, *Süt anne* ye verirlerdi. 


Peygamber Efendimizi de *Halîme* hâtuna verdiler. İki sene emzirdi. Halîme hâtun fakîr idi. Peygamber Efendimizi alınca, herşeyleri *Bereket* lendi. 


İki sene dolunca, getirip annesine verdi. Ama sonra ayrılığına dayanamayıp tekrar gitdi, istedi. *Sıtma olur!* diyerek, Âmine vâlidemizi kandırıp, geri aldı. 


İki sene daha bakdı. Dört yaşında iken, iki *Melek* gelip, Efendimizi dağa götürdüler. Süt kardeşi *Şeymâ* koşup, bunu annesine haber verdi. 


*Muhammedi dağa kaçırdılar!* dedi. Diğer kardeşleri de korkudan bayılmışlardı. Her yeri aradılar. Sonunda, bir vâdîde, gökyüzüne bakar vaziyyetde buldular. 


Efendimiz aleyhisselâm, olanları onlara anlatdı. Halîme hâtun; *Bu çocuk başka çocuklara benzemiyor, başına bir şey gelmeden teslîm edeyim!* dedi. Ve götürüp teslîm etdi. İki sene de annesi ile kaldı.